Son dönemde Avrupa siyasetinde tansiyon her geçen gün artıyor. Almanya’nın NATO’ya sunduğu yeni teklifin yankıları henüz soğumadan, psikolojik savaşın boyutları da iyice gözler önüne seriliyor. Ukrayna’daki savaşa NATO askerlerinin dahil edilmesi yönünde bir adım atmaya hazırlandığı iddia edilen Almanya, Avrupa’da büyük bir tartışma başlattı. Ancak asıl soru şu: Avrupa bu savaşa ne kadar hazır?
Psikolojik Savaşın Kodları
Avrupa’da yayınlanan gazeteler ve yapılan açıklamalar, tarihten gelen bir korkuyu tekrar gündeme getiriyor. Hatırlarsınız, 2. Dünya Savaşı’nda Alman ilerleyişi karşısında halklar aynı psikolojik baskıyı hissetmişti. Bugün ise aynı senaryonun Rusya üzerinden yeniden sahnelendiğini görüyoruz. “Eğer şimdi durdurmazsak, Rusya Avrupa’yı işgal eder” diyen manşetler, halkın bilinçaltına “yeni bir Armageddon” korkusu işliyor.
Bir başka örnek de Irak Savaşı’nda karşımıza çıkmıştı. “Saddam’ın kitle imha silahları” yalanıyla başlayan süreçte, dünya kamuoyunun manipülasyonlara nasıl teslim edildiğini hatırlıyoruz. Bugün Avrupa’da da benzer bir durum yaşanıyor. “Nükleer sığınak yapın” çağrıları, gazetelerin abartılı başlıklarıyla birleşerek halkı büyük bir tehdit algısına sürüklüyor.
800.000 Askerlik Hayal
Almanya’nın 800.000 NATO askerini Ukrayna’ya konuşlandırma planı, ilk bakışta oldukça iddialı ve neredeyse imkansız görünüyor. Biraz tarihe bakalım: Körfez Savaşı’nda bile uluslararası koalisyonun toplam gücü 250.000 kişiydi. Almanya’nın önerdiği bu sayı, NATO üyeleri arasında ciddi bir kaynak ve koordinasyon krizine neden olabilir.
Almanya’nın askeri hazırlıkları, raporlarla da açıkça ortaya konuyor. Ancak bu hazırlıklar, Avrupa’nın genel durumu düşünüldüğünde oldukça yetersiz. Almanya, “harbe hazır olmadığını” kendi raporlarında bile belirtirken, bu denli büyük bir planı uygulamaya koyabilir mi? Bugün Avrupa’da gerçek anlamda güçlü bir kara ordusuna sahip birkaç ülke var: Finlandiya, Polonya ve Norveç. Diğer ülkeler ise hem askeri hem de siyasi anlamda bu yükü kaldırabilecek durumda değil.
Türkiye’nin Rolü ve Stratejik Konumu
Peki, bu savaş Türkiye’yi nasıl etkiler? Türkiye, geçmişte Afganistan’da olduğu gibi NATO’nun askeri operasyonlarında tarafsız kalmayı tercih etmişti. Bugün de benzer bir stratejiyle, sahada aktif rol almak yerine daha çok insani yardım ve lojistik desteğe odaklanabilir. Ancak Türkiye’nin bu tavrını sürdürebilmesi, iç politikadaki kararlılığına bağlı.
Türkiye’nin tarafsızlığını yüksek sesle dile getirmesi, sadece hükümetin değil, tüm siyasi partilerin ortak bir söylemi haline gelmeli. Zira bölgeye dair yapılan planlar, sadece askeri değil, aynı zamanda ekonomik ve diplomatik riskler de içeriyor. Türkiye’nin Ukrayna’da doğrudan yer alması, Rusya ile olan hassas dengesini de riske atabilir.
Geçmişten Ders Almak
Bugün Avrupa, tarihten ders almadan aynı hatalara düşmenin eşiğinde. 1. ve 2. Dünya Savaşları’nda kullanılan propaganda ve manipülasyon yöntemleri, günümüzde daha modern araçlarla karşımıza çıkıyor. Ancak halkın dinden uzaklaşmasına kadar varan bu süreçlerin sonucunda, savaşların hiçbir zaman vaat edilen kurtuluşu getirmediği de ortada.
800.000 asker, Armageddon söylemleri, nükleer sığınaklar… Bunların hepsi, gerçeği örtbas eden birer yanılsama mı, yoksa ciddi bir hazırlığın habercisi mi? Avrupa bu sorulara net bir cevap veremezken, Türkiye’nin kendi çıkarlarını koruyan bir yol izlemesi hayati önem taşıyor.
Bugün dünya, yeni bir çatışmanın eşiğinde. Ancak unutmayalım ki, savaşı kazananlar genellikle barışı kuranlar değil, savaşın arkasındaki büyük oyunu yazanlardır.