Tarihi Büyük Depremler
İstanbul, tarih boyunca birçok yıkıcı depreme maruz kalmış bir şehirdir. Özellikle Marmara Denizi fay hatları üzerinde olması nedeniyle periyodik aralıklarla büyük depremler yaşanmıştır. Aşağıdaki tabloda, İstanbul’da meydana gelen belli başlı büyük depremler listelenmiştir. Her bir depremin yılı, büyüklüğü (tahmini) ve yol açtığı hasar özetlenmiştir:
Deprem (Adı) | Yıl | Tahmini Büyüklük | Etki ve Hasar Özeti |
---|---|---|---|
1296 İstanbul Depremi | 1296 | ~7+ (tahmini) | Bizans kaynaklarına göre İstanbul’da büyük yıkım yaşandı; “taş üstünde taş kalmadı”, evler, saraylar, kiliseler ve şehir surları yıkıldı, su baskınları oluştu. Artçı sarsıntılar iki ay sürdü ve halk korku içinde kaldı. |
“Küçük Kıyamet” Depremi | 1509 | ~7.2 M<sub>s</sub> (~7.65 M<sub>w</sub>) | Merkez üssü Marmara Denizi olan bu deprem, Osmanlı kaynaklarında “Küçük Kıyamet” olarak anılmıştır. İstanbul’da 4 bin – 13 bin kişi hayatını kaybetti, 10 binden fazla kişi yaralandı; yaklaşık 1,070 ev yıkıldı. Deprem sonrası oluşan 6 metreyi bulan tsunami dalgaları surları aşıp kıyı semtlerini vurdu. Bu deprem, son 500 yılda Marmara Bölgesi’ndeki en büyük depremlerden biri olarak kayıtlara geçmiştir. |
22 Mayıs 1766 Depremi | 1766 | ~7.1 M<sub>s</sub> (~7.4 M<sub>w</sub>) | Marmara Denizi’nin doğusunda meydana gelen bu deprem, geniş bir alanda hissedildi. İstanbul’da tahminen 4,000’den fazla can kaybı oldu. Topkapı Sarayı, Fatih Camii, Yedikule surları ve Kapalıçarşı gibi önemli yapılar ağır hasar gördü; Ayasofya dahil birçok cami ve yapı hasar aldı. Deprem, İzmit’ten Tekirdağ’a kadar etkili olup tsunami yaratmış ve limanları kullanılamaz hale getirmiştir. Aynı yıl 5 Ağustos 1766’da bölgede ikinci büyük bir deprem daha meydana gelerek (Mw ~7.5) özellikle Tekirdağ ve Gelibolu çevresini vurmuştur. |
10 Temmuz 1894 Depremi | 1894 | ~7.0 M<sub>s</sub> | İstanbul ve çevresini etkileyen bu deprem öğle saatinde meydana geldi. İzmit Körfezi – Adalar segmentinde oluşan depremde toplam ~1,349 kişi öldü. Özellikle tarihi yarımadada (Sultanahmet’ten Edirnekapı’ya uzanan bölge) büyük tahribat yaşandı; Bayezid, Fatih, Eminönü, Vefa, Balat semtlerindeki kagir binaların çoğu yıkıldı veya ağır hasar gördüŞehirdeki birçok cami, kilise ve Kapalıçarşı harap oldu; Marmara Denizi’ndeki adalarda da ağır hasar görüldü. Deprem sonrası denizin 200 metre çekilip geri gelmesiyle yaklaşık 1.5 metrelik tsunami dalgaları oluştu. |
17 Ağustos 1999 Depremi | 1999 | 7.4 M<sub>w</sub> | Merkez üssü Kocaeli/Gölcük olan 7.4 büyüklüğündeki deprem, İstanbul’u da ciddi şekilde etkiledi. Resmi rakamlara göre toplam 17,479 kişi hayatını kaybetti, 66,441 konut ve 10,901 işyeri ağır hasar gördü. İstanbul’un Avcılar ilçesi başta olmak üzere birçok ilçede binalar yıkıldı ve yüzlerce can kaybı yaşandı. Bu deprem, İstanbul için bir “uyarı” niteliği taşımış ve kentsel dönüşüm ile deprem yönetmeliklerinin önemini gündeme getirmiştir. |
