Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğini krizlerin gölgesinde geçirse de, siyasi istikrarını ve küresel arenadaki etkisini koruyarak ilerliyor. Bu süreçte ekonomik büyüme, jeopolitik konumlanma ve teknolojik entegrasyon gibi unsurlar, ülkenin geleceğini şekillendiren dinamikler olarak öne çıkıyor. Ancak bu yükseliş, yalnızca yerel ve ulusal dinamiklerle değil, küresel düzende yaşanan büyük kırılmalarla da doğrudan bağlantılı. Çünkü artık devletler sadece siyasi ve ekonomik parametreler üzerine değil, aynı zamanda giderek karmaşıklaşan teknolojik altyapılar ve Algoritmik düzenler üzerine inşa ediliyor. Sermaye akışlarının, yapay zekâ destekli sistemlerin ve dijital mekanizmaların insanın düşünce dünyasına kadar nüfuz ettiği bu yeni çağ, hem bir ilerleme hem de derin bir sorgulama sürecini beraberinde getiriyor.
Bugünün dünyası, bireysel ve kolektif varoluş biçimlerini kökten değiştiren bir teknoloji paradigmasının içine sürüklenmiş durumda. Yapay zekâ, büyük veri ve otomasyon gibi unsurlar, yalnızca ekonomik üretim süreçlerini değil, aynı zamanda insanın anlam arayışını, kimliğini ve toplumsal konumlanışını da şekillendiriyor. İçinde bulunduğumuz algoritmik düzen, bir yandan matematiksel bir mükemmeliyet sunarken, diğer yandan insan yaratıcılığını ve özgünlüğünü törpüleyen bir tekdüzelik yaratıyor. Bu bağlamda, Türkiye’nin bu sistemin neresinde durduğu ve küresel dijital dönüşüm karşısında nasıl bir tutum geliştirdiği, yalnızca ekonomik veya siyasi bir mesele olmaktan çıkıp felsefi ve varoluşsal bir boyut kazanıyor. Ve daha da önemlisi, insanlık bu düzeni dönüştürme gücüne hâlâ sahip mi?
Algoritmanın İktidarı: Teknolojik Determinizm
Modern dünya, insan tarafından tasarlanan algoritmaların yönlendirdiği yeni bir varoluş biçimine doğru evriliyor. Bu algoritmalar, yalnızca ekonomik ve teknolojik süreçleri yönetmekle kalmıyor, aynı zamanda insanın düşünce biçimlerini, duygularını ve varoluşsal anlam arayışını da şekillendiriyor. İnsan, kendi yarattığı bu karmaşık sistemin içinde, özne olmaktan çıkarak nesneleşiyor. Yapay Zeka destekli karar alma sistemleri, büyük veri odaklı sosyal mühendislik projeleri ve blok zinciri tabanlı ekonomik modeller, bireylerin ve toplumların kimliklerini nasıl tanımladığını belirleyen yeni bir üst yapı oluşturuyor. Algoritmalar, artık sadece hesaplama araçları değil, insanın “gerçeklik” algısını şekillendiren otoriteler haline geliyor.
Bu evrim süreci, bireyin düşünce kalıplarını, karar alma mekanizmalarını ve toplumsal ilişkilerini derinden etkiliyor. Algoritmalar, hangi haberleri göreceğimizi, hangi düşünce sistemlerine maruz kalacağımızı ve hatta hangi sanatsal üretimlerin değerli olacağını belirleyen bir tür kültürel hegemonya kuruyor. Örneğin, sosyal medya platformlarındaki haber akışları, bireyin dünya görüşüne uygun içerikleri öne çıkararak bir yankı odası etkisi yaratıyor. Facebook ve Twitter gibi platformlar, kullanıcı etkileşimlerine dayanarak hangi haberlerin öne çıkacağını belirliyor ve farklı görüşleri görme olasılığımızı azaltıyor. Benzer şekilde, Netflix veya Spotify gibi algoritmik öneri sistemleri, popülerliği yüksek olan içerikleri tekrar tekrar sunarak alternatif ve deneysel üretimlerin önünü kesebiliyor.
Bu otoriteler, sadece gündelik hayatımızı değil, bilimsel düşüncenin kendisini de dönüştürüyor. Algoritmalar, hangi bilgiye erişeceğimizi, hangi teorilerin görünür olacağını ve hatta bilimsel keşiflerin yönünü belirleyen bir tür kültürel ve epistemolojik hegemonya kuruyor. Bu durum, bilimsel düşüncenin özgürlüğünü ve çeşitliliğini tehdit ederken, aynı zamanda insanın gerçeklik algısını da derinden değiştiriyor.
Algoritmaların Bilime Etkisi
Bilimsel düşünce, tarih boyunca özgür ve çoğulcu bir tartışma ortamında gelişti. Ancak günümüzde, Google Scholar gibi akademik arama motorları ve veri tabanları, alıntı sayısı, etkileşim oranları ve popülerlik gibi metrikler üzerinden bilimsel çalışmaları sıralıyor. Bu algoritmik sistemler, radikal veya ana akımın dışında kalan teorilerin görünürlüğünü azaltarak, bilimsel keşiflerin çeşitliliğini sınırlıyor. Örneğin, kuantum mekaniği veya nörobilim gibi disiplinlerdeki spekülatif ve yaratıcı çalışmalar, finansal destek ve algoritmik öncelikler nedeniyle gölgede kalabiliyor.
