Türkiye ile Rusya’nın bölgesel politikalar üzerindeki ilişkileri, özellikle Suriye bağlamında, tarihsel kırılmalara ve yeni denklemlere sahne oluyor. Ukrayna’daki savaşın Rusya’nın Suriye politikasını ne ölçüde etkilediği ve bu süreçte Türkiye’nin nasıl bir pozisyon aldığı, bugün bölgede yaşanan olayların çözümlemesi açısından kritik önem taşıyor.
Rusya’nın Suriye Stratejisi: Esad mı, Stratejik Üsler mi?
Rusya’nın Suriye’deki varlığı, yalnızca Esad rejimini desteklemekle sınırlı değil. Tartus’taki deniz üssü ve Hmeymim Hava Üssü, Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki stratejik hedeflerinin bir parçası. Bu üsler, Moskova’nın bölgesel bir güç olarak varlığını pekiştirme amacını güdüyor. Ancak, Ukrayna’daki savaşın getirdiği askeri ve ekonomik yükler, Rusya’nın Suriye’deki hamlelerini daha temkinli bir noktaya taşımış olabilir.
Son dönemde Rusya’nın İsrail’in bölgedeki hava harekâtlarına yönelik pasif tutumu dikkat çekiyor. Hava savunma sistemlerini devreye sokmaması ve İsrail’in operasyonlarına karşı kayıtsız kalması, Rusya’nın bölgesel aktörlerle kurduğu karmaşık ilişkilerin bir göstergesi.
Türkiye-Rusya İlişkilerinde Çatışmalar ve Anlaşmalar
Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde Suriye, zaman zaman iş birliği, zaman zaman ise sert çatışmaların yaşandığı bir sahne oldu. Özellikle 2019-2020 döneminde, İdlib’deki çatışmasızlık bölgelerinde yaşanan ihlaller, iki ülke arasındaki güveni sarsan olaylara yol açtı. Soçi Mutabakatı’na rağmen rejim güçlerinin Serakib gibi kritik noktalara yönelik işgali, Türkiye’yi Bahar Kalkanı Harekâtı’nı başlatmak zorunda bıraktı. Bu süreçte Türkiye, rejim güçlerine ağır kayıplar verdirdi, ancak Rusya’nın diplomatik müdahaleleriyle çatışmalar bir süreliğine yatıştı.
Günümüzde ise muhaliflerin yeniden hareketlendiği ve Halep’e doğru yöneldiği bir sürecin işaretleri görülüyor. Bu durum, bölgedeki dengelerin tekrar değişebileceğine işaret ederken, Türkiye’nin sahadaki varlığını ve kararlılığını sürdürme gerekliliğini ortaya koyuyor.
ABD ve Rusya: Küresel Rekabet, Bölgesel Etkileşim
Bölgedeki bir diğer önemli dinamik, ABD ve Rusya arasındaki küresel rekabetin, Suriye gibi çatışma alanlarına nasıl yansıdığı. Son dönemde, iki ülkenin Ukrayna savaşından Çin’e karşı alınabilecek pozisyonlara kadar birçok konuda gizli temaslarda bulunduğu yönündeki iddialar, Suriye’nin bu büyük oyun içerisindeki yerini daha da önemli hale getiriyor. Rusya’nın bölgedeki varlığını koruma çabaları, Amerika’nın Suriye’deki politikalarıyla ne ölçüde örtüşecek ya da çatışacak? Bu soru, bölgedeki gelişmelerin seyrini belirleyebilir.
İran’ın Güç Kaybı ve Rusya’nın Tavrı
Son dönemde İran’ın bölgedeki etkinliğinin azalması ve Hizbullah üzerindeki gücünün zayıflaması, Rusya’nın Suriye politikasında yeni bir denge arayışına girdiği izlenimini uyandırıyor. Rusya, İran’ın etkinliğini sınırlamak adına Hmeymim Hava Üssü’nün İran’a silah sevkiyatı için kullanılmasını engellemeye yönelik adımlar atıyor. Aynı zamanda, İsrail’e operasyonel anlamda alan açması, Rusya’nın bölgedeki aktörlerle ikili oyununa devam ettiğini gösteriyor.
Türkiye’nin Tavrı ve Gelecek Öngörüleri
Türkiye açısından bakıldığında, Rusya’nın iki başlı hareketlerinin sahada güvenilir bir ortaklık zemini oluşturmadığı açıkça görülüyor. İdlib’den Halep’e kadar uzanan hatta yaşanan gelişmeler, Türkiye’nin bölgesel güvenlik çıkarlarını doğrudan etkiliyor. Türkiye, Rusya’nın çelişkili tavırlarına rağmen sahada güçlü bir varlık göstermeye devam ediyor ve gerekirse tek taraflı adımlar atma kararlılığını koruyor.
Bölgedeki mevcut durumun daha geniş çaplı bir çatışmaya evrilip evrilmeyeceği, İsrail’in Gazze’den sonra Lübnan ve Suriye’ye yönelik faaliyetleri, İran’ın bölgedeki direnci ve ABD-Rusya ilişkilerinin seyrine bağlı. Türkiye’nin bölgedeki stratejik çıkarlarını koruma çabası ise önümüzdeki dönemde belirleyici olmaya devam edecek.
Bu süreçte, Suriye’de barış ve istikrar arayışının ne kadar mümkün olduğu ise uluslararası aktörlerin bölgedeki politikalarına bağlı. Türkiye, kendi güvenlik çıkarlarını önceliklendiren politikalarını sürdürürken, aynı zamanda bölgesel istikrara katkıda bulunma hedefini koruyor. Ancak, Rusya gibi aktörlerin ikircikli tutumları, bu hedefin ne kadar sürdürülebilir olduğu sorusunu beraberinde getiriyor.