AK Parti'nin Liderlik Çıkmazı: Erdoğan Sonrası Dönem İçin Zorluklar ve Olasılıklar

AK Parti’nin Liderlik Çıkmazı: Erdoğan Sonrası Dönem İçin Zorluklar ve Olasılıklar

Eylül 18, 2024
konu yorum

Hannah Arendt, “İktidar, bir araya gelen ve birlikte hareket eden insanlar arasında ortaya çıkar.” der. Bu ifadeyle Arendt, iktidarın bireysel bir güç olmadığını, kolektif bir eylemin ürünü olarak doğduğunu vurgular. Ona göre, iktidar toplumun birlikte eyleme geçmesiyle oluşur. Bu durum, demokrasilerde iktidarı şekillendirmenin ve örgütlenerek hareket eden toplumsal katmanların oluşturduğu siyasal yapının bir özeti gibidir. Modern toplumlarda siyaset, toplumun ihtiyaçlarını ve beklentilerini devlet organizasyonu yoluyla çözmenin bir aracı olarak işlevseldir. Demokrasi ve totaliter rejimler arasındaki temel fark da bu noktada kendini gösterir. John Locke’un şu sözlerini hatırlamak da faydalı olacaktır: “Hükümetlerin amacı, halkın haklarını ve özgürlüklerini korumaktır. Eğer hükümet bu amaca hizmet etmiyorsa, değiştirilmesi meşrudur.”

Türkiye özelinde ise tartışmamız gereken konu, iktidarı elinde bulunduran siyasal partinin, yani ’nin geçmişi, bugünü ve siyasal değişim ile dönüşümüdür.

AK Parti’nin Geçmişten Günümüze Siyasal Dönüşümü

AK Parti, Türk siyasetinde merkezde yer almış, güçlü liderlik ve pragmatik politikalarıyla uzun yıllar iktidarda kalmayı başarmıştır. Ancak, partinin geçirdiği dönüşüm ve bu dönüşümün liderlik, ideoloji ve toplumsal desteği üzerindeki etkileri dikkat çekicidir. Partinin ilk yıllarında farklı toplumsal kesimleri bir araya getirerek kapsayıcı bir siyasal yapı kurması, geniş bir koalisyon oluşturmasına olanak sağlamıştır. Fakat zamanla partinin kurucu kadrosunda bulunan Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi partinin kimliğini oluşturan isimlerin geri plana çekilmesiyle/itilmesi ile birlikte, AK Parti’nin siyasi çizgisi milliyetçi-ulusalcı bir eksene kaymıştır.

Milliyetçi Eğilimlerin Partideki Egemenliği

AK Parti’nin kuruluşundaki özgürlükçü ve kapsayıcı kimliğinden uzaklaşarak milliyetçi söyleme yönelmesi, MHP ile kurulan ittifakla daha da pekişmiştir. Bu durum, partinin geniş tabanlı yapısını zayıflatmış, eleştirel seslerin bastırılması ve karar alma süreçlerinin merkezileşmesi gibi gelişmelerle parti içi demokrasiyi de olumsuz etkilemiştir. İktidarın merkezileşmesi ve eleştirilerin susturulması, hem AK Parti’nin içindeki reformist ve çoğulcu yapıyı zayıflatmış hem de Türkiye’nin demokratikleşme sürecine zarar vermiştir.

Bu ideolojik kayma, AK Parti’nin toplumsal desteğini genişletme kabiliyetini sınırlamış, özellikle dış politikada da zorlanmasına neden olmuştur. ABD ve AB ile ilişkilerde yaşanan gerilimler, Orta Doğu’da yalnızlaşan politikalarla birleşerek Türkiye’nin uluslararası alandaki manevra kabiliyetini azaltmıştır. Partinin, milliyetçi-ulusalcı söylemlerle sınırlı kalması, daha geniş kitlelere hitap edebilecek bir siyasal söylemin geliştirilmesini de zorlaştırmıştır.

