İsmail Heniyye’nin Tahran’da öldürülmesinin ardından Ortadoğu’da gerilimin tırmandığı bir dönemde İsrail, İran’ın nasıl bir yanıt vereceğini yakından izliyor. İsrailli yetkililer, İran’ın tepkisini beklerken bu durumun doğrudan bir savaşa yol açmayacağı konusunda nispeten rahat. Ancak bu rahatlık, Ortadoğu’daki hassas dengeler göz önüne alındığında bir yanılsama olabilir. Heniyye’nin öldürülmesiyle birlikte Hizbullah’ın da yanıt vereceği beklentisi, bölgedeki durumu daha da karmaşık hale getiriyor.
İran ve Hizbullah’ın, İsrail’e bir karşılık verecekleri yönündeki açıklamaları, İsrail’i alarma geçirmiş durumda. İsrail’in perşembe günü yapılacak görüşmelerde Hamas’la Gazze’deki savaşı sona erdirmeye yönelik bir anlaşmaya varılması durumunda bu yanıtın gerçekleşmeyebileceği yönündeki umutları, bölgedeki belirsizliğin derinliğini ortaya koyuyor. Ancak bu umut, çatışmaların geçici olarak durdurulması anlamına gelse bile, uzun vadede Ortadoğu’daki stratejik rekabetin doğasını değiştirmeyecektir.
- Doğu Ukrayna’da Rusya’nın İlerleyişi Sürerken Kiev’den Beklenmedik Hamle: Kursk’a Saldırı
- Kraliyet Dedikodularına Bir Yüzük Daha Eklendi: Kate Middleton’ın Mücevher Tercihinin Arkasındaki Hikaye
İsrail’in alarm durumunu artırması ve Lübnan sınırındaki askeri hareketlilik, İsrail’in tehditleri ciddiye aldığını gösteriyor. Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın açıklamaları, İsrail’in İran ve Hizbullah’tan gelebilecek olası saldırılara karşı hazırlıklı olduğunu ortaya koyuyor. İsrail’in bu hazırlıkları, aynı zamanda İran’ın muhtemel bir saldırıyı ertelemesi ya da daha hafif bir yanıt vermesi yönünde bir caydırıcılık stratejisi olarak da değerlendirilebilir. Ancak, bu tür stratejik hamleler her zaman istenen sonucu vermeyebilir, özellikle de karşı tarafın misilleme isteği güçlü olduğunda.
İsrail’in, Heniyye suikastına verilecek yanıtın ertelenmesinin Gazze’de bir ateşkes anlaşmasına bağlı olduğunu ifade eden İranlı yetkililerin açıklamaları, diplomatik manevraların savaşı önleme çabası olarak okunabilir. Ancak, bu tür açıklamalar, aynı zamanda İran’ın stratejik sabrını gösteren bir işaret de olabilir. İran ve Hizbullah’ın eşzamanlı ya da ardışık saldırı planları, bölgedeki gerilimin ne kadar kolay alevlenebileceğini gösteriyor. Fransa’nın, Paris Olimpiyatları sırasında saldırı yapılmaması için baskı yapması, uluslararası diplomasinin bu tür krizlerde oynadığı rolü bir kez daha gözler önüne seriyor.
İsrail’de yaşanan panik hali, savaşın her an patlak verebileceği korkusunun ne kadar yaygın olduğunu gösteriyor. Halkın gıda, su ve yakıt stoğu yapması, büyük şirketlerin jeneratör tedarik etmesi, yaklaşan bir krizin belirtileri olarak değerlendirilebilir. Ancak İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari’nin halkı yatıştırmaya çalışması, bir yandan da İsrail hükümetinin kriz yönetimi stratejisini yansıtıyor. Hagari’nin açıklamaları, İsrail’in her türlü senaryoya karşı hazırlıklı olduğunu vurgulasa da, bu tür açıklamalar kamuoyunda genellikle güvensizliği artırabilir.
İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin saldırı ve savunma planlarını onaylaması, İsrail’in sadece savunmada değil, aynı zamanda olası bir çatışmada da aktif bir rol alabileceğini gösteriyor. Ancak İsrail’in savaşa girmeyeceğinden emin olması, İran’ın doğrudan bir savaş istemediği ve ABD’nin olası müdahalesinden çekindiği varsayımına dayanıyor. Bu varsayım doğru olabilir, ancak Ortadoğu’daki çatışma dinamikleri, öngörülemezlikleriyle bilinir ve her an değişebilir.
İsrail’in USS Georgia denizaltısının Akdeniz’e varışıyla ilgili yaptığı açıklamalar, ABD’nin Ortadoğu’daki askeri varlığının ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatıyor. ABD’nin bölgedeki askeri varlığı, sadece İran’a değil, aynı zamanda İsrail’e de güçlü bir destek mesajı gönderiyor. Ancak, ABD’nin bu tür hamleleri, bölgedeki diğer aktörleri de farklı tepkiler vermeye itebilir.
İsrail ve İran arasında yaşanan bu gerilim, Ortadoğu’daki güç dengelerinin ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha gösteriyor. İsrail, İran’ın ve Hizbullah’ın tepkilerine karşı hazırlıklı olsa da, bu tür çatışmaların uzun vadeli sonuçları bölgedeki tüm aktörler için yıkıcı olabilir. İsrail’in bu tür bir senaryoya karşı nasıl bir strateji geliştireceği, bölgedeki diğer ülkeler tarafından da yakından izleniyor olacak.