Son dönemde Tarsus ve Lazkiye üzerinden yaşanan gelişmeler, bölgedeki karmaşık güç dengelerinin ve yeni stratejik hamlelerin altını çiziyor. Söz konusu arenada, sivillerin –özellikle çocukların, kadınların– koruma arayışları, bölge devletlerinin ve uluslararası aktörlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oluyor. Özellikle Rusya, İsrail, Türkiye, Amerika ve diğer paydaşların birbirleriyle örtüşen ve çatışan çıkarları, tüm bölgeyi daha önce hiç olmadığı kadar belirsiz bir geleceğe sürüklüyor.
Sahadaki Gerçeklik ve Tarihsel Süreç
Önceleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 2011 öncesi ve sonrası bölgedeki operasyonları, Şam yönetiminin el değiştirmesi ve Suriye’deki çatışmaların gölgesinde, pek çok acı deneyimin ve yaraların birikimine zemin hazırladı. Bu deneyimler, bugün sahadaki gerçeklikleri anlamaya yönelik önemli ipuçları veriyor. Bir yandan sivillerin korunması için havadan gerçekleştirilebilecek müdahaleler konuşulurken, diğer yandan da bölgede hâkim olan güçlerin, yerel ve uluslararası aktörlerle ilişkilerini yeniden yapılandırma çabaları gözlemleniyor.
Yeni Stratejik Modellerin Gerekliliği
Geleneksel savaş anlayışının ötesinde, mevcut durum yeni stratejik modellere ihtiyaç duyulduğunu ortaya koyuyor. Özellikle Avrupa’nın, ABD’nin, NATO’nun ve bölgedeki diğer güçlerin rollerinin yeniden değerlendirilmesi gerekiyor. Her ne kadar oradaki aktörlerin açıklamalarında ve medya söylemlerinde birbirini eleştiren sesler yükseliyor olsa da, net olan bir gerçek var ki –sahadaki tüm aktörlerin çıkarları, sivil güvenliği ve bölgesel istikrar üzerinde belirleyici etkiye sahip. Burada önemli olan, saha gerçeklerinin ve tarihsel deneyimlerin ışığında, yeni yaklaşımların nasıl şekilleneceğinin tartışılmasıdır.
Bölgesel Aktörler ve Yeni Dönem
Rusya’nın dış politika söylemleri ve Dışişleri Bakanı Lavrov’un Türkiye ziyaretinde ABD ile arasındaki gerilimi altına alması, bölgedeki güç dengelerinin nasıl evrildiğine dair ipuçları sunuyor. Suriye’deki Esad yönetimi, İran ile ilişkiler ve Trump döneminde gündeme gelen mektuplaşmalar; hepsi ayrı ayrı analiz edilmesi gereken önemli unsurlar. İran’da yaşanan iç dinamikler, Tahran’ın ekonomi ve dış politika yaklaşımlarını etkilerken, Türkiye’nin Suriye ve Kürt meselesinde izlediği politika, bölgede yeni bir düzenin habercisi olabilir.
Belirsizlikler İçinde Yeni Bir Denge Arayışı
Tarsus ve Lazkiye’de yaşanan gelişmeler, yalnızca bölgesel değil, aynı zamanda küresel güç dengelerinin de yeniden şekillendiğini gösteriyor. Her aktörün, kendi çıkarları doğrultusunda sahada ve diplomatik arenada attığı adımlar, gelecekte ortaya çıkacak olan yeni jeopolitik düzenin habercisi. Ancak bu süreçte, sivillerin korunması ve istikrarın sağlanması gibi insani değerlerin de göz ardı edilmemesi gerektiğini hatırlamakta fayda var. Çünkü nihayetinde, tarihi ve stratejik önem taşıyan bu topraklarda, barışın sağlanması her şeyin önceliği olmalıdır.