Moğolistan Çin ve Rusya Baskısından Kurtulabilir mi?

Moğolistan Çin ve Rusya Baskısından Kurtulabilir mi?

Moğolistan, Çin ve Rusya'nın bölgesel baskısından kurtulabilir mi? Üçüncü Komşu Politikası, ekonomik bağımsızlık adımları ve Türkiye ile ilişkileri üzerinden Moğolistan’ın jeopolitik stratejisini analiz ediyoruz.
Nisan 26, 2025
konu yorum

Dünyanın en geniş topraklarına sahip ülkelerinden biri olan , 1,5 milyon kilometrekareyi aşan yüzölçümüyle adeta bir kıta devleti görünümünde. Ancak bu devasa coğrafyayı yönetmeye çalışan nüfusu sadece 3,5 milyon kişi. Düşük nüfus yoğunluğu, modern devlet işleyişi, ekonomik kalkınma ve sınır güvenliği gibi pek çok alanda önemli zorluklar doğuruyor.

Moğolistan’ın coğrafi konumu, onu Asya’nın iki süper gücü olan Çin ve Rusya arasında adeta bir köprü ve tampon bölge haline getiriyor. Bu jeopolitik gerçeklik, tarih boyunca ülkenin dış politikasını sürekli bir denge kurma mücadelesine zorladı. Moğolistan hiçbir zaman tam anlamıyla yalnız hareket edebilen bir devlet olamadı; ya Rusya’ya ya da Çin’e yaslanmak zorunda kaldı.

Bugün ise Moğolistan, yalnızca coğrafi değil aynı zamanda diplomatik bir genişleme arayışı içinde. “” ile yeni müttefikler arıyor, ekonomik ve siyasi bağımlılığını azaltmak istiyor. Ancak bu hedeflere ulaşmak, yalnızca dış politik hamlelerle değil, içeride kurumsal kapasitenin güçlendirilmesi, altyapının iyileştirilmesi ve toplumsal kalkınmanın sağlanması ile mümkün olabilecek.

Moğolistan için büyük topraklar büyük fırsatlar sunabileceği gibi, bu toprakların savunulması ve değerlendirilmesi de ciddi bir stratejik bilinç ve dış politika ustalığı gerektiriyor. Günümüz koşullarında bu küçük nüfuslu büyük ülke, tarihinin en kritik dönüşüm dönemlerinden birinin eşiğinde bulunuyor.

 İkili Bağımlılık: Rusya ve Çin Kıskacında Bir Devlet

Tarih boyunca Moğolistan, iki dev komşusu Çin ve Rusya arasında sürekli bir denge siyaseti izlemek zorunda kaldı. 1911 yılında Mançu İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını ilan eden Moğolistan, uzun yıllar Çin’in eski hakimiyet iddiaları ve bölgesel baskılarıyla yüzleşmek zorunda kaldı. Uluslararası alanda bağımsız bir devlet olarak tanınması ise ancak 1945’te, II. Dünya Savaşı sonrası büyük güçlerin uzlaşısıyla mümkün olabildi. Bu süreçte Sovyetler Birliği, Moğolistan’ın en güçlü destekçisi olarak sahneye çıktı ve ülkenin bağımsızlık sürecinin garantörü haline geldi.

Özellikle 1920’lerden 1990’a kadar süren dönemde, Moğolistan Sovyet etkisi altında bir uydu devlet görünümü kazandı. Eğitim sisteminden ordu teşkilatına, ekonomik yapısından siyasi ideolojisine kadar pek çok alanda Moskova’nın çizdiği çerçevede hareket etti. Bu bağımlılık, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla sarsılsa da, izleri günümüze kadar uzandı.