Yukarıdaki büyük depremler incelendiğinde, İstanbul’da yaklaşık her birkaç yüzyılda bir yıkıcı deprem meydana geldiği görülmektedir. Örneğin 1296, 1509, 1766 ve 1894 depremleri arasında 213, 257 ve 128 yıllık aralıklar vardır. Bu durum her ne kadar depremlerin periyodik olduğunu düşündürse de aslında bu aralıklar düzensiz olup depremlerin zamanlaması kesin öngörülemez. Son büyük İstanbul depremi 1894’te gerçekleşmiş, 1999’da ise yakındaki Kocaeli depremi İstanbul’da ciddi hasara yol açmıştır. Aradan geçen süre ve Marmara fayındaki stres birikimi nedeniyle bilim insanları önümüzdeki birkaç on yıl içinde İstanbul yakınlarında büyük bir deprem olacağını belirtmektedir. Nitekim yapılan istatistiksel hesaplar, önümüzdeki 30 yıl içinde İstanbul’u ciddi şekilde sarsacak büyük bir deprem olma olasılığının kayda değer seviyede olduğunu göstermektedir.
Beklenen “Büyük İstanbul Depremi” ve Olası Etkileri
Uzmanlar, Marmara Denizi’nde Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın kırılmamış segmentleri üzerinde meydana gelmesi muhtemel büyük bir deprem konusunda uyarılar yapmaktadır. Özellikle Kumburgaz ve Adalar fay segmentleri üzerindeki birikmiş stresin 7 ve üzeri büyüklükte bir deprem üretebileceği düşünülmektedir. Kandilli Rasathanesi ve AFAD gibi kuruluşlar, 7.2 – 7.5 büyüklüğünde bir “Büyük İstanbul Depremi” senaryosu üzerinde çalışmalar yürütmüştür. Bu senaryoya göre, depremin gerçekleşme zamanı belirsiz olsa da etkilerinin hem İstanbul hem de ülke çapında çok büyük olacağı öngörülmektedir. Aşağıda, böyle bir depremin çeşitli alanlarda yaratacağı muhtemel etkiler analiz edilmiştir:
Siyasi Etkiler (Kamu Kurumları ve Yönetişim)
Büyük bir deprem, İstanbul’daki kamu kurumlarını ve yönetişim yapısını ciddi şekilde etkileyecektir. Öncelikle, valilik, kaymakamlıklar, belediye binaları, emniyet müdürlükleri gibi kritik kamu binalarının hasar görmesi halinde acil durum yönetimi zorlaşabilir. Afet sonrasında hızlı ve etkili koordinasyon sağlanması gerekecek, aksi halde kaos ortamı oluşabilir. İstanbul, Türkiye’nin en büyük metropolü ve ekonomik merkezi olduğundan, burada yaşanacak büyük bir felaket ülke yönetimini de doğrudan etkileyecektir. Devletin hem merkezi hem yerel düzeyde kriz yönetimine hazırlanması kritik önemdedir.
Deprem sonrası, olağanüstü hal ilanı, askeri ve sivil tüm kurumların seferber edilmesi olasıdır. Kamu düzeninin sağlanması, arama-kurtarma, lojistik ve yardım organizasyonları için güçlü bir yönetişim gerekir. Kamu kurumlarının hizmet binaları zarar görürse, geçici yönetim merkezleri kurulması (örneğin seyyar valilik veya mobil koordinasyon merkezleri) gündeme gelebilir. Ayrıca afet sonrasında siyasi tartışmalar da kaçınılmaz olacaktır; imar affı uygulamaları, denetimsizlik ve hazırlık eksikleri kamunun eleştirisine konu olabilir.
