Diyarbakır’da yaşanan bir olay, toplumun çocuk istismarı ve ihmali konusunda ne denli büyük bir sorunla karşı karşıya olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Son olarak bir dere kenarında cansız bedeni bulunan Narin Güran’ın trajik ölümü, ailesi hakkında soru işaretlerini artırıyor. Dahası, aynı ailede daha önce de Narin’in ablasının benzer şekilde bir merdivenden düşerek hayatını kaybetmiş olması, olayın ciddiyetini katlayarak artırıyor.
Adli Tıp Uzmanı Dr. Hakan Kar’ın bu iki ölüm arasındaki bağlantıyı gündeme getiren açıklamaları, kamuoyunda derin bir yankı uyandırdı. Dr. Kar, ailede ardı ardına gelen bu ölümlerin bir ihmal ya da istismar sinyali olabileceğine dikkat çekerek, “Bir ailede iki kız çocuğunun arka arkaya ölmesi, ihmal ve istismar açısından ciddi bir risk faktörüdür,” diyor ve Narin’in ablasının ölümüne ilişkin soruşturmanın da yeniden açılmasını öneriyor.
Bu tür olayların sadece bu aile ile sınırlı olmadığını biliyoruz. Dr. Kar’ın belirttiği üzere, son yıllarda çocuk istismarı ve ihmali vakalarında ciddi bir artış gözleniyor. Medya ve sosyal medya sayesinde bu vakaların daha fazla görünür hale geldiği söylenebilir. Ancak asıl mesele, kaç vakanın hala gizli kaldığı. Dünya genelinde, çocuk istismarı vakalarının yalnızca onda birinin adli mercilere bildirildiği biliniyor. Geri kalan yüzde doksanlık kısım ise, ailelerin korkuları, sosyal damgalanma endişeleri, çocuklarının geleceğine dair kaygıları gibi nedenlerle üstü örtülüyor.
Bu noktada Güran ailesinin sessizliği, kamuoyunda büyük bir merak ve öfke yaratıyor. Anne, baba ve amca dahil aile fertlerinin gözaltına alındığı bilgisi, olayın ciddiyetini bir kez daha vurguluyor. Ancak gerçeklerin ne kadarının ortaya çıkacağını, ailenin ifadelerinde ne kadar dürüst olacağını bilmiyoruz. Çocukların başına gelenlerin üstünü örtmek, onları daha büyük bir travmanın içine itmek anlamına gelirken, toplum olarak buna ne kadar daha göz yumabiliriz?
Peki, aileler bu konuda ne yapmalı? Öncelikle, her şeyden önce çocukların söylediklerine inanmalıyız. Dr. Kar’ın da altını çizdiği gibi, çocuklar bilmedikleri bir konuda hayali hikayeler kuramazlar. Cinsel istismar ya da ihmal gibi durumlarda çocukların verdikleri sinyalleri ciddiye almak, bu tür olayların önüne geçmek için en önemli adımdır.
Türkiye’de çocuk istismarı konusunda farkındalığın artırılması, hukuki süreçlerin hızlandırılması ve özellikle ailelerin eğitimi, bu sorunun çözümü için elzemdir. Ailelerin sessizliğini bozmaları, çocukların sesine kulak vermeleri, toplumsal bilincin yükselmesi adına kritik bir önem taşımaktadır. Güran ailesinin sessizliği, sadece kendi çocuklarının değil, belki de toplumdaki birçok çocuğun geleceğini etkileyebilecek bir sorunun göstergesidir. Bu nedenle, adaletin yerini bulması ve benzer trajedilerin tekrar yaşanmaması için olayın sonuna kadar takipçisi olmalıyız.
Diyarbakır’da yaşanan bu trajedi, bize bir kez daha çocukların güvenliğini sağlama sorumluluğunu hatırlatıyor. Aileler, toplum ve devlet olarak çocuklarımızın yanında yer almalı, sessizliğin suça ortak olmaktan farksız olduğunu unutmamalıyız. Güran ailesinin sessizliği, artık kırılması gereken bir zincirin son halkası olsun. Çocukların güvende olduğu bir geleceği inşa etmek, hepimizin en büyük görevi olmalı.