Askerî ve Enerji Alanındaki Rusya Bağımlılığı

Günümüzde Moğolistan’ın askeri teçhizatı hâlâ büyük ölçüde Rus menşelidir. Ordusu, silah ve mühimmat konusunda Moskova’ya bağımlı olmaya devam ediyor. Ayrıca iki ülke arasında düzenli olarak ortak askeri tatbikatlar gerçekleştiriliyor. “Askeri tarafsızlık” ilkesi resmiyette korunmaya çalışılsa da, fiiliyatta Rusya’nın askeri ağırlığı hissediliyor.

Enerji alanında ise bağımlılık çok daha dramatik. Moğolistan’ın petrol arzının yaklaşık %95’i Rusya kaynaklı. Üstelik bu arzın büyük bir kısmı tek bir şirket, Rosneft tarafından sağlanıyor. Bu derece tek taraflı bir enerji bağımlılığı, Moğolistan’ın dış politika manevra alanını ciddi şekilde kısıtlıyor ve ekonomik istikrarı için Moskova’ya hassas bir bağımlılık yaratıyor.

Ekonomik Açıdan Çin’in Etkisi

Öte yandan Çin, Moğolistan’ın en büyük ticaret ortağı konumunda. Moğolistan’ın kömür, bakır ve altın gibi stratejik madenlerinin büyük bir bölümü Çin pazarına ihraç ediliyor. Çin, aynı zamanda Moğolistan’ın ithalatında da önemli bir paya sahip. Özellikle “Bir Kuşak Bir Yol” girişimi çerçevesinde Moğolistan, Çin’in batıya açılan kara koridorlarından biri haline geldi.

Ancak bu ilişkilerin yapısı Moğolistan’da ciddi sosyal ve siyasi rahatsızlıklar doğuruyor. Çinli yatırımcıların genellikle işçi, mühendis ve hatta basit hizmet sektörlerinde dahi kendi vatandaşlarını kullanması, yerel istihdamı sınırlıyor ve ülkede yabancılaşma hissini körüklüyor. Çin yatırımlarının yerel halka ekonomik fayda sağlamaması, toplum nezdinde tepki yaratıyor ve Moğol ulusal kimliğini tehdit ettiği algısını güçlendiriyor.

İkili Bağımlılık Kıskacında Sıkışan Strateji

Sonuç olarak Moğolistan, iki taraflı bir bağımlılık döngüsünün içinde sıkışmış durumda:

  • Askerî ve enerji alanında Rusya’ya,

  • Ticaret ve yatırım alanında ise Çin’e bağımlı bir ekonomi ve güvenlik politikası izlemek zorunda kalıyor.

Bu durum, ülkenin hem iç politikada hem dış politikada bağımsız bir aktör olarak hareket etmesini güçleştiriyor. Her iki süper gücün de Moğolistan üzerindeki etkisini azaltmadan gerçek anlamda bağımsız bir ulusal politika geliştirmek oldukça zor görünüyor.

Komşu Politikası

Bu iki devin arasında sıkışıp kalmak istemeyen Moğolistan, 2011 sonrası dış politikasını çeşitlendirme hamlesine hız verdi. “Üçüncü Komşu Politikası” adını verdiği bu stratejiyle, ABD, Avrupa ülkeleri, Japonya, Hindistan, Güney Kore ve Türkiye gibi daha uzak ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeye çalışıyor.

Özellikle Japonya ile 2015’te imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması, Hindistan ile uranyum zenginleştirme projeleri, NATO ve AGİT ile işbirlikleri bu açılımın örnekleri arasında. Ayrıca Türkiye ile tarihi ve kültürel bağlar da güçlendiriliyor; nın restorasyonu gibi projeler bu anlamda dikkat çekiyor.

Enerji Jeopolitiği ve Doğalgaz Projeleri

Rusya’nın “Sibirya’nın Gücü 2” adlı doğalgaz boru hattı projesi de Moğolistan’ı doğrudan ilgilendiriyor. Bu hat, Rus doğalgazını Moğolistan üzerinden Çin’e taşıyacak şekilde planlanmıştı. Ancak proje, Çin’in değişen doğalgaz talebi, sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) alımları ve güzergahla ilgili güvenlik kaygıları nedeniyle belirsizliğe düştü. Moğolistan’ın 2024-2028 planlarında da bu projeye yer verilmemesi, geleceğin muğlak olduğunu gösteriyor.