Deprem sonrası toparlanma sürecinde hükümet ve yerel yönetimler üzerinde yoğun bir baskı oluşacaktır. Büyük kaynakların yeniden inşaya ayrılması, şehir planlamasında radikal kararlar alınması (örneğin bazı bölgelerin yeniden imarı veya hiç imara açılmaması) gibi konular siyasi irade gerektirecektir. Bu da merkezi yönetim ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında eşgüdüm ve işbirliğinin ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Son olarak, böyle büyük bir afet ülkenin siyasi istikrarını da etkileyebilir. Depremin yıkıcı sonuçları yönetilemezse, halkın devlete güveninde zedelenme veya siyasi yapıda değişimler yaşanması olasıdır. Nitekim deprem bilimci Prof. Dr. Naci Görür, Marmara’da beklenen böyle bir deprem için “İstanbul’daki üretim durursa bütün Türkiye dizüstü çöker; ne ekonomik ne de siyasi bağımsızlığımız kalır” diyerek olası siyasi/jeopolitik etkilerin altını çizmiştir.
Ekonomik Etkiler (Altyapı, Ulaşım, İş Dünyası, Konut ve Sigorta)
Büyük İstanbul depremi, Türkiye ekonomisinin belkemiği olan bu mega kentte çok geniş çaplı ekonomik zararlara yol açacaktır. İstanbul ülke GDP’sinin yaklaşık %30’unu tek başına üretirken, Marmara Bölgesi genel olarak ekonomik üretimin ~%60’ını karşılamaktadır. Dolayısıyla İstanbul’un sarsılması, ülke ekonomisinin diz çökməsi anlamına gelebilir. Olası bir depremde üretim ve ticaret büyük darbe alacaktır; fabrikalar, atölyeler, ticarethaneler ya yıkılacak ya da faaliyetlerine ara vermek zorunda kalacaktır. Bu da hem İstanbul’da hem Türkiye genelinde ciddi ekonomik durgunluk, iş kayıpları ve finansal kriz riski taşımaktadır.
Altyapı ve ulaşım ağları da depremden ağır hasar görebilir. Köprüler, viyadükler, otoyollar, tüneller (Avrasya Tüneli gibi) ve Marmaray gibi raylı geçişler şiddetli sarsıntıda zarar görebilir veya kullanılamaz hale gelebilir. Bu durum, hem acil yardım ulaştırılmasını engelleyecek hem de ekonomik faaliyetlerin durmasına neden olacaktır. İstanbul Boğazı köprülerinin hasar görmesi, kentin iki yakası arasındaki ulaşımı koparacak; bu da lojistik ve nakliye açısından büyük aksamalar demektir. Liman tesisleri (Ambarlı, Haydarpaşa vb.) ve İstanbul Havalimanı/Sabiha Gökçen Havalimanı da etkilenirse, dış ticaret ve seyahat uzun süre sekteye uğrayabilir. Şehir içi altyapıda ise elektrik, su, doğalgaz şebekeleri ve haberleşme altyapısı büyük hasar görecektir. Deprem senaryolarında, kentin altyapısına da büyük hasar öngörülmektedir. Bu da yangınlar (gaz kaçağı nedeniyle), su baskınları (şebeke patlakları) ve iletişim kesintileri anlamına gelir.
İş dünyası ve finans sektörü, borsa ve bankalar da afetin ekonomik halkalarıdır. Borsa İstanbul’un işlemleri bir süre durabilir, bankalar ve şirket merkezlerinin hasarı finansal sistemi zorlayabilir. İstanbul’daki sigorta sektörü, böyle bir felakette devasa tazminat yüküyle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’de zorunlu deprem sigortası (DASK) sistemi bulunmakta olup İstanbul’da konutların yaklaşık %62’si bu sigortaya sahiptir. Bu oran Türkiye ortalamasından yüksek olsa da halen her 10 evden 4’ü sigortasızdır. Dolayısıyla yüz binlerce sigortasız konutun hasar görmesi, o hanelerin ekonomik olarak tamamen devletten gelecek yardıma muhtaç kalması demektir. Öte yandan sigortalı konutlar için DASK’ın ödeme kapasitesi böylesine büyük bir depremde sınanacaktır. Çok sayıda hasar talebi durumunda sigorta havuzunun yetersiz kalma riski vardır. Bu da devletin ekonomik olarak devreye girip ek kaynak yaratmasını gerektirebilir.
