10 siyasi partiye yönelik mali denetim kararlarının Resmî Gazete’de yayımlanması, sıradan bir yargı sürecinden öte, mevcut siyasi atmosferde önemli mesajlar barındırıyor. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) 2016 yılına ilişkin denetiminin bu zamanlamayla kamuoyuna sunulması, birçok soruyu da beraberinde getiriyor.
CHP’nin Trafik Cezaları Meselesi
Anayasa Mahkemesi, CHP’nin 2016 yılı hesaplarında 21 bin liralık trafik cezası giderini usulsüz buldu. Bu miktar cüzi olsa da “kişisel kusurdan doğan cezaların parti bütçesinden ödenemeyeceği” gerekçesiyle Hazine’ye iadesine karar verildi. Buradaki teknik gerekçenin arkasında, sembolik bir uyarı mı yatıyor?
Göz ardı edilmemesi gereken bir nokta şu: Denetlenen yıl 2016. Yani 8 yıl öncesine ait bir harcama bugün kamuoyuna duyuruluyor. Sadece bir muhasebe işlemi değil, siyasi gündeme paralel bir hatırlatma gibi.
Diğer Partilere Suç Duyurusu: Küçük Partilere Gözdağı mı?
Güzel Parti, Doğuş Partisi, Şahlanış Partisi gibi kamuoyunda pek bilinmeyen partilere yönelik ise çok daha ciddi suçlamalar yöneltilmiş: Hesap verilemezlik, belge eksikliği ve denetimi engelleme. Bu partilerin sorumluları hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş durumda. Bu tablo, seçimler öncesi küçük partiler üzerinde denetim ve baskının artırıldığını gösteriyor.
İmamoğlu Soruşturması ve CHP’ye kayyum tartışmaları
Tüm bu gelişmeler, Ekrem İmamoğlu’na yönelik terör soruşturması iddialarının konuşulduğu bir döneme denk geliyor. Kayyum tartışmalarının yeniden ısıtıldığı bir ortamda, CHP’nin geçmişteki küçük bir hatasının bugün Resmî Gazete üzerinden gündeme taşınması, “hukuk üzerinden siyasi hazırlık yapılıyor” yorumlarını kuvvetlendiriyor.
Peki Şimdi Ne Olacak?
– CHP için bu kararın doğrudan bir sonucu olmayacak; çünkü iade edilen tutar küçük ve ihlal teknik düzeyde. Ancak bu karar, olası daha büyük hamleler için zemin yoklaması niteliğinde.
– Diğer partiler için ise soruşturma süreci başlayabilir. Bu da seçim ittifakları kurmak isteyen marjinal partiler açısından caydırıcı olabilir.
– Genel olarak ise iktidarın, yargı ve denetim araçlarını stratejik biçimde kullanarak siyasi sahayı daraltma arayışında olduğu izlenimi güçleniyor.
Kısacası bu denetim kararı, bir yargı prosedürü olmaktan çok, mevcut siyasi denklemde bir “sinyal fişeği” gibi okunmalı.