Adaletin terazisi bir kez daha hassas bir noktada dengeleniyor. “Yenidoğan Çetesi” olarak adlandırılan ve sağlık sektöründeki usulsüzlüklerle gündeme gelen davanın ikinci duruşma günü, hem yargılamaların akışı hem de kamu vicdanında yarattığı dalgalanmalarla dikkat çekiyor.
Toplamda 47 sanığın yargılandığı ve 22’sinin tutuklu olduğu bu davada, iddianamede elebaşı olarak gösterilen Fırat Sarı’nın da yer aldığı sanıklar mahkeme salonunda hazır bulundu. Duruşma öncesinde alınan yoğun güvenlik önlemleri, davanın sadece hukuki değil, toplumsal bir anlam da taşıdığını gözler önüne seriyor. Ancak mesele yalnızca adliye çevresinde değil; mahkeme salonunun duvarları arasında yaşananlar da bir o kadar çarpıcı.
Hemşire Hasan Basri Gök’ün İfadesi: Bir Sağlık Sisteminin Anatomisi
Savunmasını kısa ve net tutan Hasan Basri Gök’ün ifadeleri, sağlık sektöründe etik ve yasal sınırların nasıl esnetildiğine dair ibretlik bir tablo sunuyor. Reyap Hastanesi’nde hem hemşirelik hem de şoförlük yaptığını belirten Gök, sanık Fırat Sarı’nın liderliğindeki organizasyonun, SGK’yı hedef alan gelir elde etme yöntemlerine dair detaylı bilgiler paylaştı.
Özellikle denetimlerden kaçış için kullanılan yöntemler, sektörün karanlık yüzüne ışık tutuyor. Gök’ün, “İlaçlar, kullanılmış gibi göstermek için dolaplara yerleştiriliyordu” açıklaması, sistemdeki çürümüşlüğün sıradan bir prosedür haline geldiğini düşündürtüyor. Yine de Gök’ün, “Bu tür şeyler özel hastanelerde normal” ifadesi, bizi bir noktada durup düşündürmeye itiyor: Sağlık sektöründe normal olan nedir ve ne olmalıdır?
Epikriz Raporları: Hakikat mi, Manipülasyon mu?
Davada sıkça gündeme gelen epikriz raporları, sağlık hizmetlerinin meşruiyetini sorgulatan bir başka boyut. Gök, zaman zaman bu raporları kendisinin yazdığını, ancak burada doğru olmayan bilgilerin yer aldığını da itiraf etti. “Bebeklerin yatış sürelerine dair hakediş raporları” üzerinden yapılan usulsüzlükler, bir yanda ekonomik kazanç elde etmeyi, diğer yanda sağlık sektörünün itibarını zedelemeyi amaçlıyor gibi görünüyor.
Hakimin, “Epikriz gerçeğe aykırı mı yapılıyordu?” sorusuna Gök’ün verdiği net “Evet” yanıtı, mahkeme salonunda sessiz bir yankı uyandırmış olmalı. Sistem üzerinden manipüle edilen basamaklar, sadece bir sağlık çalışanının değil, bir sistemin de yargılanması gerektiğini işaret ediyor.
Fırat Sarı’nın Gölgesi: Paranın ve Gücün İzleri
Gök’ün ifadesinde dikkat çeken bir diğer detay, Fırat Sarı’nın, hemşirelere mesai saatleri ve doktorlara yardımları karşılığında yaptığı ödemelerdi. Ancak bu ödemelerin yalnızca bir maaş değil, sistemin sürdürülebilirliği için kullanılan bir “teşvik” mekanizması olduğu anlaşılıyor. Gök, bu yapıdaki herkesin bir şekilde maaşını aldığını ve sistemin, karanlık ilişkiler ağında şekillendiğini açıkça dile getirdi.
Sonuç: Sağlık Sistemi ve Adaletin Aynası
Yenidoğan Çetesi davası, yalnızca bireylerin yargılanması değil, sağlık sisteminin etik, ahlaki ve yasal boyutlarının yeniden tartışılmasına vesile olmalıdır. Bu dava, sağlık sektöründeki “normalleşen” usulsüzlüklerin, aslında toplumsal dokuyu nasıl tehdit ettiğini gözler önüne seriyor.
Adaletin burada vereceği karar, sadece sanıkların değil, toplumun sağlık sistemine olan güveninin de kaderini belirleyecek. Sağlık gibi hayati bir alanda dürüstlük ve şeffaflık taleplerinin ne kadar karşılık bulacağını ise zaman gösterecek. Ancak bir gerçek var ki, adalet terazisi ne kadar ağır olursa olsun, bu yükü taşımak bir zorunluluk.