ABD-İsrail-İran Savaşı: Ortadoğu’da Savaş Nereye Evriliyor?
Ortadoğu bir kez daha büyük bir savaşın eşiğinde. İsrail’in İran’a başlattığı Saldırıların 10. gününde Amerika Birleşik Devletleri, doğrudan İran’ın Nükleer tesislerini hedef aldı. Artık bölgesel bir çatışma, küresel güçlerin dahil olduğu bir savaşa dönüşmüş durumda. Peki bu gelişmelerin ardından dünya ve bölgeyi ne bekliyor? Savaş başka devletleri içine çeker mi, yoksa bölgede yeni bir denge mi kuruluyor?
Amerika’nın Rolü: İsrail’le Tam Bir Senkron
Amerika, kullandığı diplomatik ve askeri dille, bu sürecin artık sadece izleyicisi değil, başat aktörü olduğunu gösteriyor. Washington’un Ortadoğu politikaları uzun süredir İsrail’in güvenliğine endeksli şekilde yürütülüyor. ABD, İsrail’in bölgedeki güvenliğini kendi çıkarlarının ayrılmaz parçası olarak görüyor ve krizlerin her aşamasında askeri ve siyasi varlığını artırıyor.
Savaş, ABD’nin deyim yerindeyse “biz” diliyle konuşması, NATO müttefiklerini de pozisyon almaya zorluyor. İngiltere donanmasını hızla bölgeye gönderirken, Avrupa’dan da İsrail’in “savunma hakkı” vurgusuyla destek mesajları geliyor. Böylece, mesele yalnızca İsrail ve İran arasında bir askeri gerilim olmaktan çıkıp, İran ve Batı arasında bir “karşılaşma” halini alıyor.
Bölgesel Aktörler ve Vekil Güçler
İran’ın savaşa verdiği karşılık, BM’nin 51. maddesini (meşru müdafaa hakkı) öne sürmesiyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Ancak asıl kırılganlık, İran’ın elindeki vekil güçler üzerinden baş gösterecek. Özellikle Husiler, Hizbullah ve Suriye’deki milisler üzerinden bölgesel dengeler yeniden şekilleniyor. 2024 yılı itibarıyla, İran’ın bölgedeki “direniş ekseni” ciddi zayıflamalar yaşadı. Husiler halen en etkin aktör olarak öne çıkarken, Hizbullah’ın operasyonel kapasitesi ise istihbarat suikastları ve lider kayıpları nedeniyle sorgulanıyor.
İran’ın tehdit dili, ABD üslerinin bulunduğu Körfez Arap devletlerini de doğrudan hedef alıyor. ABD ve müttefiklerinin üslerinin saldırı için kullanılması durumunda, İran bu ülkeleri de hedef alma tehdidini sürdürüyor. Irak örneğinde olduğu gibi, egemenlik alanlarının kullanılmamasını isteyen açıklamalar, ülkelerin ne kadar kırılgan ve doğrudan savaşa açık olduğunu gösteriyor.
Enerji Güvenliği ve Küresel Ekonomi
Savaşın en hassas noktalarından biri de enerji taşımacılığı ve küresel piyasalara etkisi. Körfez’in mayınlanması, Hürmüz Boğazı’nın kapanması, petrol ve doğalgaz rotalarının riske girmesi, yalnızca bölge ülkelerini değil, Avrupa’dan Asya’ya kadar tüm dünyayı tehdit ediyor. Enerji nakil hatlarının tıkanması durumunda, Batı ülkeleri büyük bir krizle karşı karşıya kalırken, küresel fiyatlar yükselişe geçiyor. Bu noktada en dikkat çeken aktör ise Rusya. Ukrayna Savaşı nedeniyle zaten ağır yaptırımlarla karşı karşıya olan Moskova, Ortadoğu’daki enerji krizinin büyümesinden kâr sağlayabilir; ancak bölgedeki her yeni istikrarsızlık, Rusya ve Çin’in de dahil olduğu daha geniş bir cepheye evrilebilir.
Amerika İçin Hesap Zamanı
Trump yönetimi, Amerikan askerlerini bölgeden çekme, yeni savaşlara girmeme ve harcamaları azaltma vaadiyle gelmişti. Ancak İsrail’in güvenliğini korumak ve Ortadoğu’daki dengeleri kollamak, Amerika için vazgeçilmez bir öncelik olarak duruyor. Savaşın ABD kamuoyunda nasıl karşılanacağı, Amerikan başkanının savaşa doğrudan müdahil olmasını nasıl anlatacağı ise bir başka büyük tartışma başlığı.
Türkiye’nin Pozisyonu
Türkiye, bu kriz ortamında diplomasiyi ve arabuluculuğu öne çıkarıyor. Bölgedeki askeri ve jeopolitik varlığı, hem Suriye hem de Irak’ta etkin. Yerli savunma sanayiinde sağlanan ilerlemelere rağmen, Türkiye için de büyük riskler ve kırılganlıklar söz konusu. Savaşın yayılması, sınır güvenliği, göç dalgaları, terör örgütlerinin yeniden hareketlenmesi, iç siyasi ve ekonomik istikrarı da tehdit edebilir.
NATO üyesi bir ülke olarak Türkiye, bölgesel savaşın içinde doğrudan yer almasa da, tüm gelişmelerden derinden etkileniyor. Özellikle sivil kayıpların artışı ve bölgedeki “hukuksuz, normsuz” savaş ortamı, Türkiye’yi hem güvenlik hem de insani bakımdan zorlamaya devam edecek.
Herkes Etkileniyor, Oyun Adil Değil
Ortadoğu’daki bu yeni savaş dalgası, bölgedeki hiçbir ülkenin güvenliğini tamamen başkasına emanet edemeyeceğini bir kez daha gösterdi. Güçlü olmak, kırılganlıkları yönetmek ve stratejik özerkliği artırmak, artık her devlet için bir zorunluluk. Savaşın kazananı yok; ama kaybedenleri çok olacak. ABD, İsrail, İran, Körfez ülkeleri, Rusya ve Çin’in de dahil olduğu bu denklemde, küresel dengeler bir kez daha altüst oluyor.
Bu süreçte, en büyük tehlike savaşın kontrolsüz biçimde yayılması ve sivillerin büyük bedeller ödemesi. Ortadoğu’da barış ve istikrar umudu ise, şu aşamada her zamankinden daha uzak görünüyor.