ABD’nin Stratejik Hamlesi: Avrupa’yı Çin’e İterken, Rusya’yı Yanına Çekiyor

ABD’nin Stratejik Hamlesi: Avrupa’yı Çin’e İterken, Rusya’yı Yanına Çekiyor

Mart 11, 2025
konu yorum

Günümüzde uluslararası siyaset, eskisinden çok daha dinamik ve öngörülemez bir yapıya bürünüyor. Avrupa’nın güvenlik mimarisinde köklü değişikliklerin izlerini görmek mümkün. Özellikle ’nın savaşı, nın ve ABD’nin stratejik yaklaşımının yeniden değerlendirilmesini zorunlu kıldı. Tartışmalarda öne çıkan görüşlere göre, ABD’nin uyguladığı “maksimum baskı” stratejisinin temelinde, ’yı müzakereler masasına zorlamak, Ukrayna’yı ise bir pazarlık kozu haline getirmek yatıyor.

Bir yandan ABD’nin Rusya’ya yönelik stratejisinde “havuç–sopa” yöntemine rastlanırken, diğer yandan Ukrayna’ya uygulanan baskının kısa, orta ve uzun vadede ülkenin menfaatlerine zarar verebileceği öne sürülüyor. Uzmanlar, özellikle ABD’nin Rusya’ya verilebilecek tavizlerin, müzakere sürecinde karşı tarafın açık pozisyonları hakkında bilgi vermesine yol açtığını ve bunun, Ukrayna’nın askeri ve siyasi konumunu zayıflatabileceğini ifade ediyor.

Çin, te yalnızca ekonomik bir güç olmanın ötesinde, stratejik bir aktör olarak da öne çıkıyor. Rusya’ya ekonomik ve teknolojik destek sağlayarak, Rusya’nın istikrarını güçlendirdiği gibi, Batı’nın uyguladığı yaptırımların etkilerini hafifletmeye de katkıda bulunuyor. Bu durum, Rusya’nın uluslararası arenada daha dirençli bir duruş sergilemesine zemin hazırlarken, ’in küresel güç dengelerinde söz sahibi olmasını da pekiştiriyor.

Bunun yanı sıra, Çin’in ABD’nin geleneksel ittifak politikalarından bağımsız bir çizgide hareket etmesi, yeni güvenlik dengelerinin oluşmasına imkan tanıyor. Çin, ulusal çıkarlarını ön planda tutarak, ABD ve Batı’nın izlediği politikaların dışında kalarak ekonomik, askeri ve güvenlik alanlarında farklı stratejiler geliştirebiliyor. Bu yeni dinamikler karşısında, Avrupa ülkeleri geleneksel olarak ABD’ye dayalı güvenlik yapılarını aşarak, çok taraflı ilişkiler kurma ihtiyacı duyuyor. Özellikle Çin’in sunduğu alternatif yaklaşımlar, Avrupa’nın mevcut güvenlik paradigmasını yeniden gözden geçirmesine ve daha bağımsız, çok boyutlu politikalar geliştirmesine olanak tanıyabilir.

Çin’in ekonomik, teknolojik ve stratejik katkıları, Avrupa’nın güvenlik anlayışında köklü değişimlere yol açma potansiyeli taşıyor. Bu gelişmeler, Avrupa’nın yalnızca ABD’ye bağımlı kalmadan, farklı küresel aktörlerle –özellikle Çin ile– ilişkilerini güçlendirerek kendi savunma ve güvenlik stratejilerini çeşitlendirmesine olanak sağlayacaktır.

Rusya’yı Kucaklamak: Çin’i Avrupa ile Uzak Tutma Stratejisi mi?