İç Dinamikler ve Ekonomik Yapı

Moğolistan, doğal kaynaklar bakımından zengin olmasına rağmen ekonomik gelişmişlik bakımından halen sorunlar yaşıyor. Eğitimli işgücü eksikliği, dışa bağımlı bir ekonomi ve altyapı zayıflıkları ülkenin büyümesinin önünde engel teşkil ediyor. Eğitim alanında yurtdışına öğrenci gönderme gibi hamlelerle bu açığı kapatmaya çalışıyor.

Ancak mevcut nüfusun azlığı, büyük altyapı projeleri için dış yatırımlara olan bağımlılık ve jeopolitik baskılar, ülkenin tam anlamıyla bağımsız bir güç haline gelmesini kısa vadede zorlaştırıyor.

Türkiye ile İlişkiler: Ortak Tarihten Stratejik Ortaklığa

Türkiye, Moğolistan’ı yalnızca bir “üçüncü komşu” olarak değil, aynı zamanda ortak tarihî ve kültürel kökleri paylaştığı bir kardeş ülke olarak görüyor. İki ülke arasındaki ilişkiler, jeopolitik çıkarların ötesinde, güçlü bir tarih bilinci ve ortak medeniyet mirası üzerine inşa ediliyor.

Türkiye ile Moğolistan arasındaki diplomatik ilişkiler, 1969 yılında resmiyet kazandı. Ancak bu ilişkilerin gerçek anlamda derinleşmesi, Soğuk Savaş sonrası dönemde, özellikle de 1990’lardan itibaren mümkün oldu. 1996-97 yıllarında büyükelçiliklerin karşılıklı açılmasıyla diplomatik temaslar daha kurumsal bir yapıya kavuştu.

Kültürel Miras Bağları: Orhun Yazıtları ve Ortak Bellek

İlişkilerin en temel yapı taşlarından biri, her iki milletin de ortak geçmişini simgeleyen Orhun Yazıtlarıdır. Türklerin bilinen en eski yazılı belgeleri olan bu anıtlar, Moğolistan topraklarında bulunuyor ve Türk-Moğol tarihinin iç içe geçmişliğini somutlaştırıyor. Türkiye, bu kültürel mirasın korunmasına büyük önem veriyor.

  • TİKA (Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı), Orhun Yazıtları’nın restorasyonu ve koruma projelerini üstlendi.

  • Yol altyapıları ve ziyaretçi merkezleri gibi projelerle bölgeye uluslararası bir görünürlük kazandırıldı.

Bu çalışmalar sadece geçmişin korunması anlamına gelmiyor; aynı zamanda iki ülkenin birbirini daha iyi anlaması ve ortak kimlik bilincinin canlı tutulması için de büyük bir işlev görüyor.

Ekonomik ve Stratejik İşbirliği: Yeni Dönem

2025 yılında imzalanan Stratejik Ortaklık Anlaşmaları, iki ülke ilişkilerini bir üst seviyeye taşıdı.
Bu yeni dönemde:

  • Ticaret hacmini artırmak,

  • Altyapı, eğitim, kültür ve enerji alanlarında işbirliğini güçlendirmek,

  • Uluslararası platformlarda birbirini desteklemek
    gibi hedefler belirlendi.

Türkiye, Moğolistan’ın “Üçüncü Komşu Politikası”nda kilit bir partner olmayı hedefliyor. Özellikle Çin ve Rusya arasında sıkışmış bir ülke için Türkiye gibi tarihî bağları olan, ancak coğrafi olarak baskı unsuru oluşturmayan bir partnerin önemi daha da artıyor.

