MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Abdullah Öcalan’a yönelik açıklamalarıyla yeniden alevlenen ‘demokratik açılım veya çözüm süreci’ yeniden mi başlıyor tartışmaları, Türkiye’nin siyasi geçmişini bizlere hatırlatmış da oluyor. 2010’ların başında “demokratik açılım” umuduyla başlatılan süreç, o dönem toplumun geniş kesimlerinde ve entelektüel çevrelerde büyük bir heyecan uyandırmıştı. Ancak bugün, aynı heyecanla karşılanmadığı görülüyor. Bu farklılık, yalnızca zamansal bir değişim değil; aksine toplumsal hafızaya işlenmiş acı deneyimlerin, hayal kırıklıklarının ve derin travmaların yansıması olarak da değerlendirilebilir. Yeni demokratikleşme denemelerine karşı sergilenen mesafeli duruşun ardında, geçmişten kalan önemli travmalar yatıyor olabilir.
Geçmişin Gölgesi ve Kolektif Hafızanın Yükü
2005-2014 yılları arasında süren demokratikleşme hamleleri, Türkiye’nin tüm kesimlerinde umutla karşılanmış, toplumun farklı kesimlerinden entelektüeller sürece destek vermişti. Yazarlar, sanatçılar ve akademisyenler bu yeni döneme dair umut verici açıklamalarda bulunmuş, toplumda olumlu bir hava esmişti. Fakat süreçte yaşanan siyasi çekişmeler, ideolojik farklılıklar ve güç mücadelesi, bu sürecin sancılı bir biçimde sonlanmasına yol açtı. 15 Temmuz 2016 darbe girişimi ve sonrasında başlayan siyasi atmosfer, yalnızca demokratikleşme çabalarının askıya alınmasına değil, aynı zamanda entelektüel kesimde derin bir güvensizliğe ve umutsuzluğa neden oldu. Toplumsal hafızada yer eden bu hayal kırıklıkları, bugün yeni bir açılıma karşı temkinli ve çekimser duruşun altında yatan başlıca etkenlerden biri olarak öne çıkıyor.
Geçmişteki açılım sürecine destek veren entelektüeller, yalnızca düşüncelerini ifade etmekle kalmamış, aynı zamanda toplumun barışçıl bir gelecek vizyonuna sahip olması için önemli bir çaba göstermişlerdi. Fakat bu süreç, ciddi sonuçlar doğuran siyasi müdahalelerle ve çeşitli baskılarla sarsıldığında, entelektüel kesimlerde hayal kırıklığının yanı sıra derin bir güvensizlik oluştu. Bu durum, bugün Türkiye’deki aydınların ve düşünürlerin siyasi meselelerde tarafsız ve tedbirli kalmalarına yol açarken, demokratikleşme çabalarının sekteye uğramasına da neden oluyor.
Merkeziyetçilik ve Dinamik Direnç: Engellerin Güçlenmesi
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında gelişen siyasi konjonktür, merkeziyetçi ve devletçi bir zihniyetin güçlenmesine yol açtı. Bu gelişme, yalnızca devlet mekanizmasında değil, toplumsal dinamiklerde de belirgin bir değişimi tetikledi. Bugün, merkeziyetçi yapılar ve bu yapılarla uyum içinde hareket eden bazı siyasi çevreler, demokratikleşme çabalarına karşı etkin bir direnç gösteriyor. Devlet kontrolünü sıkılaştırmayı savunan bu güçler, demokratikleşme ve özgürleşme gibi toplumsal kazanımların önünde ciddi bir engel oluşturuyor. Demokratik süreçleri baltalama amacı güden bu çevreler, sürecin gücünü kırma hedefiyle dinamik bir şekilde hareket ediyorlar.
Bu yeni merkeziyetçilik dalgası, toplumsal güveni azaltarak demokratikleşme sürecine katkı sağlayabilecek çevrelerde bir güvensizlik yarattı. Entelektüel kesimlerin çekimserliği, yeni bir sürecin de aynı akıbete uğraması endişesini taşıyor. Bu endişe, geçmiş deneyimlerle destekleniyor olsa da, demokrasinin temellerini güçlendirmek adına bu korkuların ötesine geçmek büyük bir önem taşıyor.
