Eric Salobir: Avrupa'nın Teknoloji Liderliğini Geri Kazanmak

Eric Salobir: Avrupa’nın Teknoloji Liderliğini Geri Kazanmak

Avrupa Birliği, küresel teknoloji yarışında pasif bir tüketiciye dönüşüyor. AB’nin dijital egemenliğini yeniden kazanması için düzenlemeler, inovasyon politikaları, stratejik işbirlikleri ve zihniyet değişimi şart. Peki, Avrupa yapay zekâ ve dijital altyapıda nasıl yeniden lider olabilir?
Haziran 18, 2025
konu yorum

Avrupa Birliği, son birkaç on yılda küresel teknoloji sahnesindeki etkin bir oyuncu konumundan uzaklaşarak, başka coğrafyalarda geliştirilen teknolojilerin pasif bir tüketicisine dönüştü. Bugün, Avrupa’nın dijital dönüşümü için ihtiyaç duyduğu teknoloji ve hizmetlerin yüzde 80’i Avrupa dışındaki ülkelerde – ağırlıklı olarak ABD ve Çin’de – tasarlanıp üretiliyor. Bu tüketici zihniyeti o kadar derinleşti ki, yasaların felsefesine bile sirayet etti: Dijital Hizmetler Yasası ve Dijital Piyasalar Yasası gibi son düzenlemelerin temel amacı, Avrupalıları çevrimiçi ortamda korumak ve rekabeti sağlamak suretiyle birer tüketici olarak güvence altına almaktı.

Adil olmak gerekirse, bu yasalar AB vatandaşlarına güçlü korumalar sağlıyor ve dünya genelinde rekabet politikaları ile dijital güvenlik için birer model işlevi görüyor. Avrupa, düzenleyici mükemmeliyetin sembolü hâline geldi. Ancak bu yaklaşımın, yenilikçilikle desteklenmemesi ve mevcut kuralların inovasyonu teşvik mi yoksa engel mi olduğu yönünde ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulmaması, Avrupa’yı özellikle yapay zekâ alanında küresel teknolojik yarışın seyircisi konumuna düşürme riski taşıyor.

Bu yıl Paris’te düzenlenen Yapay Zekâ Eylem Zirvesi’nde açıklanan anlaşmalara rağmen, 2024 yılında Avrupa’ya yapılan doğrudan yabancı yatırımlar son dokuz yılın en düşük seviyesine geriledi. Fransa ve Almanya ise çift haneli oranlarda düşüş yaşadı. Bu gerilemeye eşlik eden başka endişe verici veriler de mevcut: AB’nin küresel bilgi ve iletişim teknolojileri pazarındaki payı 2013’teki %21,8 seviyesinden 2022’de %11,3’e düştü.

Avrupalılar, uzun yıllar boyunca Silikon Vadisi’nin risk alma kültüründen ve Shenzhen’in üretim gücünden pasif şekilde faydalandı. Ancak bu “bedava bir yemek” değildi. 2024’te Avrupa rekabetçiliğine dair çarpıcı bir rapora imza atan eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi’nin ifadesiyle, Avrupalılar “yeniliği düşük seviyede tutmak için elimizden gelen her şeyi yaptık.”

Avrupa’nın yalnızca ABD ve Çin’i yakalamaya çalışması yetmez; küresel teknoloji sahnesinde yeniden etkili bir aktör olabilmesi için, otonomi, ittifaklar, düzenlemeler ve liderlik anlayışını baştan sona gözden geçirmesi gerekiyor.

Bu dönüşüm, rastgele adımlarla değil, kapsamlı ve tutarlı bir stratejiyle mümkün olabilir. Amaç, dünyadan izole bir şekilde teknolojik özerklik kurmak değil, güvenliğini sağlayacak temel yetenekleri kendi içinde inşa etmektir. Ölçeklenmesi ve ihraç edilmesi zor teknolojilere yoğun yatırım yapmak ise pek anlamlı değildir. Yerli bulut sistemleri ya da Google Arama’ya alternatif projeler gibi girişimler, teknolojik bağımsızlık arzusuyla başlatıldı; ancak güçlü siyasi desteğe rağmen başarılı olamadılar. Gelecekte benzer projelere başlamadan önce, bunların ticari sürdürülebilirliği ciddi şekilde test edilmeli, boşa harcanacak zaman ve kaynak önceden önlenmelidir.

