Amerika, eski Başkan Jimmy Carter’ın ölümü oğlu Chip Carter tarafından duyuruldu.
Jimmy Carter, dünya siyasetinde kısa ama etkili bir iz bırakan liderlerden biri. ABD’nin 39. Başkanı olarak sadece dört yıl görev yaptı; fakat bu dört yıl, hem Amerikan siyaseti hem de Türkiye-ABD ilişkileri açısından kritik olaylarla geçti. Carter, Soğuk Savaş’ın keskin rüzgarları arasında insan hakları savunuculuğu, enerji krizleri ve diplomasiyle dikkat çekti. Ancak, onun Türkiye açısından önemi ambargolar, askeri darbeler ve ikili ilişkilerin dönüm noktalarıyla daha da öne çıkıyor.
Carter’ın Türkiye için anlamını en net şekilde Kıbrıs krizi üzerinden görebiliriz. 1974’teki Kıbrıs Harekâtı sonrası ABD’nin Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu, iki ülke arasında büyük bir gerilim yaratmıştı. Carter, 1978’de bu ambargoyu kaldırarak ilişkilerdeki buzları eritmeye çalıştı. Bu adım, hem Türkiye’nin NATO’daki stratejik önemini vurguluyordu hem de Türk-Amerikan ilişkilerinde kısa vadeli bir iyileşme sağladı.
Ancak ambargonun kalkması, Türkiye’de bir kırılma noktası oldu. Savunma sanayisinde dışa bağımlılığın yarattığı sıkıntıları gören Türkiye, bu süreçte kendi askeri kapasitesini geliştirme yönünde adımlar attı. Bugün savunma sanayisindeki gelişmelerin tohumlarının o günlerde atıldığını söylemek abartı olmaz.
12 Eylül ve İnsan Hakları Çıkmazı
Jimmy Carter’ın “insan hakları” odaklı dış politika anlayışı, onun en önemli özelliklerinden biriydi. Ancak bu anlayış, Türkiye’de 12 Eylül 1980 askeri darbesi sırasında ciddi bir sınav verdi. Carter, darbeye karşı açık bir tepki vermedi; çünkü Soğuk Savaş döneminde Türkiye, ABD için stratejik bir müttefikti. Sovyetler’e karşı Türkiye’nin NATO’daki yeri o kadar önemliydi ki, otoriterleşme riski göz ardı edildi.
Bu sessizlik, Carter’ın insan hakları söylemine gölge düşürdü. Türkiye’deki demokrasiye desteğin sorgulandığı bu dönem, iki ülke ilişkilerinin samimiyeti hakkında tartışmalara yol açtı.
Carter’ın Türkiye’ye Bıraktığı Miras
Jimmy Carter, Türkiye-ABD ilişkilerinde hem fırsatlar hem de çelişkilerle dolu bir dönem bıraktı. Ambargonun kaldırılması gibi adımlarıyla ilişkileri toparlamaya çalışsa da, insan hakları ve demokrasi konusunda net bir duruş sergileyemedi. Bu çelişkiler, Türkiye’nin dış politikada daha bağımsız bir çizgiye yönelmesine katkı sağladı.
Bugün Carter’a baktığımızda, onun politikalarının Türkiye’nin modern tarihindeki etkilerini daha net görebiliyoruz. Kısa bir dönemde hem umut hem de hayal kırıklıkları yaratan bu lider, tarihin unutulmaz bir figürü olarak hafızalarda kalmaya devam ediyor. Belki de Carter’ın hikâyesi, uluslararası siyasette idealizmin ve gerçekçiliğin çatışmasının en net örneklerinden biri.