Entelektüellerin Rolü: Demokrasi İçin Yapıcı Katkının Önemi
Demokratikleşme, yalnızca siyasi kararlarla değil, toplumun tüm kesimlerinin katılımıyla hayat bulur. Entelektüeller, topluma bir ayna tutarak demokratik kültürün yeşermesine katkı sağlayabilirler. Ancak, bu süreçte entelektüel çevrelerin yaşadığı hayal kırıklıklarının aşılması gerekmektedir. Bir toplumun demokratik yapısını güçlendirebilmesi, entelektüel kesimlerin bu süreçte aktif rol almasıyla mümkün olur. Entelektüellerin katkısı, yalnızca mevcut durumu analiz etmekle kalmamalı; aynı zamanda toplumsal uzlaşıyı sağlayacak bir dil ve kültür inşasını da hedeflemelidir.
Bu noktada, demokratikleşme sürecini entelektüellerin temkinli duruşu ile yeniden değerlendirmek gerekmektedir. Çünkü bu kesimlerin fikir üretme sürecindeki aktif rolü, toplumun düşünsel zenginliğini güçlendirecek en önemli unsurdur. Düşünürlerin ve yazarların demokratikleşme sürecine olan katkısı, yalnızca devlet politikaları açısından değil, aynı zamanda toplumun demokratik kültürü açısından da vazgeçilmezdir.
Küresel Bağlamda Türkiye’nin Demokratikleşme Serüveni
Türkiye’nin demokratikleşme mücadelesi, yalnızca iç siyasi dinamikler tarafından şekillendirilmiyor; küresel bağlamda da önemli bir rol oynuyor. Türkiye’nin demokratikleşme süreci, bölgesel istikrar açısından kritik bir öneme sahip. Orta Doğu’da demokrasi arayışı, uluslararası arenada pek çok tartışmaya konu olurken, Türkiye’nin demokratik değerlerle daha güçlü bir yapı kurma çabası, küresel çapta da önemli bir örnek teşkil edebilir. Bu noktada, entelektüellerin, düşünürlerin küresel perspektifli değerlendirmeleri, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine daha geniş bir vizyon kazandırabilir.
Çözüm Yolları: Demokratikleşme İçin Somut Adımlar
Türkiye’nin demokratikleşme sürecinde, entelektüel çevrelerin katkı sağlayacağı bazı somut adımlar belirlenebilir:
- Diyalog ve Tartışma Platformlarının Kurulması: Entelektüellerin, yazarların ve akademisyenlerin görüşlerini ifade edebileceği, toplumla diyalog kurabileceği özgür platformlar oluşturulmalıdır.
- Toplumsal Farkındalığın Artırılması: Demokrasi kültürünün yaygınlaşması için toplumun her kesimine ulaşan eğitim ve farkındalık kampanyaları düzenlenmelidir.
- Kapsayıcı Politika Önerileri: Farklı görüşlere sahip entelektüel kesimler, demokratikleşme sürecini güçlendirecek kapsayıcı politikalar üretmeli ve toplumun geniş kesimleriyle paylaşmalıdır.
- Uluslararası İş Birlikleri ve Örnekler: Türkiye, demokratikleşme sürecinde diğer ülkelerle bilgi paylaşımını artırarak küresel deneyimlerden faydalanabilir.
Türkiye’nin demokratikleşme yolculuğu, geçmişteki deneyimlerden dersler çıkarılarak ve yeni bir bakış açısıyla ele alınarak güçlü bir geleceğe taşınabilir. Ancak bunun için düşünen, üreten kesimlerin yaşadığı hayal kırıklıklarını aşarak demokratik sürece yeniden dahil olmaları gerekmektedir. Türkiye’nin demokratik geleceği, düşünce özgürlüğünü savunan, toplumsal diyalogu destekleyen ve demokratik kültürü geliştirmeyi hedefleyen entelektüellerin çabalarıyla sağlam bir temele oturabilir.
Bu süreç, yalnızca siyasi iradenin değil, entelektüel birikimin, toplumsal uzlaşı çabasının ve ortak geleceğe dair umutların eseridir. Türkiye’nin entelektüel gücü, demokratikleşme sürecini destekleyerek geleceğin inşasında önemli bir rol üstlenmelidir.
Kendi aydınlarını politik ve siyasal sebeplerle susturan, onları hayal kırıklığına uğratarak çeşitli yaptırımlara maruz bırakan bir Türkiye’nin, büyük siyasal ve düşünsel atılımları gerçekleştirmesi mümkün müdür?