Varlık Problemi Üzerine: Şuur ve Karanlık

Varlık Problemi Üzerine: Şuur ve Karanlık

Kasım 26, 2024
konu yorum

Dikkatini bir meseleye çekmek istiyorum: Bakara Suresi’nin 9. ve 12. ayetleri. Bu iki ayet, aynı kelimeyle sonlanır: şuˁūr / şuur (شعور). Bu kelime, bilinç, farkındalık anlamına gelir. Ancak bu bağlamda bilinç, sadece zihinsel bir durum değil, insanın i idrak etme kapasitesine ve varlık sahnesindeki yerini belirleyen en temel unsuruna işaret eder. Ayetler bize kötülüğün failini tanımlar; fakat bu tanımlama, sadece ahlaki bir niteleme değil. Burada çok daha derin bir varoluşsal problem var: Bu insanlar kötülük yaparken şuursuz hâlde oldukları söylenir. Şimdi durup düşünelim: Şuursuzluk neden kötülüğün ayrılmaz bir özelliği olarak sunuluyor?

Felsefi bir perspektiften baktığımızda, şuursuz bir fiil sorumluluk doğurmaz. Zira hukuk sistemlerinde bile, kişinin bilmeden ve istemeden yaptığı bir eylem, cezai müeyyidelerden muaftır. Peki, o hâlde şuursuz birinin kötülüğü nasıl bir anlam taşır ve bu kötülüğün cezai karşılığı nasıl meşrulaştırıla bilir? Bu sorunun cevabı, insanın k statüsüyle ilgili olmalıdır ve ayetlerin işaret ettiği daha farklı bir hakikate götürmelidir.

Ayetler şöyle der: “Allah onları ta bırakmıştır.”

Karanlık nedir? Karanlık, görme imkânının ortadan kalktığı bir durumdur. İnsan, karanlıkta göremez; yönünü bulamaz, algılama yetisini kaybeder. Ancak karanlık sadece fiziksel bir metafor değildir. Aynı zamanda ontolojik bir durumu temsil eder: varlığın yoklukla gölgelenmesi. Karanlıkta olan bir varlık, görünürde vardır, ancak hakiki bir varoluştan yoksundur. Bu, ontolojik bir yokluk hâlidir. Yeryüzünde zulmeden, bozgunculuk yapan insanlar da bu tarifle örtüşür. Hakikatten kopmuş olan bu varlıklar, kendi içlerinde derin bir boşluk taşır. Kördürler, çünkü görmek istemezler. Sağırdırlar, çünkü hakikati işitmek istemezler.

Bu durum bizi kaçınılmaz olarak şu soruya götürür: Cehennem nedir?

Cehennem, bu hakikatten kopuşun nihai bir tezahürüdür. Hakikati reddedenlerin sürüklendiği bu karanlık, ontolojik bir yokluk hâlidir. Bu bağlamda, bir cezalandırma mekanı olmaktan çok, kişinin kendi varlık zeminini kaybettiği bir durumu ifade eder. Bir tür metafizik yokluk. İşte tam da bu nedenle, Hz. Ali’nin o sarsıcı duasını hatırlıyoruz:
“Allah’ım, yok olmaktan Sana sığınırım.”

Bu dua, sadece fiziksel bir ölümden korkuyu dile getirmez. Aynı zamanda, varoluşun en derin kaygısını yansıtır: var olamamak. Hakikatten koparak hiçlik içinde kaybolmak. Bu, insanın varlık sahnesinde kendisine biçtiği anlamı kaybetmesiyle ilgilidir.

Şimdi bu noktada mesele daha da geniş bir anlam kazanıyor. Çünkü burada bahsedilen , sadece bireysel bir bilinçsizlik hâli değildir. Bu, insanın varoluşsal bağlamından kopuşunun ve hakikate yabancılaşmasının bir tezahürüdür. Semitik dünya görüşü, varlık kavramına böyle yaklaşır. Fiziksel olarak var olmak yetmez. Varlık, hakikate yönelimle anlam kazanır. Eğer insan, hakikatle bağ kurmamışsa, şuur sahibi değilse, o insan sadece görünürde vardır; gerçekte yok hükmündedir.

Bu varlık-yokluk meselesi, aynı zamanda bir yanılsama sorunudur. İnsan, kendi kötülüğünü görmekten acizdir; dahası, bu kötülüğü iyilik olarak bile yorumlayabilir. Bu, ontolojik bir körlük olduğu kadar, psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. İnsan, kendisini hakikate kapatır ve bu kapalılık hâlinde kendini var sanmaya devam eder. Oysa gerçek varoluş, şuur ile mümkündür.

Bu bakış açısı, bize şunu öğretir: Şuur, insanın en büyük varlığıdır. Çünkü şuur, insanı hakikate yöneltir ve bu yöneliş, insanı gerçek anlamda “var olan” kılar. Hakikati işiten, onu gören ve ona yönelen insan, ontolojik karanlıktan kurtulur ve varoluşunu tamamlar. Bütün mesele, bu şuur hâlini koruyabilmektir.

Latest from Hayati Esen

Bahçeli’nin Çağrısı ve Yeni Süreç Tartışmaları
Önceki Hikaye

Bahçeli’nin Çağrısı ve Yeni Süreç Tartışmaları

ABD Başkanı Biden: Lübnan-İsrail Ateşkesi Sağlandı, Gazze İçin Yeni Girişim Yolda
Sonraki Hikaye

ABD Başkanı Biden: Lübnan-İsrail Ateşkesi Sağlandı, Gazze İçin Yeni Girişim Yolda

Git

Don't Miss