Amerikan siyasetinde sıkça rastlanan lider-Merkez Bankası gerilimi, Donald Trump ile FED Başkanı Jerome Powell arasında yeniden zirveye ulaştı. Bu gerilimin merkezinde ise faiz politikaları yer alıyor. Trump, 2018’de bizzat atadığı Powell’dan artık açıkça rahatsız. Hatta “İstersem hemen gider” diyerek Powell’ı görevden alma ihtimalini kamuoyu önünde dillendirmekten de çekinmiyor.
Ekonomik Çatışmanın Arka Planı
Trump’ın talepleri elbette sadece kişisel değil; siyasi ve ekonomik çıkarlarla doğrudan bağlantılı. Faiz oranlarının yüksek kalması, ekonomik aktivitenin yavaşlamasına, yatırımın ve tüketimin düşmesine yol açıyor. Bu da doğal olarak istihdamı ve büyümeyi olumsuz etkiliyor. Trump gibi popülist liderler için bu durum, seçmen desteğini riske atabilecek bir tabloyu beraberinde getiriyor.
Ancak FED’in faiz politikasında bir keyfiyet yok. COVID-19 sonrası yaşanan Enflasyonist baskıları kontrol altına almak amacıyla alınan kararlar, ekonomiyi soğutarak fiyat istikrarı sağlamayı hedefliyor. FED’in, tıpkı Avrupa Merkez Bankası gibi zamanla faizleri düşürmesi beklenirken, belirsizlikler ve olası bir resesyon uyarıları bu süreci yavaşlatıyor.
Powell Direniyor
Powell, FED’in bağımsızlığını ve görev süresini savunarak Trump’ın baskısına direnmeyi sürdürüyor. ABD hukuk sisteminde yaklaşık 90 yıldır süregelen teamüller uyarınca, bir başkanın sırf fikir ayrılığı gerekçesiyle Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alması mümkün değil. Bu nedenle Trump’ın Powell’ı görevden alma çabası, anayasal bir dava sürecini başlatabilir.
Powell da buna hazır. Görevden alınması durumunda dava açacağını ve bunu kişisel olarak finanse edeceğini açıklamış durumda. Hukuki zeminde güçlü olan Powell’ın elini, hem anayasal gelenek hem de piyasaların istikrar beklentisi güçlendiriyor.
Trump’ın Popülizmi ve Algı Yönetimi
Trump ise bu krizi bir iç politika enstrümanı olarak kullanıyor. Oray Eğin’in aktardığı gibi, Trump somut başarılar üretmese de halkla ilişkilerdeki ustalığı sayesinde desteğini koruyabiliyor. ABD Ekonomisinde hâlâ ciddi sorunlar mevcutken, Trump halkın anlayacağı dille konuşarak bir başarı algısı yaratmayı başarıyor.
Eğin’in ifadesiyle bu bir tür “PR dersi.” Halk nezdinde işler iyi gidiyor gibi sunuluyor, hatta eğlenceli bir lider figürü olarak algılanıyor. Ancak bu algının sürdürülebilir olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusu. Çünkü fiyatlar artmaya, geçim sıkıntısı derinleşmeye başlarsa halkın sabrı da tükenebilir.
FED Bağımsız mı Kalacak?
Bu sürecin en kritik sorusu, ABD Merkez Bankası’nın bağımsızlığının korunup korunamayacağı. Trump’ın baskıları Powell’ın görev süresinin sona ereceği 2026’ya kadar sürebilir. O tarihe kadar görevde kalırsa Powell, ABD’de kurumsal bağımsızlığın sembolü olmaya devam edecek. Ancak Trump yeniden seçilirse, yeni dönemde Powell’ın yerine tamamen kendi çizgisinde bir isim ataması işten bile değil.
Bu nedenle yaşanan gerilim sadece kişisel bir anlaşmazlık değil, aynı zamanda Amerikan demokrasisinin kurumsal dengeleriyle ilgili daha derin bir sınav.