Uluslararası siyasetin çalkantılı sularında, Ukrayna ve ABD arasında nadir toprak elementleri üzerine yapılan anlaşma, sadece ekonomik değil, aynı zamanda jeopolitik bir kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. Geçtiğimiz günlerde ABD ile Ukrayna arasında bu stratejik kaynakların işletilmesine yönelik bir anlaşma üzerinde uzlaşma sağlandı. Ancak perde arkasında yaşanan gerilim, bu anlaşmanın yalnızca ticari bir metin olmadığını gösteriyor.
ABD Başkanı Donald Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski arasında süregelen gerilim, anlaşmaya giden yolu engebeli hale getirdi. Trump, Ukrayna’ya sağlanan askeri yardımların karşılığında 500 milyar dolarlık gelir üzerinde öncelikli hak talep ederken, Zelenski bu öneriyi “ciddi değil” diyerek reddetti. Ukrayna liderine göre, ABD’nin böyle bir talepte bulunması için herhangi bir hukuki dayanak yoktu ve bu tür bir yaklaşım, Ukrayna’ya güvenlik garantisi sağlamıyordu.
ABD’nin Madenlere Olan İlgisi
ABD’nin nadir toprak elementlerine yönelik ilgisi yeni değil. Ukrayna, Avrupa’nın en büyük nadir toprak element rezervlerine sahip ülkelerinden biri. Lityum, titanyum gibi endüstride kritik öneme sahip mineralleri barındıran Ukrayna toprakları, aynı zamanda lanthanum, cerium, neodymium gibi yüksek teknoloji ürünlerinde kullanılan elementleri de içeriyor. Avrupa Birliği tarafından fonlanan araştırmalar, Ukrayna’nın uçak ve bisiklet üretiminde kullanılan scandium rezervlerine de sahip olduğunu gösteriyor. Ancak bu verilerin bir kısmı, Ukrayna hükümeti tarafından gizli tutuluyor.
Bu kaynaklar, dünya enerji dönüşüm sürecinde giderek daha önemli hale geliyor. Elektrikli araç bataryalarından rüzgar türbinlerine, yarı iletkenlerden savunma sanayisine kadar birçok alanda kullanılan bu mineraller, büyük güçlerin rekabetinde stratejik bir silaha dönüşmüş durumda. ABD, Çin’in bu sektördeki hâkimiyetine karşı koyabilmek için Ukrayna ile iş birliğini güçlendirmeyi hedefliyor.
Ukrayna’nın Kaybettiği Topraklar ve Madencilik Geleceği
Ancak bu iş birliğini zora sokan büyük bir gerçek var: Ukrayna’nın en değerli maden sahalarının önemli bir kısmı, Rusya’nın 2022’de yasadışı şekilde ilhak ettiği dört bölgede bulunuyor. Forbes Ukrayna’nın verilerine göre, ülkenin toplam maden rezervlerinin yaklaşık %53’ü Luhansk, Donetsk, Zaporijya ve Herson bölgelerinde yer alıyor. Bu durum, Ukrayna’nın madencilik sektörünü geliştirme planlarını sekteye uğratırken, aynı zamanda savaş sonrası ekonomik toparlanmayı da zorlaştırıyor.
Zelenski, 2021 yılında bu kaynakları işletebilmek için yabancı yatırımcılara vergi indirimleri ve yatırım hakları sunmuştu. Ancak 2022’de başlayan savaş, bu planları durdurdu. Fakat Ukrayna lideri, ABD ile yapılan bu yeni anlaşmanın yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda diplomatik bir hamle olduğuna inanıyor. Çünkü Trump gibi ticari zihniyetle hareket eden bir liderin ilgisini çekecek konular arasında en başta bu kaynaklar yer alıyor.
Güvenlik Garantileri Nerede?
Bu anlaşma her ne kadar ekonomik anlamda Ukrayna için önemli bir adım olarak değerlendirilse de, güvenlik boyutu hâlâ muallakta. Ukrayna, ABD’nin sağlayacağı bir güvenlik garantisinin anlaşmaya dâhil edilmesini isterken, Washington bu konuda net bir taahhütte bulunmaktan kaçınıyor. Trump’ın Ukrayna’ya olan bakışı, selefi Joe Biden’ın politikalarından farklı ve daha şartlı bir yaklaşım içeriyor.
Ancak Ukrayna, bu anlaşmayı ABD ile ilişkilerini daha geniş bir perspektife oturtmak için bir fırsat olarak görüyor. Ukrayna Başbakan Yardımcısı Olha Stefanishyna, Financial Times’a verdiği röportajda, “Bu yalnızca madenler üzerine yapılan bir anlaşma değil, daha büyük bir resmin parçası” ifadelerini kullandı.
Ukrayna İçin Kazançlı mı?
Anlaşmanın nihai versiyonuna göre, Ukrayna, devlet kontrolündeki maden kaynaklarının gelecekteki gelirlerinin %50’sini yeni kurulacak bir fona yatıracak. Ancak ABD’nin bu fondaki payı ve ortak sahiplik koşulları henüz netleşmiş değil. Zelenski, cuma günü Washington’a giderek Trump ile bu anlaşmanın son detaylarını görüşecek.
Şu an için Ukrayna, ABD ile yapılan bu anlaşmayı stratejik bir adım olarak değerlendiriyor. Ancak uzun vadede bu iş birliği, ekonomik bağımsızlığa mı yoksa yeni bir bağımlılığa mı yol açacak, bunu zaman gösterecek. Güvenlik garantileri olmadan Ukrayna için bu anlaşma ne kadar sürdürülebilir olacak, sorusu ise hâlâ yanıt bekliyor.
Ukrayna için en kritik konu, savaşın gölgesinde ekonomik ve diplomatik çıkarlarını dengeleyerek, bağımsızlığını ve güvenliğini garanti altına alacak adımları atabilmek. Bu anlaşma, Kiev’in stratejik satranç tahtasındaki en yeni hamlesi, fakat nihai sonucu belirleyecek olan şey, yalnızca ekonomik kazanımlar değil, aynı zamanda jeopolitik dengeler olacak.