Konut sektörü ve inşaat faaliyetleri deprem sonrasında İstanbul’un en önemli ekonomik konusu haline gelecektir. Mevcut yapı stokunun önemli bir kısmı hasar göreceğinden, yeniden inşa ve güçlendirme için muazzam bir yatırım gerekecektir. 2019 yılında yapılan kapsamlı bir araştırmaya göre olası 7.5 büyüklüğündeki bir depremde İstanbul’da 48 bin civarında bina ağır, 146 bin bina orta hasar alacaktır. Hafif hasarlarla birlikte toplam 500 bine yakın bina (konut, işyeri vb.) en az orta düzeyde hasar görebilir. Bu rakam, şehirdeki binaların çok büyük bir bölümünün kullanılamaz hale gelmesi anlamına gelir. Dolayısıyla yüz binlerce insan barınma sorunu yaşayacak, geçici barınma alanları ve çadır kentler kurulacaktır. Ekonomik açıdan bakıldığında, bu denli büyük bir yeniden inşa hamlesi yıllar alacak ve milyarlarca dolarlık bir yük getirecektir. Ancak doğru yönetilirse, yeniden inşa süreci aynı zamanda istihdam ve ekonomik canlanma fırsatı da yaratabilir (inşaat sektörünün harekete geçmesiyle).
Özetle, beklenen büyük deprem İstanbul ve dolayısıyla Türkiye ekonomisine çok boyutlu bir darbe vuracaktır. Üretim ve hizmet sektörü durma noktasına gelebilir, altyapı tahribatı lojistik ve ticareti sekteye uğratabilir, finansal sistem ciddi baskı altına girebilir. Bu olumsuz tabloyu en aza indirmek için depreme dirençli yapılaşma, altyapı güçlendirmesi ve iş devamlılığı planları büyük önem taşımaktadır.
Kültürel Etkiler (Kültürel Miras, Sosyolojik Yapı ve Nüfus Hareketleri)
İstanbul, binlerce yıllık tarihi boyunca farklı imparatorluklara başkentlik yapmış, zengin bir kültürel miras birikimine sahip bir şehirdir. Büyük bir deprem bu kültürel mirasa da ciddi zararlar verebilir. Tarihi yapılar, anıtlar, cami, kilise, sinagog gibi ibadethaneler ve saraylar depremde hasar görebilir veya yıkılabilir. Özellikle Ayasofya, Sultanahmet Camii, Topkapı Sarayı, Kapalıçarşı, Dolmabahçe Sarayı gibi hem tarihi hem turistik öneme sahip yapılar risk altındadır. Tarihte depremlerin bu tür yapılarda hasara yol açtığı kaydedilmiştir; örneğin 1766 depreminde Fatih Camii’nin kubbesi çökmüş, Ayasofya’nın kubbesinde ciddi çatlaklar oluşmuş, şehir surlarının bazı kısımları yıkılmıştır. Benzer şekilde 1894 depreminde Kapalıçarşı ve çok sayıda tarihi yapı ağır hasar almıştır. Dolayısıyla olası büyük depremde de İstanbul’un eşsiz tarihi dokusunun bir kısmı tahrip olabilir. Bu, yalnız Türkiye’nin kültürel mirası için değil, dünya mirası açısından da büyük bir kayıp olacaktır (İstanbul’daki tarihi yarımada UNESCO Dünya Mirası listesindedir). Deprem sonrası, ayakta kalan tarihi eserlerin onarımı ve restorasyonu için uzun yıllar çaba sarf etmek gerekebilecektir.
