Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2024 verileri, ülkemizdeki toplumsal dinamiklerin ne denli hızlı değiştiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Evlenme çağında olup hiç evlenmemiş bireylerin sayısı 19 milyon 485 bin 977’ye ulaşarak rekor kırdı. Bu rakam, neredeyse Türkiye nüfusunun dörtte birini temsil ediyor. Peki bu durum bize ne anlatıyor? Geleneksel aile yapısından uzaklaşan, bireysel tercihlerin öne çıktığı ve ekonomik-sosyal dengelerin yeniden şekillendiği bir toplum mu var karşımızda?
Ekonomik Zemin ve “Evlilik Krizi”
Evliliğin önündeki en büyük engel, kuşkusuz ekonomik istikrarsızlık. Özellikle genç nüfusta yüksek işsizlik oranları, artan konut fiyatları ve enflasyon, evlilik planlarını askıya alıyor. TÜİK’in 2023 verilerine göre, 15-24 yaş arası gençlerde işsizlik oranı %20’yi aşmış durumda. Evlilik masrafları, düğün giderleri ve sonrasında oluşan yuva maliyetleri, gençleri “bekleme moduna” itiyor. Birçoğu, ebeveynlerinin evinde kalmayı veya kariyerine odaklanmayı tercih ediyor.
Eğitim ve Kadının Dönüşen Rolü
Kadınların eğitim ve iş hayatındaki varlığının artması, evlilik yaşını yukarı çekiyor. üniversite mezunu kadın oranı son 20 yılda %15’ten %35’e yükseldi. Kariyer hedefleri, kadınlar için evliliği ikinci plana atabiliyor. Ayrıca, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve geleneksel rollerin dayattığı sorumluluklar, kadınların evliliğe bakışını sorgulamasına neden oluyor. Çalışan bir kadın, “hem kariyer hem evlilik” dengesini kurmakta zorlanırken, bu durum evlilik kararını geciktirebiliyor.
Bireysellik ve Özgürlük Arayışı
Toplumda bireysel özgürlüklerin ve kişisel tatminin öncelik kazanması, evlilik kurumunu da dönüştürüyor. Özellikle Z kuşağı, resmi nikâhtan çok duygusal bağa önem veriyor. Flört kültürünün yaygınlaşması, evlilik dışı birlikteliklerin normalleşmesi ve boşanma oranlarındaki artış (2023’te %25), gençleri “resmi bir sözleşme”ye daha temkinli yaklaştırıyor. Sosyal medya ise insanlara alternatif yaşam tarzlarını gösterme imkânı sunarak, evliliği bir “zorunluluk” olmaktan çıkarıyor.
Devletin Rolü ve Demografik Endişeler
Hükümetler, nüfus artışını teşvik etmek için çeşitli politikalar geliştirse de (doğum yardımları, evlilik kredileri), bu destekler yetersiz kalıyor. Evlenme oranları düşerken, doğum oranları da azalıyor. Bu durum, uzun vadede yaşlanan nüfus ve sosyal güvenlik sisteminde baskı gibi riskleri beraberinde getiriyor. Devletin, gençleri evliliğe teşvik etmek yerine, önce ekonomik özgüvenlerini sağlaması gerektiği konuşuluyor.
Sonuç Yerine: Toplum Nereye Gidiyor?
19 milyonu aşan bu rakam, yalnızca bir “veri” değil; Türkiye’nin sosyolojik bir fotoğrafı. Değişen değerler, ekonomik gerçekler ve bireysel öncelikler, evlilik kurumunu yeniden tanımlıyor. Belki de bu süreç, toplumun daha eşitlikçi, özgür ve ekonomik açıdan güvenli bir zemine oturmaya çalıştığının işareti. Ancak net olan bir şey var: Köklü dönüşümler, yalnızca politikalarla değil, toplumun tüm kesimlerinin diyaloğuyla yönetilebilir. Evlenmek ya da evlenmemek… Asıl mesele, bireylerin seçimlerine saygı duyulan bir Türkiye’yi inşa edebilmek.
Kaynak
- 👉 TÜİK’in resmi verilerine buradan ulaşabilirsiniz.
- Evlilik erteleme nedenleri (ekonomik faktörler, konut sorunu):
- TÜSİAD ve TEPAV gibi kuruluşların genç işsizlik ve konut erişilebilirliği üzerine raporları.
- Dünya Bankası’nın Türkiye ekonomisine dair makroekonomik analizleri.
- Toplumsal cinsiyet ve kadının işgücüne katılımı:
- UN Women Türkiye ve KA.DER gibi kuruluşların toplumsal cinsiyet eşitliği araştırmaları.
- Sabancı Üniversitesi STK Merkezi ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nün çalışmaları.
- Evlilik kredisi politikaları ve devlet teşvikleri:
- Resmi Gazete’de yayınlanan devlet desteklerine ilişkin kararnameler.
- BBC Türkçe, Bianet gibi haber platformlarının ekonomi ve sosyal politika haberleri.