Türkiye sağlık sisteminde son dönemde yaşanan skandallar, özellikle savcılıklar tarafından hazırlanan fezlekelerle gün yüzüne çıkıyor. Bunlardan biri, kamuoyunda büyük yankı uyandıran “Yenidoğan Çetesi” davası. Büyükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı rapor, yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde görev yapan doktor ve hemşirelerin ihmalleri sonucunda 10 bebeğin hayatını kaybettiğini ortaya koyuyor.
Bu davaya konu olan fezlekede yer alan ihmaller zinciri, sadece kişisel hatalardan ibaret değil, aynı zamanda sağlık sistemimizin yapısal eksikliklerini de gözler önüne seriyor. Fezlekede, bir doktorun mesai saatlerinde görev başında olmaması, hemşirelerin yetkisi dışında hastalara müdahalede bulunması ve kritik ilaçların kullanımında yapılan hatalar, masum bebeklerin ölümlerine yol açan temel faktörler olarak sıralanıyor.
Özellikle 2011 yılında Resmi Gazete’de yayımlanan ve yoğun bakım servislerinde uygulanacak kuralları belirleyen yönetmeliklere rağmen, uygulamada yaşanan ciddi eksiklikler dikkat çekici. Fezlekede, yenidoğan yoğun bakımında bulunması gereken uzman doktorların eksikliğinin, bebek ölümlerine zemin hazırladığı vurgulanıyor. Kağıt üzerinde doğru gözüken uygulamaların pratikte tam anlamıyla hayata geçirilemediği bu olayda, sağlık sistemimizin bir yansıması karşımıza çıkıyor.
Bu tür skandallar sadece birkaç kişinin hatalarından kaynaklanmıyor. Olayın temelinde, yıllardır süregelen bir sistem sorunu yatıyor. Yenidoğan ünitelerinde çalışan doktorların iş yükü, hemşirelerin yeterliliği, gerekli tıbbi ekipmanların zamanında sağlanmaması gibi birçok faktör, ne yazık ki can kayıplarına neden olabiliyor. Sağlık Bakanlığı ve ilgili kurumların, bu ihmallerin tekrarını önlemek adına daha katı denetimler getirmesi, bu süreçte ihmallere göz yummayan bir sistemin kurulması gerekliliği artık kaçınılmaz hale gelmiş durumda.
“Yenidoğan Çetesi” davası, sadece bir adli vaka olmanın ötesinde, Türkiye’deki sağlık sisteminin iyileştirilmesi gereken noktalarını gözler önüne seriyor. Her bireyin, özellikle de en savunmasız olan bebeklerin yaşam hakkını güvence altına almak, sağlık hizmetlerinin en temel görevlerinden biridir.
Bu olay, hepimize sağlık sektörünün ne denli önemli ve ciddi bir sorumluluk taşıdığını bir kez daha hatırlatıyor. Bebeklerin hayatı, sadece kağıt üzerinde değil, uygulamada da eksiksiz bir sistemin varlığına bağlı.