Kültürel yaşam ve sosyolojik yapı da depremden etkilenecektir. İstanbul kozmopolit yapısıyla çeşitli kültürlerin buluştuğu bir metropoldür; ancak büyük bir felaket sonrasında göç ve nüfus hareketleri hızlanabilir. Depremde evlerini kaybeden on binlerce aile, şehir içinde daha güvenli bölgelere veya şehir dışına göç etmek zorunda kalabilir. Bu durum, İstanbul’un demografik yapısında değişimlere yol açabilir. Örneğin, 1999 depremi sonrasında bile kısa süreli de olsa İstanbul’dan Anadolu’ya göç edenler olmuştu; daha büyük bir depremde daha kapsamlı bir nüfus hareketi beklenebilir. Bu göç dalgası, deprem bölgesinde iş gücü kaybına yol açarken başka bölgelerde nüfus artışına ve sosyo-ekonomik etkilere neden olabilir.
Toplumsal olarak, böyle bir felaket psikolojik travma ve uzun süreli etkiler bırakacaktır. Depremi yaşayan kuşak, uzun süre güven duygusunu kaybedebilir, travma sonrası stres bozukluğu gibi problemler yaygınlaşabilir. Toplumda dayanışma ve yardımlaşma duyguları kuvvetlenebileceği gibi, kaynak sıkıntısı durumlarında sosyal gerginlikler de ortaya çıkabilir. Ayrıca geçici barınma alanlarında yaşam, salgın hastalık riskini ve sosyal sorunları (işsizlik, eğitim aksaması, suça eğilim vb.) artırabilir. Kültürel açıdan bakıldığında, İstanbul halkının deprem deneyimi, kuşaklar boyu anlatılacak kolektif bir hafızaya dönüşecektir.
İstanbul’un kültürel kimliği aynı zamanda mahalle kültürüne, komşuluk ilişkilerine dayanır. Büyük bir yıkım sonrası bu dokunun onarılması, mahallelerin yeniden canlanması zaman alacaktır. Kültür-sanat faaliyetleri de bir süre aksayabilir; örneğin depremde tiyatro, müze, kütüphane gibi mekanlar hasar alırsa bu kurumların hizmet verememesi kültürel yaşamı duraklatabilir. Ancak uzun vadede, kentin yeniden inşası sürecinde sanat ve kültürün iyileştirici gücü de devreye girebilir (örneğin travma atlatma, toplumu bir araya getirme etkinlikleri).
Sonuç olarak, beklenen İstanbul depremi yalnızca binaları değil, kentin ruhunu ve sosyal dokusunu da sarsacaktır. Bu nedenle afet planlamasında fiziksel yeniden inşa kadar sosyokültürel rehabilitasyon da göz önünde bulundurulmalıdır.
İstanbul’un Bölgelerine Göre Potansiyel Zararlar ve Risk Dağılımı
Büyük bir depremin İstanbul’un farklı bölgelerini farklı şiddetlerde etkilemesi beklenir. İstanbul’un Avrupa Yakası ile Anadolu (Asya) Yakası, zeminin jeolojik yapısı ve fay hatlarına olan mesafe açısından farklı risk profillerine sahiptir. Genel olarak Marmara Denizi’ne yakın güney kesimler daha yüksek risk taşırken, kuzeydeki kayalık kesimler daha avantajlı konumdadır. Aşağıdaki harita, olası bir depremde İstanbul’da beklenen sarsıntı şiddetini bölgelere göre göstermektedir (kırmızı renk en şiddetli bölgeleri ifade ediyor):
İstanbul’un olası deprem risk bölgeleri: Kırmızı renkle gösterilen alanlar Marmara Denizi’ne yakın olup beklenen sarsıntının en yüksek (Şiddet 9) olacağı bölgelerdir. Yeşil bölgeler nispeten daha düşük şiddet (Şiddet 7) beklenen kuzey ve kayalık alanlardır. Bu dağılım, Avrupa Yakası’nın özellikle güney kıyılarında ve Anadolu Yakası’nın güneybatısında riskin yoğunlaştığını ortaya koymaktadır.
