İsrail, Batı’nın Ortadoğu’daki “değer taşıyıcısı” olma iddiasını medya finansmanından lobi faaliyetlerine uzanan bir stratejiyle desteklemeye çalışıyor. Ancak bu çaba, bölgenin dinamikleri ve tarihî gerçeklerle ne kadar örtüşüyor? Türkiye, hem NATO üyeliği hem de modern siyasetin köklü aktörü olarak, Batı’nın bölgedeki gerçek müttefiki olmayı sürdürürken, İsrail’in “ideolojik temsil” vurgusu neden sorunlu bir zeminde ilerliyor?
Batı Değerleri mi, Siyonist İdeoloji mi?
İsrail’in Batılı değerleri temsil ettiği iddiası, devletin yapısal gerçekleriyle çelişiyor. Dinî kimliği siyasetin merkezine alan, işgal ve genişleme politikalarıyla uluslararası hukuku sıklıkla ihlal eden bir devletin “Batılılık” vurgusu, araçsallaştırılmış bir söylemden öteye geçemiyor. Özellikle ABD’deki güçlü lobi ağları ve sermaye desteğiyle kendini bölgenin “vazgeçilmez ortağı” olarak pazarlama çabası, Filistin meselesindeki tutumunun yarattığı insani krizlerle sekteye uğruyor. Batı’nın demokrasi ve insan hakları söylemiyle İsrail’in uygulamaları arasındaki uçurum, bu algıyı kırılganlaştırıyor.
Türkiye: Tarihî Kökler ve Pratik İttifak
Türkiye ise, modernleşme tarihi, laik devlet yapısı ve NATO ile entegrasyonuyla Batı’nın bölgedeki gerçek askerî ve siyasi partneri. Suriye’de üniter yapının korunması, terörle mücadele ve mülteci krizi yönetimi gibi konularda somut adımlar atarak Batı’nın istikrar arayışına cevap veriyor. Fakat Türkiye’nin bu rolü, Batı’nın ikircikli politikaları ve İsrail’in lobi gücü nedeniyle hak ettiği karşılığı bulamıyor. Örneğin, Suriye’nin kuzeyinde DEAŞ’a karşı verilen mücadele, Ankara’nın bölgesel güvenlikteki kritik işlevini kanıtlarken, Batılı müttefiklerin desteği çoğu zaman sembolik kalıyor.
İsrail’in Çıkmazı: İdeoloji ile Realpolitik Arasında Sıkışmak
İsrail’in Batı ile kurduğu ilişki, “ortak değerler” yerine “ortak çıkar” ekseninde şekilleniyor. ABD’deki Yahudi lobilerinin finansal etkisi ve Avrupa medyasına yönelik nüfuzu, kısa vadeli diplomatik kazanımlar sağlasa da, devletin “dini milliyetçilik” temelli yapısı, uzun vadede Batı ile arasına mesafe koyuyor. Nitekim, İsrail’in son yıllarda aşırı sağ koalisyonlarla yönetilmesi, Yahudi devleti vurgusunu öne çıkaran yasaları ve Filistin’e yönelik sert politikaları, Avrupa’da dahi tepkiyle karşılanıyor.
Türkiye’nin Diplomatik Hamle Şansı
Türkiye, bugün Suriye’den Libya’ya, Karadeniz’den Doğu Akdeniz’e uzanan bir coğrafyada aktif diplomasiyle öne çıkıyor. Ancak Batı’nın desteğini daha etkin mobilize edebilmek için yapısal bir stratejiye ihtiyaç var. Örneğin:
-
ABD ve AB ile Suriye’deki PYD/PKK varlığı konusunda net bir dil geliştirmek,
-
Doğu Akdeniz’deki enerji iş birliği projelerini Batılı şirketlerle derinleştirmek,
-
Ukrayna krizi gibi küresel meselelerde köprü rolünü öne çıkarmak.
Sonuç: Batı, Realiteyi Görmeli
İsrail’in “Batı temsilciliği”, bölgedeki varlığını meşrulaştırmaya yönelik taktiksel bir araç. Oysa Türkiye, hem coğrafi konumu hem de seküler-demokratik kimliğiyle Batı’nın kalıcı çıkarlarına hizmet edebilecek tek gerçek müttefik. Batı, İsrail’in lobi gücüne teslim olmak yerine, Türkiye’nin askerî ve diplomatik kapasitesini desteklemeli. Ortadoğu’da istikrar, ancak Ankara’nın sahadaki etkinliği ve Batı’nın samimi iş birliğiyle mümkün.