konu yorum

Cumhuriyet’in bizlere unutturduğu unsurları sorgulamak, aslında ’in topluma kazandırdığı temel değerleri yeniden ele almak demektir. Cumhuriyet, i ve tarikat yapılarından bağımsızlaştırarak kimlik ve nı vaadetti. Osmanlı İmparatorluğu’ndaki cemaat ve tarikat temelli sosyal düzenin ardından gelen bu yeni düzen, bireyin kendini cemaat ya da bir gruba bağlı olmadan var edeceğini vaadetti. Cumhuriyet’le beraber birey, bir grubun kimliğini yansıtmak yerine, kendi varoluşunun özgün ifadesini bulacaktı.

Cumhuriyet aynı zamanda toplumsal eşitlik fikrini sağlam temellere dayandıracak ve yurttaşlık ilkesi, toplumdaki sınıfsal ve hiyerarşik ayrıcalıkları ortadan kaldırarak herkesi eşit statüde birleştirecekti. Bu anlayış, bireylerin toplumdaki konumlarını liyakat ve katkıya göre şekillendirmeyi sağlayacaktı. Artık en alt sınıftan bir yurttaş dahi eğitimle devletin en üst kademelerine çıkabilicek, toplumun en üst makamlarına erişme umudunu taşıyabilecekti. Cumhuriyet’in inşa ettiği bu sistem, bireysel emeği, eğitimi ve liyakati toplumun ilerlemesi için temel dinamikler haline getirecekti.

Peki bu kazanımlar gerçekleşti mi? Elbette! Kimi zaman / Bazen büyük oranda…

FAKAT!

Bu kazanımların gölgesinde, Cumhuriyet’in özgürlükçü yapısına aykırı örgütlenmeler de oluştu. Gençlerin özgürleşmesini engelleyen ideolojik yapılar, siyasal bağımlılıklar ve mafyatik düzenler kök saldı. Bireylerin bağımsız kimlikler geliştirmeleri yerine bu yapılara bağımlı bir gençlik yaratıldı. Böylece vatandaşlar, katkı sağlayan, kimlik inşa eden bireyler olmaktan uzaklaştı; yerine, kontrol altında tutulan bir toplum inşa edildi.

Öte yandan, Cumhuriyet’in hukuk ve demokratik değerlerini sarsarak ülkeyi çıkar gruplarına bağımlı hale getirenler, ideolojik ve etnik kimliklerin etkisini artırarak vatandaşlık bağını erozyona uğrattı. Sokaklarda güç gösterileri, racon kesmeler, adeta bir meziyet gibi öne çıkarılarak toplumsal ahlak zayıflatıldı; bireyin gücü yeraltı düzenlerinin kontrolüne teslim edildi. Böylece saltanat döneminin tebaasından kurtulmuş bir halk, yeni bir kleptokrasi  ya da oligarkik sistemin, düzenin içine çekildi.

Cumhuriyet’in talep ettiği özgür bireyi oluşturmak yerine, siyasal örgütlerin, cemaatlerin veya partilerin gölgesinde kalan insanlar yetiştirdik. Birey olma bilincini tam olarak benimseyemediğimiz için üniversitelerimizde bilim insanı yetiştirmek yerine, ideolojik görüşlerin bekçiliğini yapan akademisyenler ürettik. Bilimsel düşüncenin gelişmesi gereken bu kurumlardan, toplumu dönüştürmeyi ve bilgilendirmeyi amaçlayan bilim insanları çıkarmak yerine, belli bir zihniyetin koruyucusu olan öğretim ELEMANLARI çıkararak toplumsal gelişmeyi sekteye uğrattık.

Edebiyat ve sanat gibi yaratıcı alanlarda da özgür ve eleştirel düşünceyi benimsemiş bireyler yetiştirmek yerine, ya dini söylemleri ideolojik bir enstrüman olarak kullanan ya da sadece kendi dünya görüşünü dayatan yazarlar ve sanatçılar ortaya çıkardık. Edebiyat, bireysel özgürlüğün en güçlü ifade alanı olması gerekirken, toplumu tek tipleştiren ve farklılıkları dışlayan, arabesk edebiyat yaparak sınıfsal mücadele yaptığını zanneden büyük romancılar yarattık. Böylece edebiyat, bireyi geliştiren bir alan olmaktan çıkarak, ideolojik mesajların yayıldığı bir araca dönüştü.

Sivil toplum kuruluşları, Cumhuriyet’in temel ilkelerine dayalı olarak toplumun bağımsız sorun çözücüleri olması gerekirken, devlete bağımlı ve onun kontrolünde hareket eden yapılara dönüştü. Devletten bağımsız düşünce ve eylem geliştirmesi gereken bu kuruluşlar, çoğu kez devletin arka kapısı olarak işlev gördü. Bu süreç, sivil toplumun ülke sorunlarını çözmek, toplumsal sorumluluklar üstlenmek gibi asli görevlerini yitirmesine ve halkın devletin her konuda müdahil olmasını bekleyen bir yığına dönüşmesine yol açtı. Böylece kendisini devletin sahibi ve mutlak doğruların temsilcisi olarak gören bazı gruplarca manipüle edilmesine de zemin hazırlandı. Toplumsal sorunlara karşı bireysel inisiyatif almak yerine, vatandaşlar kendilerini her şeyi bilen ve çözüm sunan devletin gölgesinde konumlandırdı. Sonuçta, bireyler sorumluluk almayan, inisiyatif kullanmaktan kaçınan ve devletin denetiminde olan bir yapı içinde sıkıştı. Bu yapı, Cumhuriyet’in özgür, bağımsız, sorumluluk sahibi vatandaş anlayışını zayıflatarak birey olma bilincini erozyona uğrattı.

Cumhuriyet’in ideali, bağımsız düşünebilen, toplumsal sorunlara çözüm üreten ve devletle sağlıklı bir ilişki kurabilen bireyler yetiştirmekti. Ancak biz, bu ideali yaşatmak yerine, kolektif bağımlılıklar yarattık. Toplumun her alanında kendisini bağımsız kılacak bireylere ihtiyaç varken, bağlı olduğu ideolojinin veya örgütün ötesini göremeyen bireyler ürettik. Cumhuriyet’in ruhunu ve hedeflerini anlamak, bu bağımsız birey kimliğini yeniden inşa etmekle mümkün. Toplumu ve bireyi, Cumhuriyet’in kazandırdığı özgürlük ve sorumluluk ilkeleri etrafında yeniden buluşturmak, geleceğimiz için bir zorunluluk.

Cumhuriyet’in ruhunu anlamak, bireysel özgürlüğü toplumun ortak refahı ve değerleriyle bütünleştirmekte gizlidir.

Bu arada Cumhuriyetin 101’nci yılı kutlu olsun…

Latest from Hayati Esen

What Are Donald Trump’s Chances of Winning the 2024 U.S. Election?
Önceki Hikaye

What Are Donald Trump’s Chances of Winning the 2024 U.S. Election?

İsrail, Türkiye ve Rusya’ya meydan okuyan İrancı Mahir Esad askeri darbe hazırlığında!
Sonraki Hikaye

İsrail, Türkiye ve Rusya’ya meydan okuyan İrancı Mahir Esad askeri darbe hazırlığında!

Git

Don't Miss