Bu durum, bilimsel düşüncenin “popüler olan” ile “doğru olan” arasında sıkışmasına neden oluyor. Algoritmalar, bilimsel üretimi belli başlı başlıklara yönlendirirken, deneysel ve alternatif yaklaşımların önünü kesebiliyor. Örneğin, kuantum bilgisayarlarla ilgili araştırmalar, teknoloji devlerinin finansal yatırımları doğrultusunda belirli yönlerde yoğunlaşırken, daha soyut ve felsefi boyuttaki çalışmalar yeterince desteklenmeyebiliyor. Bu, bilimsel düşüncenin ticarileşmesi ve dar bir çerçeveye hapsolması anlamına geliyor.
Bazı düşünürler, teknolojik ilerlemenin kendiliğinden ve durdurulamaz bir süreç olduğunu savunuyor. Ray Kurzweil’in Tekillik Teorisi gibi görüşler, insanın yapay zeka ile birleşerek biyolojik evrimini aşacağını öne sürer. Benzer şekilde, Harari’nin Homo Deus fikri, insanın artık algoritmalar tarafından yönetileceğini ve bireyin özgür iradesinin giderek önemsizleşeceğini iddia eder.
Fakat tarih bize insanın, kendi yarattığı sistemleri değiştirme ve dönüştürme kapasitesine sahip olduğunu gösteriyor. Matbaanın icadı Avrupa’da düşünce devrimlerine yol açtı, ancak Osmanlı’da sınırlı bir etki gösterdi. Sanayi Devrimi Batı’da bireyselliği ön plana çıkarırken, Doğu toplumlarında devletçi ve kolektivist modeller gelişti. İnternetin yaygınlaşması ise bazı toplumlarda demokratikleşmeyi hızlandırırken, bazı yerlerde merkezi denetimin ve gözetimin artmasına neden oldu.
Bu bağlamda, insanlık için kritik soru şudur: Teknolojik ilerleme, insanın özgürlüğünü artıran bir araç mı olacak, yoksa bireyin giderek kontrolsüz bir veri akışında kimliksizleştiği bir sistem mi doğuracak? Bu soruya verilecek yanıt, yalnızca mühendislik veya bilim alanlarının değil, aynı zamanda felsefi ve etik tartışmaların da merkezinde yer almalıdır. İnsanlık tarih boyunca kendi kaderini belirleme yetisine sahip olmuştur. Gelecekte de, yapay zekâ ve algoritmik sistemleri sadece bir tahakküm aracı olarak görmek yerine, insanın özgürleşmesini sağlayacak bir dönüşüm imkânı olarak ele almak mümkündür.
Verinin İktidarı mı?
Bu soru, modern demokrasilerin geleceği açısından hayati bir öneme sahip.
Algoritmalar, özellikle sosyal medya platformları aracılığıyla, bireylerin dünya görüşlerine uygun içerikleri öne çıkararak “yankı odaları” ve “filtre balonları” yaratıyor. Bu durum, demokrasinin temel taşlarından biri olan çoğulculuğu tehdit ediyor. Örneğin, Facebook ve Twitter gibi platformlar, kullanıcı etkileşimlerine dayalı olarak hangi haberlerin öne çıkacağını belirliyor ve farklı görüşleri görme olasılığımızı azaltıyor. Bu, toplumsal kutuplaşmayı derinleştirirken, demokratik diyaloğun önünü kesiyor.
Teknolojik ilerleme, aynı zamanda veri üzerinden yeni bir iktidar biçimi yaratıyor. Büyük veri ve algoritmalar, bireylerin davranışlarını, tercihlerini ve hatta düşüncelerini tahmin edebilme ve yönlendirebilme gücüne sahip. Bu durum, demokrasinin temel ilkelerinden biri olan bireysel özgürlüğü tehdit ediyor. Çünkü veri, sadece bir bilgi kaynağı değil; aynı zamanda bir kontrol mekanizması haline geliyor. Bu güç kimin elinde? Teknoloji şirketleri mi, devletler mi, yoksa küresel sermaye mi?
Peki ya insanlık yeni bir “bilimsel” bir dünya kurabilecek mi…
Birinci Bölüm: simülasyonu Hacklemek: Eşitsizlik, Yıkım ve Anlamsızlık
Kaynakça
Metinde bahsedilen konulara ve iddialara ilişkin olarak yararlanılan kaynaklar ve referanslar aşağıda listelenmiştir:
Kitaplar:
- Eubanks, V. (2018). Automating Inequality: How High-Tech Tools Profile, Police, and Punish the Poor. St. Martin’s Press.
- O’Neil, C. (2016). Weapons of Math Destruction: How Big Data Increases Inequality and Threatens Democracy. Crown.
- Leonelli, S. (2016). Science in the Age of Big Data. Polity.
- Morozov, E. (2011). The Net Delusion: The Dark Side of Internet Freedom. PublicAffairs.
- Pasquale, F. (2015). The Republic of Data: Rethinking the Power of Big Data. Harvard University Press.
Diğer Kaynaklar:
- Metinde bahsedilen yazarlar (Ray Kurzweil, Yuval Noah Harari gibi) ve teoriler (Tekillik Teorisi, Homo Deus gibi) hakkında daha fazla bilgi edinmek için bu yazarların kitaplarını ve makalelerini okuyabilirsiniz.
Not: Bu kaynakça, metnin temel argümanlarını destekleyen kaynakları içermektedir.