İran Nükleer Programının İmhası: İsrail/ABD Siyasi Değerlendirmeleri

İran Nükleer Programının İmhası: İsrail/ABD Siyasi Değerlendirmeleri

Nisan 14, 2025
konu yorum

İran, onlarca yıldır geliştirmek için yüz milyarlarca dolar harcadı. Bu yatırımlar, araştırmaların yürütülmesi, altyapı geliştirme ve uygulanan yaptırımların maliyetlerini de kapsıyor.

İran’ın, Suudi Arabistan ve diğer petrol zengini Körfez ülkelerini işgal etmesi durumunda ABD’ye karşı bir sigorta poliçesi olarak nükleer silah sahibi olma hayalinden vazgeçmesi söz konusu değil. İran sadece bu ülkelerin doğal kaynaklarını ele geçirmeyi amaçlamıyor; teokratik yönetimin hedefi cihad – kutsal savaş – çıkarmak. İran Şii iken, Suudi Arabistan ve bölgenin diğer komşu ülkeleri Sünni.

İran’ın nükleer silah altyapısı öyle bir saldırıyla yok olacak ki, soru sadece saldırının zamanlamasıyla ilgili. Saldırının İsrail ve ABD tarafından ortaklaşa gerçekleştirilmesi planlanıyor. Her iki ülke teorik olarak saldırıyı tek başına da yapabilir, ancak böyle bir operasyonun ayrıntıları İran’ın tamamen cezalandırıcı nitelikteki karşı saldırısının her iki ülkenin kaynaklarını hedef alacağından, mutlaka koordinasyon içinde yürütülmesi gerekecektir.

İran’ın nükleer silah sahibi olabilmesi için bir dizi aşamadan geçmesi gerekiyor. Önce “deneyip gör” kararı alınmalı; ardından uranyum, silah yapımına uygun (%90) seviyeye zenginleştirilmeli. Şu anda uranyum %60 seviyesinde bulunuyor ve görünüşe göre bu oranın %90’a çıkarılması sadece birkaç hafta alıyor. Okuduğum son tahminlere göre, İran’ın beş bombaya kadar yetecek miktarda uranyuma sahip olduğu söyleniyor.

Söylentilere göre, istihbarat servisleri zenginleştirme sürecinin son aşamasının başladığını çok yakından takip edecek.

Siyasi boyuta gelirsek, Netanyahu, İran’ın silah yapımına uygun uranyuma çok yakın olduğu yönündeki açıklamalarını kamuoyuna sıkça dile getirdi. Bu haber tam anlamıyla asılsız değil, ancak haberde belirtilenler eksik kalabiliyor.

Uranyum silah yapımına uygun hale geldikten sonra, bunu savaş başlıklarına dönüştürmek yaklaşık 6-12 ay sürecek – +/- olarak bakıldığında bu süre zarfında, saldırı için en az altı aylık bir zaman penceresi oluşuyor. Nükleer savaş başlıklarının tasarım ve üretim süreci son derece karmaşık olduğundan, kararı veren taraf için zaman önemli bir faktör haline geliyor.

Savaş zamanlarında halk genellikle hükümetlerinin etrafında kenetlenir. Fakat şu anda İsrail’in katıldığı çok cepheli savaş ortamında durum farklı işliyor; Netanyahu ve hükümeti halk arasında pek de popüler değil.

Üstelik Netanyahu, devam eden mahkeme davalarıyla oldukça meşgul. Buna ilaveten, yeni ortaya atılan Qatargate skandalı da dikkatleri üzerine çekmiş durumda. Başbakanlık ofisinde görevli danışman çevresinin Katar’dan para aldığı iddiaları, Netanyahu’nun bu durumu zararı minimize etmek amacıyla Katar’ı “karmaşık” bir devlet olarak göstermeye çalışmasına neden oluyor. Ancak tüm bu çabalar, Katar’ın Hamas gibi terör örgütlerine milyarlarca dolar sağladığını gözler önüne seriyor.

Son zamanlarda, mevcut ve eski askeri yedek kuvvetler, sivil gruplarla birlikte rehine krizi yüzünden Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulundular. Netanyahu’nun hükümetindeki bazı aşırı unsurlar ise, savaşın Hamas tamamen yok edilene kadar devam etmesini istiyor ki, bu durum uzun süre gerçekleşmeyebilir ve rehinelerin hayatta kalması büyük olasılıkla mümkün olmayacak.

Netanyahu, İsrail Savunma Kuvvetleri’ni (IDF) İran’a saldırı emri vererek “dünyayı kurtarmak” istiyor. Bu durum, onun halk desteğini kazanması için son ve tek şans olacak; sonrasında mahkemeyle suçlamalara karışmadan bir anlaşmaya varıp, gerekirse İsrail Cumhurbaşkanından af dileme opsiyonuna girebilecek. Böyle bir senaryonun ardından Netanyahu, ABD’de rahat bir emeklilik hayatına adım atabilir. İşte bu sebeple, Netanyahu bu operasyonun yakın gelecekte – örneğin Haziran ayı civarında – gerçekleşmesini arzu ediyor.