Avrupa Yakası: İstanbul’un Avrupa tarafında, Marmara Denizi kıyısına yakın ilçeler en yüksek riskli bölgeler olarak tanımlanmaktadır. Özellikle Avcılar, Küçükçekmece, Bakırköy, Zeytinburnu, Fatih, Bahçelievler, Güngören, Bayrampaşa, Esenler, Bağcılar gibi ilçeler, gerek zeminin alüvyon ve yumuşak karakteri, gerekse eski ve yoğun yapı stoku nedeniyle dikkat çekmektedir. Bu ilçeler, 1999 depreminde de ciddi sarsıntı yaşamış (örneğin Avcılar’da binalar yıkılmıştı) ve uzmanlar tarafından “en riskli” grupta sayılmaktadır. Fay hattına yakınlık ve zemin sıvılaşma potansiyeli bu bölgelerde yüksektir. Örneğin Avcılar, Küçükçekmece Gölü ve Marmara kıyısındaki konumu nedeniyle alüvyon zemine sahip olup, 1999’da da ağır hasar görmüştü; bu ilçede Ambarlı ve Haramidere civarı özellikle riskli kabul edilir. Bakırköy’ün sahil şeridi (Ataköy dahil) dolgu zemin olduğu için tehlikelidir. Zeytinburnu ve tarihi yarımada (Fatih) bölgeleri hem zemininin nispeten yumuşak oluşu hem de çok sayıda eski yapının bulunması nedeniyle yüksek risk altındadır. Nitekim senaryo çalışmalarında en çok can kaybı tahmin edilen ilçeler arasında Fatih, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bağcılar gibi Avrupa yakası ilçeleri ilk sıralardadır; örneğin bir modelleme, Fatih’te ~1,484, Küçükçekmece’de ~1,515, Bahçelievler’de ~1,633 kişinin hayatını kaybedebileceğini göstermektedir. Bu sayılar, yapı stoğunun ne denli riskli olduğunun altını çizmektedir. Avrupa yakasında Avrupa Yakası’nın kuzey kesimleri (ör. Çatalca, Arnavutköy, Sarıyer, Eyüp gibi ilçeler) ise sağlam zemin (kayalık) yapısı ve fay hattına uzaklık sayesinde daha az risklidir. Özellikle Çatalca’nın bazı bölgeleri 4. derece deprem bölgesi olarak İstanbul’un en güvenli yerleri arasındadır. Yine de bu bölgelerde dahi bina kalitesinin önemi vurgulanmaktadır; zemin sağlam olsa bile dayanıksız yapı varsa risk oluşabilir.
Anadolu Yakası: İstanbul’un Asya tarafında da risk dağılımı heterojendir. Marmara Denizi’ne bakan güney yakası (Tuzla, Pendik, Kartal, Maltepe, Kadıköy’ün sahil kesimleri) yüksek riskli olarak değerlendirilmektedir. Bu bölgelerde zemin yapısı itibariyle sıvılaşma ve zemin amplifikasyonu riski mevcuttur (örneğin Pendik-Tuzla sahil kuşağında ve Kadıköy’ün eski dolgu alanlarında). Özellikle Kadıköy ilçesinin Fikirtepe gibi yoğun yüksek katlı inşaat olan mahallelerinde, zeminin deprem dalgalarını büyütme riski nedeniyle tehlike işaret edilmektedir. Maltepe, Kartal, Pendik, Tuzla ilçelerinin sahil şeridi de benzer şekilde yüksek şiddetli sarsıntıya maruz kalabilir; bu ilçelerin iç kesimlerinde zemin biraz daha sağlam olduğundan risk nispeten azalır. Anadolu yakasının kuzey ve iç kesimleri (örn. Ümraniye’nin kuzeyi, Çekmeköy, Şile ilçesi vb.) genel olarak daha sağlam zeminli (kaya zemin) olup deprem riskinin daha düşük olduğu alanlardır. Örneğin Şile ve Beykoz’un Karadeniz’e bakan kısımları sert zemin yapısıyla güvenli kabul edilir. Ancak Anadolu yakasında beklenen depremde özel bir durum da Adalar (Prens Adaları) bölgesidir. Fay hattına çok yakın konumdaki Büyükada, Heybeliada, Kınalıada, Burgazada gibi adalar, doğrudan şiddetli sarsıntı ve hatta merkez üs etkisi yaşayabilir. Adalar ilçesi, hem eski ahşap/bağdadi yapı stoğu hem de izolasyon nedeniyle yüksek risk grubundadır. Tarihsel olarak 1894 depreminde de Adalar bölgesi ciddi hasar almıştır.