Günümüz jeopolitiğinde ABD’nin stratejileri, tek tip ittifak anlayışının ötesinde karmaşık hesaplamalar içeriyor. ABD, Çin-Rusya ittifakını oluşturmak yerine, Rusya’yı kendi stratejik döngüsüne çekmek amacıyla ABD-Rusya ittifakını kurmayı hedefliyor. Bu yaklaşım, dünyanın en büyük enerji kaynağı olan Rusya’yı yanına dahil ederken, aynı zamanda Çin’i, coğrafi olarak ulaşması güç bir bölgede -Avrupa’da- ittifaka zorlama çabasıyla iki büyük gücün ayrışmasına yol açıyor.

ABD’nin bu stratejisi, Rusya’nın ekonomik kaynaklarından yararlanma arzusuyla şekillenirken, Çin’in bölgede aktif rol oynamasını sınırlamayı amaçlıyor. Böylece, Rusya hem enerji alanında ABD’nin avantajına katılırken, Çin’in ise Avrupa’ya yakın, stratejik olarak hassas bir coğrafyada ittifak kurması engellenmeye çalışılıyor. Bu durum, ABD’nin küresel güç dengelerinde yeni bir düzen kurma çabası olarak değerlendirilebilir.

Öte yandan, Avrupa, bu yeni dinamikler karşısında kendi güvenlik ve savunma stratejilerini çeşitlendirme ihtiyacı duyuyor. Geleneksel olarak ABD’ye dayalı güvenlik yapılarından öteye geçmek isteyen Avrupa, Çin ile işbirliğini güçlendirerek alternatif ittifak modelleri geliştirmeye yöneliyor. Sonuç olarak, ABD’nin Rusya’yı kendi stratejik alanına çekme çabası ile Avrupa’nın Çin ile yakın işbirliği arayışı, uluslararası ilişkilerde yeni denge ve işbirliği modellerinin habercisi konumuna geliyor.

NATO’nun geleceği ve Avrupa

Yeni dönemde meydana gelen yeni gelişmeler ve öne sürdüğümüz olasılıklar, NATO’nun geleceği ve Avrupa’nın güvenlik anlayışı üzerinde derin etkiler yaratıyor. Avrupa ülkeleri, ABD ile birlikte hareket etmekte zorlandıkları kadar, kendi savunma ve stratejik özerkliklerini de yeniden sorgulamak zorunda kalıyor. Ukrayna’nın müzakerelerde maruz kaldığı baskı, Avrupa’nın dış politikasında daha bütüncül ve koordineli adımlar atılması gerekliliğini gözler önüne seriyor.

Küresel güç dengeleri yeniden çizilirken, NATO ve ABD’nin stratejik tercihleri, Avrupa’nın güvenliğini doğrudan etkiliyor. Artan bölgesel gerilimler ve çok taraflı etkileşimler, uluslararası arenada yeni kuralların yazılmasına zemin hazırlıyor. Avrupa’nın bu sürece adaptasyonu da kaçınılmaz görünüyor. Avrupa’nın gelecekte kendi ayakları üzerinde durabilmesi için, hem iç politikada hem de dış ilişkilerde daha bağımsız ve proaktif bir yaklaşım benimsemesi gerekiyor.

Sonuç olarak; bu yeni dönemde, stratejilerin sadece askeri ya da ekonomik boyutlarla sınırlı olmadığı, dil, kültür ve diplomatik iletişimin de en az bu stratejiler kadar önemli olduğu yeniden hatırlanıyor. Avrupa, kendi güvenliğini yeniden tanımlarken, aynı zamanda uluslararası arenada daha dengeli ve çok boyutlu ilişkiler kurma yolunda adım adım ilerliyor ve sanırım kavşak Türkiye’de kesişiyor.

Latest from Hayati Esen

Bilişsel Sinirbilim Işığında Kişiliğinizi Yeniden Şekillendirmenin Kolay Yöntemleri
Önceki Hikaye

Bilişsel Sinirbilim Işığında Kişiliğinizi Yeniden Şekillendirmenin Kolay Yöntemleri

US Strategic Move: Pushing Europe to China and Drawing Russia to its Side
Sonraki Hikaye

US Strategic Move: Pushing Europe to China and Drawing Russia to its Side

Git

Don't Miss