Okan Bayülgen’in “Otelde” isimli oyununa, geçen sezon gittiğim “Richard” oyunundaki oyunculuğuna hayran kaldığım için gitmek istedim.
Öncelikle geçen sezon izlediğim Richard oyunundan bahsedeyim. Richard oyunu, Shakespeare’in III. Richard oyunundan ilham alınarak yazılmış. 2012 yılında bu oyunun konusu ünlü İngiliz kralı III. Richard’ın kemiklerinin bulunması ve bir yerel tiyatronun III. Richard oyununu oynarken gerçekleşen, birbiri içine geçmiş ve sarmallaşmış olaylardan oluşuyor. Bu oyunu yazan kim? Okan Bayülgen… Oyunun böyle sarmal ve sıradışı bir yapıya sahip olmasına şaşmamalı. Okan Bayülgen işin içinde olduğu için böyle bir oyun bekliyor fakat tiyatro oyunculuğunu merak ediyordum. Ne bitmek bilmez bir enerji! Biz seyirci olarak yorulduk, o yorulmadı. Başından sonuna kadar dikkati üzerine çekebilen bir oyunculuk. Gerçekten eşsizdi… Hele oyunun sonuna doğru Richard olarak seyircilerin koltukları üzerinde tüm salonu dolaşması ve bizlere pür dikkat kendini izletmesi muhteşemdi. Sadece bu an için bile izlemeye değer bir oyun.
Okan Bayülgen, ayrıca tiyatro kültürümüze büyük bir katkı sağladı. Oyunlarından sonra sıcağı sıcağına seyircilerle buluşup söyleşi yapıyor. İstanbul’da on yıllık bir tiyatro seyircisi olarak; bu durum bana, kendimi değerli hissettirdi. Hayatımın bir dönemine iz bırakmış sanatçılarla etkileşim halinde olmayı hep istemişimdir. Ama ne yazık ki bir çok sanat etkinliği veya konser sonrası seyirci veya dinleyici olarak sanatçıyla iletişim kurmaya çalıştığımızda gülünç ve gereksiz bir koruma düzeniyle karşılaşıyoruz. Seyirciyi potansiyel tehlike gibi görüp kendilerine yaklaştırmıyorlar. Bu açıdan Okan Bayülgen’i takdir ediyorum. Kendisi, sanatını ortaya koymak kadar eserin seyirci üzerindeki etkisini görmekten de haz alıyor. İnsanlarla arasına duvar örmüyor aksine o duvarları kendi eliyle yıkıyor.
Richard oyunundaki performansı ve sonrasındaki söyleşisi sayesinde Okan Bayülgen’in diğer oyunu Otelde’ye bu duygularla gittim. Yine harika bir akşam geçirdim. Şunu söylemeden geçemeyeceğim: sırf Okan Bayülgen’i izlemek için oyuna gitmiştim, fakat oyunun yıldızı, kadın karakteri canlandıran Ebru Uyurtan’dı. Yanlış anlaşılmasın, Okan Bayülgen yine harika oynadı ve beni hiç şaşırtmadı. Ancak Ebru Uyurtan; ses tonlaması, mimikleri, dansları ve partnerine uyumuyla çok çok iyiydi. Kostümü şık ama sıradandı. O sıradan, siyah, tüllü elbiseyi öyle oyuna uydurdu ki ağzım açık kaldı. Son yıllarda izlediğim en iyi kadın oyunculuğuydu.
Bir otel odasında biri kadın, biri erkek; birbirini tanıyan veya tanımayan iki kişinin hikayesiydi. Zaten oyun boyunca bu durum belli belirsiz. İsimleri belli belirsiz, olay belli belirsiz. Tam seyirci olarak birşeyleri netleştiriyorum.Hooop, yine belirsizliğe düşüyor! Belirli olan kadını, erkeği, insanı sorgulaması…
Aslında bir mekanda geçen iki kişilik oyunlar, tiyatro ve sinemada çokça işlenmiştir. Ancak nasıl işlendiğine ve nasıl oynandığına bağlı olarak farklılık gösterir. İşin içinde Okan Bayülgen ve oyunculuğuyla yıldızlaşan Ebru Uyurtan olunca, bu hikaye benzerlerinden ayrılarak benzersiz bir hale gelmiş. Freud, Jung, Gradiva gibi dünya tarihinde iz bırakmış pek çok insana ve esere değiniyor. Kitaplarda ve oyunlarda bu tür atıfların abartılmasından ve didaktik cümlelerden pek hoşlanmam. Richard ve Otelde oyunları aslında bu tarzda. Okan Bayülgen işi değiştiriyor. En didaktik metinleri ve atıf bombardımanlarını, onun oyun tarzıyla seyirci olarak rahatça göğüsleyebiliyoruz.
Oyun sonrası söyleşiye gelince, Okan Bayülgen bu söyleşileri neden yaptığını anlatırken “Sanki suçlu gibi çıkıp gidiyorsunuz!’”diyerek seyirciye seslendi. Bu benzetmeyle bir kez daha gülümsetti. Seyircinin de sanatın bir parçası olduğunu ve düşüncelerinin dinlenmesi gerektiğini, söyleyerek beni mest etti. Okan Bayülgen’e editörlüğünü yaptığım Pis Roman’ı hediye ettim. Alçakgönüllülükle kabul etti. Kendisine ulaşılmasını engellemeyen aksine ulaşılması için yolları açan gerçek bir sanatçı.
Yalnız bir eleştiride bulunmak istiyorum. Richard ve Otelde oyunlarında sanki aynı karakteri canlandırıyor. Hep sorgulayan, aksi bir karakter. Kral Richard ya da oteldeki yazar, Okan Bayülgen olmuş gibi… Bence bunun önüne geçmek için farklı karakterler canlandırmalı. Oynayacağı karakterin kendiyle özdeşleşmemesi gerekiyor. Zaten bunu başarabilecek üstün yeteneğe sahip. Bu durumu tersine çevirirse efsaneleşeceğine ve tiyatro alanında Türkiye’de, hatta dünyada çığır açacağına inanıyorum. Çünkü oyun tarzında kendine özgü bir dinamiklik, bütünlük ve sıradışılık var.