Anadolu yakasında iç kesimlerde bulunan Üsküdar, Ataşehir, Sancaktepe, Sultanbeyli gibi ilçeler de zaman zaman riskli olarak anılmaktadır. Bunun sebebi, buraların zemininin her ne kadar bazı noktaları sağlam olsa da güneydeki fay segmentine görece yakın olmaları ve yapı stokunun heterojen olmasıdır. Özellikle Üsküdar’ın kimi mahalleleri (örn. Altunizade çevresi) tepelik sağlam zemin üzerindeyken, kıyı kesimleri dolgu olabilmektedir. Ataşehir’in de bazı kısımları eski dere yatakları üzerindedir. Bu nedenle uzmanlar her ilçe içinde mahalle bazında mikro-bölgeleme ile riskin değiştiğini vurgulamaktadır. Örneğin aynı ilçe içinde bir mahalle kaya zeminde iken diğeri alüvyon zeminde olabilir; bu da hasar seviyesini farklılaştırır.
Genel olarak, İstanbul’un beklenen depreminde en ağır hasarın Avrupa yakasında Haliç’ten Küçükçekmece’ye uzanan hat boyunca ve Marmara kıyısında yoğunlaşacağı; Anadolu yakasında ise Kartal-Maltepe’den Tuzla’ya uzanan sahil bandında olacağı öngörülmektedir. Bu bölgelerde hem nüfus yoğundur hem de zemin şartları dezavantajlıdır. Bunun yanında, Boğaziçi kıyıları (Avrupa’da Beşiktaş-Sarıyer hattı, Anadolu’da Üsküdar-Beykoz hattı) genelde daha sağlam zeminli oldugundan yapılar yeterince güçlüyse hasar görecek ama tamamen yıkılmayacaktır. Kuzey orman alanları ve köyleri (Ömerli, Şile civarı, Çatalca köyleri gibi) İstanbul’un en az etkilenecek bölgeleri arasındadır.
Riskin bölgesel dağılımını dikkate alan İstanbul Büyükşehir Belediyesi, ilçe ilçe deprem kayıp tahmini çalışmaları yapmıştır. Bu çalışmalarda 39 ilçe için ayrı senaryolar üretilmiş, her ilçede tahmini can kaybı, yaralı, bina hasarı, altyapı kesintisi ve toplanma/barınma alanı ihtiyacı hesaplanmıştır. Örneğin resmi senaryoya göre Zeytinburnu, Fatih, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bağcılar gibi ilçelerde binden fazla can kaybı yaşanabileceği, buna karşın Çatalca, Arnavutköy, Şile gibi çevre ilçelerde can kaybının sıfıra yakın olabileceği belirtilmiştir. Bu tahminler, zemin yapısı ve yapı stoğunun doğrudan etkisini ortaya koymaktadır. Ayrıca, Avrupa Yakası’nın zemini zayıf kesimlerinde (ör. Avcılar, Bakırköy sahil, Marmara Ereğlisi çevresi) depremin şiddeti Mercalli ölçeğine göre IX–X (çok yıkıcı) seviyesinde hissedilebilirken, Anadolu Yakası’nın kayalık kesimlerinde (örn. Aydos tepesi çevresi, Beykoz tepeleri) VII (zorlayıcı) seviyesinde kalabileceği öngörülmektedir【64†】.