Yeni Bir Siyasi Söyleme İhtiyaç

AK Parti’nin kurucu ilkelerine dönerek, özgürlükçü ve demokratik bir çizgiye yönelmesi gerekmektedir. Bu dönüşüm, partinin yalnızca iç politikada değil, dış politikada da daha geniş bir itibara kavuşmasını sağlayacaktır. Türkiye’nin uluslararası alanda yeni ittifaklar kurması, geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini yeniden değerlendirmesi ve daha dengeli bir dış politika stratejisi geliştirmesi elzemdir. AK Parti’nin MHP ile kurduğu dar kimlikten sıyrılarak, daha kapsayıcı bir yapıya dönmesi, hem parti için hem de Türkiye siyaseti için önemli bir dönüşüm olacaktır.

Liderlik Krizi: Alternatif İsimlerin Çıkışı

AK Parti’nin karşı karşıya olduğu bir diğer önemli sorun ise liderlik krizidir. Recep Tayyip ’ın güçlü liderliği altında şekillenen parti, Erdoğan sonrası dönemde belirgin bir liderlik boşluğuyla karşı karşıya kalacaktır. Parti içinde alternatif liderlerin ön plana çıkamaması, partinin geleceği açısından ciddi bir belirsizlik yaratmaktadır. Yeni liderlerin öne çıkamaması, aynı zamanda parti içi demokrasiyi de zayıflatmakta ve reformist politikaların geliştirilmesini zorlaştırmaktadır.

Hakan Fidan: Yükselen Bir Lider Adayı

Bu bağlamda, AK Parti içinde liderlik boşluğunu doldurabilecek isimlerden biri olarak Hakan Fidan dikkat çekmektedir. 2010 yılında MİT Müsteşarı olarak göreve başlamasından bu yana, Kürt meselesi, Ermeni sorunu ve dış politika gibi birçok alanda önemli görevler üstlenen Fidan, parti içinde potansiyel bir lider olarak öne çıkıyor. Dışişleri Bakanı olarak yürüttüğü görevinin bürokrasiden gelen tecrübesi ve stratejik karar alma konumundaki kişisel etkinliği siyasetin merkezinde bir isim olması ihtimalini de göstermektedir.

Fidan, AK Parti’nin devletçi söyleminden uzaklaşarak, daha özgürlükçü ve demokratik bir çizgiye yönelmesini sağlayabilecek bir lider profili çiziyor gibi görünmekte. Onun liderliği, partinin kurucu değerlerine dönüşüne ve Türkiye’nin demokratik değerlerle uyumlu bir siyasal yapıya kavuşmasına katkıda bulunabilir. Fidan’ın ortaya koyacağı vizyon, AK Parti’nin yalnızca iç politikada değil, dış politikada da etkin bir aktör olmasının yeni imkanlarını sağlayabilir.

AK Parti’nin liderlik krizi ve partinin ideolojik kayması, kurucu ilkelerinden uzaklaşarak milliyetçi-ulusalcı bir kimliğe sıkışmasına yol açmıştır. gibi isimler, partinin bu süreçte karşılaştığı sorunları aşmasına yardımcı olabilecek alternatif liderler olarak öne çıkmaktadır. AK Parti’nin kurucu misyonuna geri dönmesi, hem parti içi demokrasiyi güçlendirecek hem de Türkiye’nin siyasal geleceği için olumlu bir adım olacaktır.

Latest from Hayati Esen

Türkiye’de Pahalılık ve Adalet: Çözüm Nerede?
Önceki Hikaye

Türkiye’de Pahalılık ve Adalet: Çözüm Nerede?

İsrail’in Lübnan’daki Saldırıları: Tansiyon Yükseliyor, BM’den Soruşturma Çağrısı
Sonraki Hikaye

İsrail’in Lübnan’daki Saldırıları: Tansiyon Yükseliyor, BM’den Soruşturma Çağrısı

Git

Don't Miss