Rahmetli hemşerim İsmet İnönü, Türk siyasi tarihinin en önemli figürlerinden biri olarak, Cumhuriyet’in korunması ve sürdürülebilirliği adına büyük emek vermiştir. Ancak ona yönelik eleştiriler çoğu zaman, tarihsel bağlamdan koparılarak ya da bilinçli çarpıtmalarla dile getirilmektedir. Bu eleştiriler, dolaylı olarak Cumhuriyet’in temel değerlerine ve Gazi Paşa’nın mirasına yöneltilmiş saldırılar olarak okunabilir.
Lozan ve Gerçeklerin Ters Yüz Edilmesi
Lozan Barış Antlaşması, Türkiye’nin bağımsızlık belgesidir. Ancak bu büyük başarı, bazı çevrelerce küçümsenmekte ve özellikle 12 Ada meselesi üzerinden İnönü hedef alınmaktadır. Tarih açıktır: 12 Ada’nın Türkiye’nin kontrolünden çıkışı, Lozan’da değil, 1912’de Osmanlı ile İtalya arasında imzalanan Uşi Antlaşması’nda gerçekleşmiştir. Lozan, yalnızca bu durumu tescillemiştir. İnönü’ye bu konuda yöneltilen eleştiriler, ya tarihi bilmemekten ya da çarpıtmaktan kaynaklanmaktadır.
İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı, İkinci Dünya Savaşı’nın ağır koşullarına denk gelmiştir. “Milli Şef” dönemi, Türkiye’yi savaşın yıkıcı etkilerinden koruma çabasıyla şekillenmiştir. Ekmek karnesi gibi uygulamalar, sıkça eleştirilse de, savaşın yıkımına karşı bağımsızlığı muhafaza etmenin araçları olmuştur. İnönü’nün Bursa’da bir gencin “Bizi aç bıraktın!” eleştirisine verdiği “Evet, aç bıraktım ama babasız bırakmadım” yanıtı, onun bu dönemdeki liderlik anlayışını özetler.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte, İnönü daha yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştiriler, popülist bir yaklaşımla İnönü’yü Cumhuriyet’in diğer kurucularından ayrıştırmayı ve mirasını yıpratmayı hedeflemiştir. Ancak İnönü, bu süreçte demokratik olgunluğunu korumuş, Türkiye’nin demokratikleşme sürecine katkı sağlamaya devam etmiştir.
İnönü’ye yönelik eleştirilerde, Gazi Paşa ile yapılan karşılaştırmalar sıkça kullanılır. Ancak bu iki lider, birbirine rakip değil, Cumhuriyet’in farklı dönemlerinde tamamlayıcı roller üstlenmiş figürlerdir. Gazi Paşa devrimleri başlatan liderken, İnönü bu devrimlerin kalıcı hale gelmesi için mücadele etmiştir.
İmam Hatip Okulları ve Dini Eğitime Yaklaşımı
İnönü’nün laiklik anlayışı, din karşıtlığı değil, din ve devlet işlerinin ayrılması prensibine dayanıyordu. Bu anlayış, din eğitimi politikalarına da yansımıştı. İnönü, dini eğitimin toplumsal bir ihtiyaç olduğunu kabul etmiş ve bu eğitimin kontrolsüz bir şekilde gayri resmi alanlara kaymasını önlemek için imam hatip kurslarını desteklemiştir.
1949 yılında başlatılan bu kurslar, halkın talebine yanıt verirken aynı zamanda laiklik ilkesine uygun bir şekilde yapılandırılmıştır. İnönü’nün bu politikası, Türkiye’de dini eğitimin modern bir çerçevede verilmesinin önünü açmış ve imam hatip okullarının temellerini atmıştır.
Kişisel Din Anlayışı ve Dindarlığı
İsmet İnönü’nün kişisel yaşamı, dine karşı saygılı bir yaklaşımı ortaya koyar. Dindar bir ailede yetişen İnönü, zaman zaman namaz kılan, ancak dini inancını politik bir araç haline getirmeyen bir figürdü. Onun için laiklik, bireyin inanç özgürlüğünü teminat altına alan bir sistemdi. İnönü’nün dine yaklaşımı, modernleşme çabalarıyla uyum içinde bir dengeyi temsil ediyordu.
Gazi Paşa ve İnönü: Birlikte Bir Bütün
Gazi Paşa ile İsmet İnönü arasındaki ilişki, Türk modernleşmesinin iki yönünü temsil eder. Atatürk devrimlerin mimarı, İnönü ise bu devrimlerin koruyucusu olmuştur. Onların arasındaki ilişki, bir çatışma değil, farklı liderlik dönemlerinin gerektirdiği tamamlayıcı bir iş birliğiydi.
İnönü’yü eleştirenler genellikle bu ilişkiyi çarpıtarak, Cumhuriyet’in kazanımlarına gölge düşürmeye çalışır. Oysa İnönü, Gazi Paşa’nın mirasına sadık kalmış ve onu yeni nesillere taşımayı başarmıştır.