İran, Ortadoğu’nun önemli aktörlerinden biri olarak görülüyor. Bölgedeki milis gruplara verdiği destek, nükleer programı ve diplomatik hamleleriyle uluslararası siyasetin merkezinde yer alıyor. Ancak, bu güçlü görünümün altında farklı dinamikler ve stratejiler yatıyor olabilir. Bu analizde, İran’ın gerçek gücünü ve kullandığı stratejileri inceliyoruz. İran’ın hem iç hem de dış politikadaki konumunu gözden geçirerek, rejimin nasıl hayatta kalmayı başardığını ve ne derece güçlü olduğunu değerlendireceğiz.
Jeopolitik Konum ve Stratejik Ortaklıklar
İran’ın coğrafi konumu, ona hem avantajlar hem de zorluklar getiriyor. Kuzeyde Rusya ile stratejik bir müttefiklik ilişkisi bulunurken, güneyden küresel ticaret yollarının geçiş noktası olması İran’ı önemli bir oyuncu haline getiriyor. Ancak, Şii Müslüman bir ülke olan İran, Sünni çoğunluğa sahip bölge ülkeleriyle, özellikle de Suudi Arabistan ile derin bir rekabet içinde. İran’ın, Sünni-Şii ayrımından kaynaklanan bu rekabet, özellikle İslam dünyasında liderlik mücadelesi bağlamında kendini gösteriyor.
Devrim ve Batı Karşıtlığı
İran İslam Cumhuriyeti, 1979 yılında gerçekleşen devrimden sonra Batı karşıtı bir politika izlemeye başladı. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, İran rejiminin baş düşmanları olarak kabul ediliyor. Bu doğrultuda, İran yönetimi, ülkedeki güçlü dini liderlik ve Devrim Muhafızları gibi yapılarla gücünü pekiştirdi. Amerika’nın 2020’de İranlı General Kasım Süleymani’yi öldürmesi, İran’ın bu güç mücadelesinde yeni bir dönüm noktası oldu. Bu olay, İran’ın milis güçlerine verdiği desteğin ve bölgedeki vekalet savaşlarının nasıl şekillendiğini de gözler önüne serdi.
Milis Güçleri ve Vekalet Savaşları
İran, bölgedeki milis gruplarına sağladığı destekle etkinliğini artırıyor. Husiler, Hizbullah ve Hamas gibi gruplara sağladığı silah, eğitim ve teknolojik yardımlarla bu grupların bölgedeki çatışmalarda önemli roller oynamasını sağlıyor. Yemen’de Husiler ve İsrail’e karşı Hizbullah üzerinden verdiği destek, İran’ın vekalet savaşlarını sürdürme stratejisinin bir parçası. Bu strateji, İran’ın bölgesel çıkarlarını sınırlarının ötesinde koruma yeteneğini gösteriyor. Ancak bu vekalet savaşlarının İran’a maliyetinin yüksek olduğu da unutulmamalı.
Nükleer Program ve Uluslararası Yaptırımlar
İran’ın nükleer programı, Batı ile olan ilişkilerinde en önemli sorunlardan biri. Nükleer programın, enerji üretimi ve araştırmalar amacıyla kullanıldığı iddia edilse de, bu programın nükleer silah üretme potansiyeli olduğu endişesi uluslararası camiada büyük yankı uyandırıyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin 2018’de İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesi, bu sorunun yeniden alevlenmesine neden oldu. Tahran rejimi, nükleer programı bir “sigorta poliçesi” olarak görüyor ve bu projeyi bırakmamakta ısrarcı. Yaptırımlar ise İran’ın ekonomik durumu üzerinde ağır bir yük yaratıyor.
Uluslararası Ortaklıklar ve Yalnızlık
İran, son yıllarda Çin ve Rusya gibi ülkelerle stratejik ortaklıklarını derinleştiriyor. Özellikle Çin, İran petrolünün en büyük alıcısı konumunda. Rusya ise İran’ın insansız hava araçlarını Ukrayna’da kullanarak bu işbirliğini askeri alana da taşıyor. Ancak İran’ın bu ülkelerle kurduğu ilişkilerde tam anlamıyla bir güven sağlanıp sağlanamayacağı tartışmalı. Bununla birlikte, BRICS gibi uluslararası platformlara katılımı, İran’ın Batı’dan bağımsız bir ekonomik ve siyasi düzen arayışında olduğunu gösteriyor. Ancak, tüm bu ittifaklara rağmen İran’ın, özellikle Batı ile ilişkilerinde yalnız bir pozisyonda olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Rejim İçindeki Çatlaklar ve Halkın Memnuniyetsizliği
İran rejimi, uzun yıllardır uyguladığı sert politikalarla gücünü korumaya çalışıyor. Ancak, 2022 yılında Mahsa Amini’nin ölümünün ardından patlak veren protestolar, rejimin içindeki kırılganlıkları ortaya çıkardı. Protestolar başlangıçta kadın hakları ve Amini’nin ölümü üzerine yoğunlaşsa da, hızla yolsuzluk ve daha fazla özgürlük taleplerine dönüştü. İran yönetimi, bu muhalif sesleri sert bir şekilde bastırsa da, bu protestolar rejimin halk üzerindeki otoritesinin zayıfladığını gösteriyor.
İran, bölgedeki askeri ve stratejik hamleleriyle oldukça güçlü bir görüntü sergilese de, bu güç göründüğü kadar sağlam değil. Nükleer programı, milis gruplarına verdiği destek ve uluslararası yaptırımlar altında ekonomik zorluklar yaşaması, İran’ın uzun vadeli istikrarını tehlikeye atıyor. Ancak, İran rejimi, bu zorlukları sınırlarının ötesinde istikrarsızlık yaratarak ve çatışmaları kendi topraklarının dışında tutarak aşmayı başarıyor. Sonuç olarak, İran, kendi çıkarlarını koruma konusunda becerikli olsa da, gerçek anlamda bir küresel güç olma yolunda ciddi engellerle karşı karşıya.
KonuYorum: Medya taraması ile oluşturulmuş bir analizdir.