Los Angeles’ta yaşananlar, Amerika Birleşik Devletleri’nin köklü sorunlarını ve mevcut siyasi kutuplaşmayı bir kez daha gözler önüne serdi. Herkesin elinde farklı kartlar var: Kimi asker kartını masaya sürerken, polis teşkilatı ve Ulusal Muhafızlar sokaklarda devriye geziyor, göstericiler araçları yıkıyor, ateşler yakıyor. Başkan Trump’ın göstericileri ve hatta valiyi tehdit etmesi, gerilimi daha da tırmandırıyor. Bu olaylar kısa vadede nereye varacak ve Amerika’nın geleceğini nasıl şekillendirecek?
Kısa Vadedeki Gelişmeler ve Trump Etkisi
Trump’ın başkanlığa gelmesinden bu yana Amerika’da adeta bir durulma yaşanmıyor. Attığı her adım, toplumda ciddi bir kutuplaşma iklimi yaratıyor. Demokratların en güçlü olduğu eyaletlerden biri olan Kaliforniya, yaklaşık 40 milyonluk nüfusuyla bu kutuplaşmanın merkezinde yer alıyor. Eyaletin 12 milyonluk göçmen nüfusu, özellikle Los Angeles gibi büyük şehirlerde toplumsal barışın kırılganlığını artırıyor. Los Angeles’ta yaşayan 4,5 milyon göçmenin yaklaşık 1 milyonu kayıt dışı. Bu durum, göçmen kimliğinin eyaletteki baskınlığını ve hassasiyetini ortaya koyuyor.
Amerika bir göçmen toplumu ve bu nedenle göçmenleri “kollarından, bacaklarından yakalayarak sınır dışı etmek” farklı ülkelerde kabul edilebilir olsa da Amerika’da büyük hassasiyet taşıyor. Demokrat Vali ile Cumhuriyetçi Başkan arasındaki gerilim de bu noktada kendini gösteriyor. Vali’nin onayı alınmadan Ulusal Muhafızların ve Deniz Piyadelerinin görevlendirilmesi, yetki aşımı tartışmalarını beraberinde getiriyor. Trump’ın bu hamleleri yasalara uygun olsa da Vali’nin rızasının alınmaması, süreci daha da karmaşıklaştırıyor.
İç Çatışma mı, İç Savaş mı?
Bu tür eylemlerin bir iç çatışmaya dönüşüp dönüşmeyeceği veya daha da ileri giderek bir iç savaşa yol açıp açmayacağı en çok merak edilen sorulardan biri. Amerika gibi 340 milyon nüfusa sahip bir ülke için Los Angeles’taki olayların doğrudan bir iç savaşa yol açacağını söylemek abartılı olacaktır. Ancak şunu belirtmek gerekir ki Amerika’daki eyaletler “bıçak sırtı” bir şekilde bölünmüş durumda. Cumhuriyetçilerin güçlü olduğu Teksas ile Demokratların kalesi Kaliforniya arasında müthiş bir “kan uyuşmazlığı” var. Göçmen sorununa yaklaşımları bile farklılık gösteriyor. Eğer benzer bir olay Teksas’ta yaşanmış olsa, federal düzeydeki uygulamalar belki daha kolay kabul görebilirdi. Ancak Kaliforniya’da bu pek mümkün görünmüyor.
Amerika’nın İmajı ve Trump’ın Siyaset Anlayışı
Bu olaylar sadece ülke içindeki durumu değil, aynı zamanda Amerika’nın dünyaya verdiği imajı da derinden etkiliyor. Genellikle otoriter ve baskıcı ülkeleri hedef alan Amerikan yönetimi, şimdi kendi içinde benzer görüntüler sergiliyor. Bu sahnelerin dünyaya yaydığı Amerikan algısı, ülkenin “hukuk dışına, kanun dışına” çıkmaya başladığı endişesini yaratıyor.
Trump’ın siyaset anlayışı da bu süreci daha da karmaşıklaştırıyor. Her olayı kendi lehine çevirmeye, Demokrat Parti’yi toplum nezdinde kötü göstermeye çalışan bir bakış açısıyla hareket ediyor. Demokratların sinir uçlarına basmayı iyi bilen Trump, olayları sonuna kadar kaşıyor ve gündemi değiştirecek açıklamalar yapmaktan çekinmiyor. Ana akım medya ve sosyal medya da bu propaganda savaşının önemli bir parçası haline gelmiş durumda.
Demokratların Durumu ve Hukuki Süreçler
Demokratların bu süreçteki tavrı da merak konusu. Trump’ın yetki aşımı olarak görülen adımlarını mahkemeye taşıma ihtimalleri yüksek. Ancak Demokratlar şu anda tarihinde en zayıf konumdalar. Trump, ezici bir çoğunlukla başkan olmasa da öyle bir hakimiyet tesis etmiş ki Demokratlar savunma pozisyonunda ve güçlü bir direnç koyacak kapasiteleri yok gibi görünüyor. Ellerindeki yerleri korumaya çalışan bir yapı içerisindeler. Trump da bu zayıflıklarını çok iyi okuyor ve onların üzerine gidebildiği kadar gidiyor.
Normal şartlarda hukuk mekanizmaları ideal anlamda işletilebilmiş olsa Demokratlar üst mahkemelerden kendi lehlerine kararlar çıkartabilirlerdi. Ancak Amerika’da şu anda “normal şartlar” yaşanmıyor. Mahkemelerin bile Trump tarafından kontrol edildiği bir ortamda, federal mahkemeden Trump’ın aleyhine bir karar çıksa bile Trump’ın bunu görmezden gelip bildiğini okumaya devam etme ihtimali yüksek. Bu durum, Amerika’nın ne kadar “sakat bir konumda” olduğunu ve işlerin iyi gitmediğini gösteriyor.
Sonuç olarak Los Angeles eylemleri, Amerika’nın içinden geçtiği zorlu bir dönemin sadece bir yansıması. Ülkedeki kutuplaşma, göçmen sorunu, siyasi gerilimler ve Trump’ın alışılmadık liderlik tarzı, Amerika’nın geleceği hakkında ciddi soru işaretleri yaratıyor.
Peki, Sonuç Ne Olacak?
Kısa vadede Los Angeles’taki gerilimlerin kontrolden çıkıp bir iç savaşa dönüşmesi beklenmese de, Amerika’nın siyasi kutuplaşmasının daha da derinleşeceği açık. Trump’ın seçim öncesi bu tür olayları kendi tabanını mobilize etmek için kullanma ihtimali yüksek. Öte yandan, dünya genelinde Amerika’nın “demokrasi ve özgürlüklerin savunucusu” imajının zarar görmesi de kaçınılmaz.
Sonuç olarak, Los Angeles’ta yaşananlar sadece bir protesto meselesi değil, Amerika’nın geleceğine dair önemli bir stres testi. Trump’ın otoriterleşen siyaseti mi galip gelecek, yoksa demokratik kurumlar bu sınavı başarıyla mı atlatacak? Cevap, önümüzdeki aylarda şekillenecek.