Vladimir Putin’in son açıklamaları yine dünya gündemini sarsmayı başardı. Bu sefer hedef tahtasında ABD’nin 2024 başkanlık seçimleri var. Putin, Rusya’nın Kamala Harris’i desteklediğini söyleyerek adeta bir bomba etkisi yarattı. Gülüşünün büyüleyici olduğunu belirterek, uzun süredir desteğini esirgemediği Donald Trump yerine Harris’i tercih etmesinin gerekçesini açıkladı. Ancak bu açıklamalar, yüzeyin altındaki daha derin bir stratejiyi işaret ediyor olabilir mi?
Bu açıklama, ABD’nin Rus devlet medyası yöneticilerine ve Kremlin bağlantılı yayıncılara yönelik suçlamalarından sadece bir gün sonra geldi. ABD, bu kuruluşların seçimleri etkilemeye çalıştığını iddia ederek bazı kısıtlamalar getirmişti. Putin ise bu suçlamalara karşılık, Vladivostok’taki Doğu Ekonomik Forumu’nda alaycı bir gülümsemeyle yanıt verdi ve “favori adayının” Joe Biden olduğunu belirtti. Ancak, espri dozunu artırarak, artık Biden yarışta olmadığı için Kamala Harris’i destekleyeceğini söyledi. Putin’in sözleri, yalnızca bir gülüş üzerinden şekillenmiş gibi görünse de, Rusya’nın stratejik hamlelerinin bir parçası olarak okunabilir.
Putin’in bu tercihi, ilk bakışta Harris’in ‘büyüleyici’ gülüşüne dayandırılsa da, aslında Batı’ya yönelik ince bir alay içeriyor. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale ettiğine dair geçmişteki kanıtlar göz önüne alındığında, Putin’in bu açıklamalarını ciddiye almak pek de kolay değil. “ABD halkının tercihi ne olursa olsun saygı duyacağız” diyen Putin’in sözleri, ABD’nin Rus medyasına yönelik yaptırımlarına bir yanıt niteliğinde. Bu açıklamaların hemen ardından ABD, seçimlere olası müdahalelere karşı harekete geçtiğini ve Rusya’nın propaganda makinesine darbe vuracak adımlar attığını duyurdu.
ABD Başsavcısı Merrick Garland, Amerikalıların yabancı bir gücün propagandasına maruz kalmamaları gerektiğini savunarak, Moskova’yı seçimleri etkilemek için Trump ve Harris arasında “tercih edilen bir sonuç” peşinde koşmakla suçladı. Bu bağlamda, Putin’in Harris’e verdiği bu ‘görünürdeki’ destek, yalnızca ABD’ye gönderilen bir mesajdan ibaret olabilir: “Kendi evinizi düzene sokun, biz de burada ‘kendi işimizi’ yapalım.”
Öte yandan, Rusya Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Maria Zakharova’nın ABD’nin Rus medyasına yönelik yaptırımlarını “cadı avı” olarak nitelendirmesi, iki ülke arasındaki medya savaşının da giderek kızıştığını gösteriyor. Zakharova’nın, Rus gazetecilere yönelik saldırıların “cevapsız kalmayacağını” belirten açıklamaları, ABD medyasına karşı misilleme tehdidini de içeriyor. Görünen o ki, Washington ve Moskova arasındaki medya cepheleri de önümüzdeki dönemde oldukça hararetli olacak.
Trump’ın uzun zamandır Putin’e övgüler yağdırdığı ve tekrar seçilirse Ukrayna’daki savaşı “bir günde” sona erdireceğini iddia ettiği bir ortamda, Putin’in bu çıkışı sadece Trump’a değil, aynı zamanda ABD seçim sistemine ve uluslararası algıya yönelik bir meydan okuma olarak da okunabilir. Harris’e olan bu görünürdeki destek, aslında ABD iç politikasına yönelik bir tür “şakacı” müdahale olabilir mi?
Sonuç olarak, Putin’in açıklamaları ve Rusya’nın bu yeni ‘favori’ arayışı, aslında ABD’ye ve Batı’ya gönderilen bir mesajın ötesinde, kendi iç politikasının da bir yansıması. Rusya’nın ABD seçimlerine müdahale çabaları ve medya üzerindeki karşılıklı yaptırımlar, iki ülke arasındaki gerilimi daha da artıracağa benziyor. Önümüzdeki dönemde, bu gerilimin ne denli tırmanacağını hep birlikte izleyeceğiz. Putin’in gülüşünün ardında yatan gerçek niyeti ise belki de asla tam olarak bilemeyeceğiz. Ancak şurası net: ABD-Rusya ilişkilerinde buzlar erimekten çok, daha da kalınlaşıyor.