Ancak bu politik evrim süreci, özellikle 2011-2014 döneminde ciddi sorunlarla karşılaşmıştır. Suriye’deki iç savaş, Türkiye’nin Dış Politika kararlarını etkileyen iç siyasi gerilimlerle birleşmiş; uluslararası arenada tutarlı bir strateji geliştirilmesini zorlaştırmıştır. Bu dönemde Türkiye’nin başta Rusya ve İran olmak üzere bölgesel aktörlerle ilişkilerinde de büyük krizler yaşanmıştır. Bu krizler, Türkiye’nin İran’la olan tarihsel rekabetini ve aynı zamanda tarihsel ittifakını yeniden düşünmeyi gerektirmiştir.
Türkiye-İran İlişkilerinin Tarihsel ve Stratejik Derinliği
Türkiye ile İran arasındaki ilişkiler, tarihsellikten beslenen bir rekabet-ittifak dengesi üzerine kuruludur. İran, Türkiye’nin bölgesel politikalarında hem önemli bir rakip hem de vazgeçilmez bir ortak olmuştur. Özellikle İsrail’in Filistin, Lübnan ve Suriye üzerindeki politikalarına karşı denge oluşturmak açısından İran, Türkiye için kritik bir aktördür. Bu bağlamda İran’ın devlet olarak bölgedeki varlığı, Türkiye’nin stratejik hesapları için vazgeçilmez bir unsurdur. Akdeniz’deki etkisini artırmak isteyen Türkiye, bu çabasında İran ve Rusya ile kurduğu sağlıklı ilişkilerin önemini göz ardı edemez.
İran ile ilişkilerin sağlıklı bir zeminde tutulması, hem iç kamuoyundaki İran karşıtı söylemlerin kontrol edilmesini hem de diplomasi dilinin dengeli bir şekilde kullanılmasını gerektirir. 2011 sonrası dönemde, Türkiye’deki iç siyasi söylemin İran’a yönelik eleştirilerle keskinleşmesi, bu dengeyi zorlayan bir unsur olmuştur. Özellikle ideolojik temelli muhalefetin zaman zaman dış politika kararlarını etkilediği bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmıştır.
Değişen Dış Politika Dinamikleri ve muhalefetin rolü
Türkiye’nin dış politika süreçlerinde, muhalefetin üstlendiği rol hayati önemdedir. Değişen uluslararası dengeler ve ilişkilerin farklılaşması, muhalefetin taşıdığı eleştirel perspektifin, yeni diplomatik imkanlar sunabileceğini gösterir. Bu noktada, muhalefetin taşıyıcı bir misyon üstlenmesi, yalnızca iç siyasi denetim açısından değil, aynı zamanda dış politikanın sürdürülebilirliği açısından da önemlidir.
Nitekim, Türkiye’nin Esad rejimiyle iletişim kurma çabalarında muhalefetin öncü bir rol oynadığı hatırlanmalıdır. Muhalefet, Suriye krizinin çözümünde uluslararası aktörlerle kurulan ilişkilerde, değişim mesajlarının aktarılmasında kritik bir köprü işlevi görmüştür.
İran ve Türkiye: Stratejik Denge Arayışı
Türkiye ve İran’ın bölgesel politikaları, stratejik dengeyi sürdürme çabasıyla şekillenmiştir. Özellikle Suriye bağlamında her iki ülke, hem rekabet eden hem de iş birliği yapabilen bir ilişki modeli geliştirmiştir. İki ülke de Suriye’nin toprak bütünlüğünün bozulması ve otorite boşluğunun doğurduğu tehditlerden olumsuz etkilenmiştir. PKK ve IŞİD gibi örgütlerin faaliyetleri, iki ülkenin ulusal güvenliğine yönelik riskleri artırmıştır. ABD ve Rusya gibi dış aktörlerin Suriye’ye müdahil olması ise krizi daha karmaşık hale getirmiştir. Bu durum, Türkiye ve İran’ın rekabetten iş birliğine yönelmesinde etkili olmuştur.
2016 yılında Moskova Bildirisi ile başlayan iş birliği süreci, “Astana Görüşmeleri” ile devam etmiş ve Türkiye, İran ve Rusya’nın garantörlüğünde Suriye’de ateşkes ve siyasi çözüm arayışları hız kazanmıştır. Astana Süreci ile ateşkesin denetlenmesi ve çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması gibi adımlar atılmıştır. Üç ülkenin devlet başkanları düzeyindeki zirveler, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve siyasi çözüm konularında ortak iradeyi pekiştirmiştir.
Türkiye’nin İran ile olan ilişkilerinde, diplomatik dengenin korunması, yalnızca Suriye’deki gelişmeler açısından değil, aynı zamanda Doğu Akdeniz’deki stratejik çıkarlar için de elzemdir. İran’ın varlığı, İsrail’in bölgede gerçekleştirdiği askeri operasyonlara karşı bir denge unsuru olarak önem kazanırken, Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri de aynı stratejik çerçevede değerlendirilmektedir.
Türkiye-İran İlişkilerinde Yeni Bir Dönem
Türkiye’nin Suriye politikası ve İran ile ilişkileri, tarihsel bağlamıyla birlikte sürekli değişen uluslararası dengeler ışığında yeniden değerlendirilmelidir. Türkiye, Suriye’de yaşanan son gelişmelerle birlikte, dış politikada daha sağlıklı ve dengeli bir strateji geliştirme sürecine girmiştir. Bu süreçte, İran ve Rusya gibi bölgesel aktörlerle olan ilişkilerin derinleştirilmesi, Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel düzeyde etkili bir aktör olabilmesi için kritik önemdedir.