CHP’ye Kayyum Tartışması: Kriz mi, Kuruluş Mu?
CHP üzerine kara bir gölge gibi düşen “kayyum” tartışmaları, Türkiye siyasetinin alışıldık krizlerinden biri gibi görünse de, bu defa daha derin bir hesaplaşmanın habercisi olabilir. Ankara 23. Asliye Hukuk mahkemesi’nde görülen kurultay davasında, partinin 38. Olağan kurultayı’na ilişkin “mutlak butlan” kararı çıkabileceği konuşuluyor. Yani mahkeme, kurultayı tümüyle geçersiz sayabilir. Bu da yargı yoluyla CHP yönetiminin düşürülmesi ve bir kayyum atanması ihtimalini doğuruyor.
Bu tür bir senaryo, doğrudan siyasal temsilin yargı eliyle yeniden dizaynı anlamına gelir. Hal böyleyken, Kemal Kılıçdaroğlu’nun yaptığı “Partiyi kayyuma bırakmam” çıkışı, hem iç siyasi taktik hem de dışa dönük bir direniş beyanı olarak okunmalı. Eski genel başkan, bu sözleriyle aslında iki cepheye birden mesaj veriyor: Hem yargıya hem de partisinin yeni yönetimine.
Ancak bu açıklama, partide yeni bir fay hattı daha doğurdu. Özgür Özel’e yakın isimler ve parti teşkilatları, Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışını “duygusal bir hamle” olarak yorumladı. Hatta bazıları, “Madem böyle bir risk vardı, neden zamanında açıklanmadı?” sorusunu yüksek sesle dile getirmeye başladı. Bu durum, CHP içindeki geçici barış havasının yerini yeniden karşılıklı suçlamalara bırakabileceğinin sinyali.
Peki bu tartışma nereye varır?
Eğer mahkeme, kurultayı geçersiz sayarsa, CHP yönetimi düşer ve yargı eliyle bir kayyum atanabilir. Bu da Türkiye’de ilk kez bir ana muhalefet partisinin yargı üzerinden fiilen kontrol altına alınması anlamına gelir. Böyle bir gelişme, yalnız CHP’yi değil, demokratik muhalefet fikrini de doğrudan hedef alır.
Tam da bu noktada Kılıçdaroğlu’nun söylemi anlam kazanıyor. “Partiyi kayyuma bırakmam” demek, yalnızca partiye değil, Türkiye muhalefetine yönelik bir siyasi darbe ihtimaline karşı da uyarıdır. Fakat bu çıkış, aynı zamanda Özgür Özel liderliğindeki yönetimi zora sokabilecek bir baskı unsuruna dönüşebilir. Parti içindeki kırılgan denge yeniden sarsılırsa, CHP sadece yargıyla değil, kendi iç bölünmeleriyle de baş etmek zorunda kalacaktır.
CHP bu dalgadan nasıl kurtulur?
Öncelikle, parti üst yönetimi net ve soğukkanlı bir hukuk diliyle kamuoyuna seslenmeli. Kurultayın meşruiyeti yalnızca siyasi değil, hukuki argümanlarla savunulmalı. İkinci olarak, parti içi hizipler arasındaki gerilim “bizim mücadelemiz, rejimle değil birbirimizle mi?” sorusunu sorduracak noktaya gelmeden bastırılmalı. Kılıçdaroğlu ve Özgür Özel, sembolik bir ortak fotoğraf vermeli, partinin tüm kadrolarıyla birlikte bir dayanışma mesajı yayımlamalı.
Sonuç olarak, CHP bir yargı tuzağına çekiliyorsa, bu tuzaktan çıkış yalnızca mahkeme salonlarında değil, siyasal akılla, birlik stratejisiyle, kriz anında gösterilecek kurucu refleksle mümkün olabilir. Kayyum tehdidi, parti için bir dağılma sebebi değil; bir araya gelmenin, kökleri yeniden sulamanın fırsatına dönüşebilir. Tabii ki bu, “partiyi kayyuma bırakmam” diyenlerin neyi savunmak istediğine, ve “partiyi savunuyorum” diyenlerin nereye kadar omuz vereceğine bağlı.