Bu noktada, özellikle fiziksel ve dijital altyapılarda “stratejik karşılıklı bağımlılık” kavramı ön plana çıkıyor. Örneğin, dijital ödeme sistemlerinin ani bir kesintisi hiçbir ülke tarafından tolere edilemez. Bu nedenle ödeme sektöründe uzun süredir “ortak markalama” (aynı ödeme aracında birden fazla ödeme markasının kullanılması) uygulaması benimsenmiştir. Benzer ortak sorumluluk modelleri, denizaltı kablolarından düşük yörüngeli uydulara, yarı iletkenlerden enerji ve nükleer füzyon projelerine kadar birçok alanda da görülmektedir.

Ancak bu tür işbirliklerinin genişletilebilmesi için, tüm tarafların teknolojik altyapı elemanlarına eşit erişim sağlayabileceği adil bir zemin gereklidir. Örneğin, Almanya merkezli drone girişimi Helsing, Fransız yapay zekâ lideri Mistral tarafından geliştirilen açık kaynaklı büyük dil modellerini kullanıyor. Bu sinerji sayesinde, Helsing kısa süre önce ayda binin üzerinde yapay zekâ destekli drone üretebilecek kapasitede bir üretim tesisi kurdu.

Avrupalılar aynı zamanda kendi zayıf yönleriyle de yüzleşmek zorunda. Avrupa tek pazarını güçlendirmeye yönelik önemli bir rapora imza atan eski İtalya Başbakanı Enrico Letta ile Avrupa Merkez Bankası’nın eski başkanı Mario Draghi, AB’nin dijital yasalarının uygulanma biçiminin küçük ölçekli yenilikçileri gereksiz yere zorladığı konusunda uyarıda bulundu. Teknoloji alanındaki yasal çerçevenin daha sade, öngörülebilir ve anlaşılır hâle getirilmesi, hem Avrupa tek pazarını canlandıracak hem de yetenek ve yatırımların kıtaya geri dönmesini sağlayacaktır. Burada mesele, mahremiyet veya telif haklarının sulandırılması değil; aksine, piyasa aktörlerini hem güçlendiren hem de koruyan bir düzenleyici ortam inşa etmektir.

Aynı zamanda, dijital dünyada insanları koruma görevi henüz tamamlanmış değil. Bugün hâlâ dünya genelinde çocuklar için yeterli çevrimiçi güvenlik önlemleri bulunmuyor. Bu nedenle, Avrupa’nın yenilik politikalarının temel haklarla uyumlu hâle getirilmesi önümüzdeki dönemde de temel önceliklerden biri olmaya devam edecek. Ancak Avrupa, kendi dijital ürün, hizmet ve pazarlarını küresel ölçekte şekillendirebilecek teknoloji öncülerine sahip değilse, diplomatik ve düzenleyici gücünden tam anlamıyla yararlanamaz.

Bu noktada, AB içinde ve değerlerini paylaşan diğer ülkelerdeki benzer anlayışa sahip şirketlerden oluşan bir koalisyon önemli bir savunuculuk rolü üstlenebilir. Avrupa, üretken yapay zekânın büyük bir fırsata dönüşebileceğini göstermek zorunda – ancak bu ancak insan haklarına ve emekçilere saygılı kullanım biçimleriyle mümkündür. Aynı zamanda, kıtanın çokdilli yapısına uygun olarak eşitlikçi ve çoğulcu teknolojik ve hukuki çerçeveler oluşturulmalıdır.

Önümüzdeki en büyük zorluklar ve fırsatlar bunlar. Avrupa’nın yeniden küresel bir teknoloji ve yenilik lideri olabilmesi için, sanayi temsilcileri ile politika yapıcıların; sivil toplum, üniversiteler ve sendikalarla yakın işbirliği içinde hareket etmesi gerekiyor. Avrupa için hâlâ geç kalınmış değil. En kritik adım ise bir zihniyet değişimidir.

Kaynak link: arabnews.com

Latest from TEKNOLOJİ

Stefan Zweig’in “Satranç”ı: Zihinsel Tutsaklık ve Deliliğin Eşiğinde Bir Deha Hikâyesi
Önceki Hikaye

Stefan Zweig’in “Satranç”ı: Zihinsel Tutsaklık ve Deliliğin Eşiğinde Bir Deha Hikâyesi

Yatırımcılar Dikkat! Piyasalar Diken Üstünde, Nakit Mi Hisse Mi?
Sonraki Hikaye

Borsa İstanbul’da Kritik Eşik: 9400 Aşılamazsa Ne Olur?

Git