Donald Trump ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan arasındaki görüşme, son NATO zirvesinde gündemin merkezinde yer aldı. Zirvede yalnızca Türkiye-ABD ilişkileri değil, aynı zamanda İsrail-İran ateşkesi ve Rusya-Ukrayna savaşı da tartışıldı. Zirvenin mesajları ve liderlerin verdiği sinyaller, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Batı ile ilişkileri açısından önemli ipuçları taşıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Trump’ın görüşmesinde en çok dikkat çeken konulardan biri Savunma sanayii oldu. Türkiye’nin savunma sanayi alanında yaşadığı sıkıntılar, özellikle Katsa yaptırımları, F-35 programından çıkarılması ve S-400 meselesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin temel gündem maddesi olarak öne çıktı. Bu görüşme sonrası, ilişkilerin daha yapıcı bir atmosfere girebileceği ve sorunların çözümüne yönelik diplomatik kapıların açıldığı gözlemleniyor.
Trump’ın Türkiye ile ilişkilerinde artık daha farklı bir noktaya geldiği açıkça görülüyor. Geçmişte F-35 programından çıkarılan ve yaptırımlarla karşılaşan Türkiye için şimdi uluslararası ve bölgesel konjonktür avantaj sağlayabilir. Özellikle Rusya-Ukrayna savaşındaki dengeleyici tutumuyla Türkiye, Trump yönetiminin de bölgesel politikalarına yakın duruyor. Trump’ın Rusya-Ukrayna meselesine yaklaşımı, diplomatik bir çözüm arayışı yönünde evrilirken, Türkiye’nin de bu konudaki arabulucu rolü önem kazanıyor.
Trump’ın İran-İsrail gerginliğinde daha aktif rol oynaması ve Rusya ile olan doğrudan görüşmeleri, Türkiye açısından da kritik önem taşıyor. İran’ın nükleer faaliyetleriyle ilgili gelişmelerde Rusya’nın arabuluculuk rolü ön plana çıkıyor. Trump’ın Putin’le yaptığı görüşmeler, İran’ı masaya oturtmak açısından önemli bir diplomatik adım olarak değerlendiriliyor.
Ancak Trump’ın özellikle NATO’nun bütçesini %5’e çıkarma girişimi ve Avrupa ülkelerinden beklentileri, NATO içindeki dengeleri zorlayabilir. Avrupa, güvenlik konusunda ABD’ye olan bağımlılığını azaltmak isterken, ekonomik yükü paylaşma konusunda isteksiz bir görünüm sergiliyor. Trump’ın Avrupa’ya yönelik yaklaşımı, NATO’nun geleceği açısından da kritik bir dönüm noktası olabilir.
Öte yandan, Trump’ın politikaları bazen yüzeysel ticari mantıkla ele alınırken, jeopolitik ve kimliksel unsurları göz ardı ettiği görülüyor. Rusya-Ukrayna savaşı, İran-İsrail çatışması gibi konular, ticari mantığın ötesinde derin tarihi ve kültürel boyutlar içeriyor. Trump’ın bu gerçekliği ne ölçüde kavradığı ise tartışmaya açık.
Sonuç olarak, Erdoğan-Trump görüşmesi ve NATO zirvesinden çıkan mesajlar, Türkiye’nin uluslararası ilişkilerde yeni bir denge ve diplomasi dönemine girdiğini gösteriyor. Ancak önümüzdeki süreç, sorunların çözümü için atılacak somut adımlara ve diplomatik esnekliğe bağlı olacak. Trump’ın politikaları ve Türkiye’nin stratejik hamleleri, hem NATO’nun hem de bölgenin geleceği üzerinde belirleyici olmaya devam edecek.