Türkiye’de sanayi konuşulurken iş dünyasının “her zamanki yakınmaları” bir rutine dönüştü. Ama gelin görün ki, TGSD Başkanı Toygar Narbay’ın son çıkışı, hazır giyimde yaşanan daralmanın sıradan bir kriz olmadığını gösteriyor. Rakamlar, şikâyetleri aşmış, artık tabloyu net bir şekilde ortaya koyuyor.
2022’de 21 milyar doları geçen bir ihracat… Ardından, 2023’te %9’luk bir daralma ve 2024’ün ilk beş ayında yaşanan ilave %7’lik kayıp. Eğer gidişat değişmezse, sene sonunda 17 milyar dolarlık bir ihracat tablosu ve iki yılda 4 milyar dolarlık erimeyle karşı karşıya kalacağız. Kâğıt üstünde rakamlar bunlar, ama işin can yakan tarafı başka: Dünya pazarlarında alımlar artarken, Türkiye’nin pazar kaybetmesi artık tesadüf değil, yapısal bir alarm.
Toygar Narbay, durumu şöyle özetliyor: “Rakiplerimiz büyürken biz küçülüyoruz.” Bunun nedeni, sadece savaşlar ya da küresel belirsizlikler değil; asıl mesele içerideki kur-maliyet makasının giderek açılması. Dolar kuru yerinde sayarken, işçilik, enerji ve finansman maliyetleri uçuşa geçmiş. Son iki yılda işçilikte %249, finansmanda %258 artış var; aynı dönemde kurda ise yalnızca %101’lik bir yükseliş yaşanmış. Aradaki farkı, kimse müşteriye yansıtamıyor; firmalar kendi cebinden yiyor.
Sorun burada bitmiyor. Özellikle büyük firmalarda kar marjları hızla negatife dönmüş durumda. 2022’de %10 kar eden bir şirketin, 2024’te %5 zarar açıklaması bir “ticari alarm” değil midir? Narbay’a göre, mevcut politika devam ederse yıl sonunda firmaların öz kaynakları tükenecek, iflaslar başlayacak. Kulağa felaket tellallığı gibi gelse de, sektörün 20 bin çalışanı şimdiden işini kaybetmiş durumda.
Burada önemli olan, hazır giyimin ülke ekonomisindeki özel yeri. Türkiye’nin kilogram başı ihracat ortalaması 1.5 dolarken, hazır giyimde bu rakam 15 doların üzerinde. Yani bir kilogramlık ihracattan alınan katma değer, başka hiçbir sektörde yok. Ayrıca, 1 milyona yakın insana iş sağlayan bir sektörden söz ediyoruz. Sadece tekstilciler için değil, Türkiye için kritik bir mesele bu.
Peki çözüm? Narbay ve sektör temsilcileri hükümete bir acil destek paketi sundular. Enflasyona paralel kur artışı, net ihracatçılara döviz desteği, işçilik ve finansman yüklerinin hafifletilmesi… Bunlar kulağa klasik talepler gibi gelebilir. Fakat Avrupa, üretimi Kuzey Afrika’ya kaydırırken, Türkiye’nin bu savaşı desteksiz ve yalnız bırakılması, sadece tekstilcinin değil ülkenin de aleyhine dönecek.
Kapanışta şu soruyu bırakmak gerekiyor: Gerçekten hâlâ “sanayiciler her zaman ağlar” mı diyerek geçiştirebilir miyiz? Hazır giyim gibi katma değeri ve istihdamı yüksek bir sektörü kaybetmenin bedeli sadece birkaç milyar dolarlık ihracat kaybı değil; bu, Türkiye’nin üretimden yavaş yavaş çekilmesi ve sanayi hafızasının başka ülkelere devredilmesi anlamına geliyor.
Özetle: Bugün tekstilcinin çığlığı, yarın başka sektörlerin de yankısı olacak. Kimse duymak istemese de, durumun ağırlığı ortada. Bu sektörü kaybetmemek, sadece tekstilcinin değil, Türkiye’nin meselesi.