Ancak, saldırının ABD’nin onayı ve koordinasyonu ile gerçekleştirilmesi gerekecek; başka bir deyişle, operasyon tamamen ABD iznine bağlı olarak planlanacak.

Şimdi Amerikan yönünü ele alalım: Trump da nükleer silah programını ortadan kaldırmanın ancak kuvvet kullanılarak mümkün olacağını biliyor. İran’a, nükleer silah hayallerine son vermesi için altı hafta süre tanıdı – ancak bu sürenin başlangıç tarihi oldukça belirsiz. Bu sürenin, birçok gümrük vergisinde olduğu gibi, sonradan uzatılması bekleniyor; dolayısıyla ilk başta belirlenen süre neredeyse hiçbir anlam ifade etmiyor.

Trump ve güvenlik ekibi, nükleer bomba geliştirme sürecinin en az yedi ay sürdüğünü – bu sürenin, yalnızca silah yapımına karar verildikten sonra başlayabileceğini – çok iyi biliyor.

Netanyahu’nun aksine, Trump ekonomik nedenlerden ötürü saldırıyı mümkün olduğunca ertelemek istiyor. Gerçek, hayali ya da ertelenmiş , ABD ekonomisine sert darbe vurdu. Borsa dramatik şekilde düşerken, ithal malzeme maliyetlerinin artmasıyla enflasyon yavaş ama istikrarlı olarak yükseliyor. (Sadece ABD ekonomisinden söz ettiğim için dünyadan af diliyorum.) İran’a yapılacak bir saldırının ekonomik etkisi muazzam olacaktır: , şu anda varil başına yaklaşık 60 dolardan 100 doların üzerine çıkabilir; borsalar ise daha da düşüş yaşayabilir. ABD, son zamanlarda, sınırlı etki ile olsa Husi gruplarına karşı yürütülen operasyon için 1 milyar dolar harcadı. İran’a yapılacak askeri saldırının maliyeti ve buna verilecek tepkinin yönetimi onlarca milyar doları bulacaktır; buna ek olarak, İran’ın binlerce balaistik füzesinin vereceği zarar da hesaba katılmalıdır.

ABD’nin saldırıya geçmeden önce ekonomisinin güçlü olması gerekiyor – ancak bu durum önümüzdeki aylar boyunca sağlanamayacak.

Netanyahu’nun ’daki son “çay partisi” sonrasında, Trump, İsrail’in İran saldırısında “önderliği üstleneceğini” belirtmişti. Bunun iki anlamı olduğuna inanıyorum: Birincisi, İran’ın nükleer altyapısının nihai olarak yalnızca kinetik bir saldırıyla yok edilebileceği; ikincisi ise, hem İsrail’in hem de ABD’nin “koordine” saldırıyı gerçekleştireceği – ancak bu yalnızca ABD’nin onayıyla mümkün olacak. Trump’ın geçici çözümü ise İran ile e girmek oldu. Steve Witkoff, İran Dışişleri Bakanı ile görüşmek üzere harekete geçti. (Gazze’deki rehinelerin kurtarılması için gösterdiği çabadan dolayı Witkoff’a sınırsız saygı ve hayranlık duyuyorum.)

İranlılar muhtemelen müzakereler sırasında yaptırım gevşemesi gibi iyi niyet adımları talep edecekler; ancak ABD’nin buna razı olup olmayacağı belirsiz. Öte yandan, Trump müzakereler esnasında yaptırımların artırılmasının pek mümkün olmayacağını düşünüyor. (Yönetimin üst düzey bir ismi, ABD’nin istediği takdirde İran’ın petrol ihracatını tamamen kesebileceğini belirtmişti.)

Bu “ping-pong” tarzı müzakerelerin, ya ABD ekonomisinin çok daha güçlenene kadar ya da İran’ın nükleer gelişimde yeterli ilerlemeyi kaydedip operasyonel öncelik haline gelene kadar aralıklı olarak devam etmesini bekliyorum.

Eğer ABD, Netanyahu üzerinde Gazze’deki savaşın sona erdirilmesi için baskı kurmaya kalkarsa, kısa süre sonra İsrail hükümetinde “anonim” kaynakların İran’ın nükleer ilerleyişiyle ilgili haberleri duyurmasına şaşmamalısınız.

Emniyet kemerlerinizi bağlayın; 2025 fırtınalı bir yıl olacak.

Kaynak: timesofisrael.com

Bu yazı, İsrail medyasına ait bir analizdir. Yayın politikamız gereği, içeriğin tarafı değiliz; yalnızca bölgesel gelişmeleri yansıtan değerlendirmeleri kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Latest from Konu

Hangi mevsimde gebe kaldığınız metabolizmanızı nasıl etkileyebilir?
Önceki Hikaye

Hangi mevsimde gebe kaldığınız metabolizmanızı nasıl etkileyebilir?

Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail Politikaları: Trump’ın Tehcir Planı Devrede Mi?
Sonraki Hikaye

Gazze ve Batı Şeria’daki İsrail Politikaları: Trump’ın Tehcir Planı Devrede Mi?

Git

Don't Miss