Sonuç ve Değerlendirme
İstanbul’da meydana gelmiş tarihi depremlerin bilançosu, bu kentin deprem tehlikesini ciddiye alması gerektiğini açıkça göstermektedir. Geçmişte “Küçük Kıyamet” olarak anılan felaketler, on binlerce can kaybına ve kentin defalarca yeniden imarına yol açmıştır. Bugün gelinen noktada, bilim insanları Marmara Denizi altında biriken enerjiye dikkat çekerek “Beklenen Büyük İstanbul Depremi” konusunda toplumun hazırlıklı olmasını vurgulamaktadır.
Bu raporda ortaya konduğu gibi, olası bir büyük deprem sadece binaları yıkmakla kalmayacak; siyasi, ekonomik ve kültürel alanda derin izler bırakacaktır. Kamu kurumlarının bu felaketi yönetebilme kapasitesi, ekonominin hızla toparlanıp toparlanamayacağı, kültürel mirasın korunup korunamayacağı ve toplumun psikolojik dayanıklılığı gibi unsurlar, deprem öncesi yapılacak hazırlıklara bağlıdır. AFAD, Kandilli Rasathanesi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, TÜBİTAK gibi kurumların raporları bizlere açık bir mesaj vermektedir: “Kaybedecek bir saniyemiz bile yok” – İstanbul depreme hazırlanmalı, kentsel dönüşüm ve güçlendirme çalışmalarını hızlandırmalı, afet planlarını güncel tutmalıdır.
Unutulmamalıdır ki deprem bir doğa olayıdır ancak felakete dönüşmesi büyük ölçüde insan faktörüne bağlıdır. İstanbul, bilim ve aklın rehberliğinde gerekli önlemleri alır, güvenli yapılaşmayı sağlar ve afet bilincini toplumun her katmanına yayarsa, beklenen deprem geldiğinde kayıplar minimize edilebilir. Aksi takdirde, tarih tekerrür edecek ve bu kadim şehir bir kez daha ağır bedeller ödeyecektir. İstanbul’un depremle imtihanı, aynı zamanda toplumun krizlere karşı dayanıklılık ve birlik olma sınavı olacaktır. Bu sınavı başarıyla verebilmek için bugünden tezi yok harekete geçmek gerekmektedir.
Kaynaklar:
-
AFAD (Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı) – Türkiye Deprem Tehlike Haritası ve İstanbul İl Afet Risk Azaltma Planı (İRAP)ipa.istanbulipa.istanbul
-
Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü – İstanbul deprem senaryoları ve tarihsel deprem katalogları (1509, 1766, 1894 vb. depremler)tr.wikipedia.orgtr.wikipedia.org
-
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi – Marmara Denizi fay hatları ve olası deprem çalışmalarıyoutube.comtr.wikipedia.org
-
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü) – “İstanbul İli Olası Deprem Kayıp Tahminleri” 2019 raporu ve ilçe bazlı risk haritalarıipa.istanbulkisadalga.net
-
İstanbul Planlama Ajansı (İPA) – İstanbul ve Deprem başlıklı araştırma notları (hasar tahminleri ve riskli bölgeler)ipa.istanbulipa.istanbul
-
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı – İstanbul’daki kültürel miras varlıklarının korunması ve deprem riskine karşı projeler
-
Prof. Dr. Naci Görür ve uzman görüşleri – Marmara depremi üzerine açıklamalar (T24 röportajı, 25 Nisan 2025)t24.com.tr
-
Basın kaynakları: Hürriyet, Milliyet, T24, Diken – İstanbul deprem risk haritaları ve sigorta istatistikleri