Geleceğe Dönük Beklentiler

Gelecek dönemde Türkiye-Moğolistan ilişkilerinin sadece kültürel değil, ekonomik ve teknolojik alanlarda da daha derinleşmesi bekleniyor.
Özellikle:

  • Eğitim alanında öğrenci değişim programları,

  • Tarım ve hayvancılık teknolojileri transferi,

  • Enerji kaynaklarının ortak değerlendirilmesi
    gibi projelerle iki ülke arasındaki işbirliğinin çeşitlendirilmesi hedefleniyor.

Bu derinleşen ilişkiler, hem Moğolistan’ın dış politika çeşitliliğini artırmasına hem de Türkiye’nin Asya ile olan stratejik açılımına güç katacak nitelikte.

Gerçekten Kurtulabilir mi?

Moğolistan, yüzyıllardır Çin ve Rusya’nın baskın etkileri arasında sıkışmış bir jeopolitik konumda varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bugün bu ikili bağımlılıktan tamamen kurtulmak istiyorsa, dış politikasını yalnızca çeşitlendirmekle kalmayıp, aynı zamanda ekonomik ve toplumsal altyapısını da köklü biçimde güçlendirmesi gerekiyor.

Öncelikli olarak Moğolistan’ın:

  • Üçüncü Komşu Politikasını daha derinleştirmesi,

  • Uluslararası kurumlarla (NATO, AGİT gibi) daha aktif ve sonuç alıcı işbirliklerine yönelmesi,

  • İhracat pazarlarını ve yatırım ortaklarını çeşitlendirmesi,

  • Eğitim ve teknoloji alanında insan sermayesini geliştirmesi
    zorunlu görünüyor.

Fakat tüm bu hedeflere rağmen, mevcut jeopolitik gerçeklikler Moğolistan’ın hareket alanını ciddi biçimde sınırlıyor. Çin, hem ekonomik hem stratejik anlamda Moğolistan için vazgeçilmez bir partner olmaya devam ediyor. Rusya ise, askeri güvenlik ve enerji arzı açısından Moğolistan üzerindeki etkisini koruyor.

Bu iki süper gücün doğrudan komşusu olmak, Moğolistan’ın kısa vadede tam bağımsız bir dış politika izleyebilmesini neredeyse imkânsız kılıyor. Üstelik dünya siyaseti daha çok kutuplu bir yapıya doğru evrilse de, bölgesel düzeyde Çin ve Rusya’nın etkinliği zayıflamış değil.

Buna karşın, Moğolistan’ın attığı küçük ama stratejik adımlar, uzun vadede önemli sonuçlar doğurabilir. Eğitimde dışa açılma, üçüncü ülkelerle yapılan serbest ticaret anlaşmaları, uluslararası projelerde yer alma ve kültürel diplomasi gibi hamleler, ülkenin uluslararası sistemde daha bağımsız bir aktör haline gelmesi için umut veriyor.

Sonuç olarak, Moğolistan’ın Çin ve Rusya baskısından tam anlamıyla kurtulması kısa vadede gerçekçi görünmese de, dengeleyici politikalarla etkilerini azaltması ve çok kutuplu bir dış ilişki ağı kurması mümkündür. Başarının anahtarı, büyük güçler arasındaki rekabetten akıllıca faydalanmak, kendi ulusal kapasitesini geliştirmek ve dışarıya açılım sürecini istikrarlı bir şekilde sürdürmek olacaktır.

Latest from DÜNYA

İstanbul’un Tarihi Depremleri ve Beklenen Büyük Deprem Senaryosu Üzerini Konuşulanlar
Önceki Hikaye

İstanbul’un Tarihi Depremleri ve Beklenen Büyük Deprem Senaryosu Üzerini Konuşulanlar

İstanbul’da Deprem Korkusu: Parklar Doldu, Ekranlar Bilim Şovuna Döndü”
Sonraki Hikaye

İstanbul’da Deprem Korkusu: Parklar Doldu, Ekranlar Bilim Şovuna Döndü”

Git

Don't Miss