Sinem Cengiz: ABD ve Rusya’nın müdahalelerinin çatışmanın seyrini nasıl değiştirdiğine, küresel ve bölgesel düzeyde güç dengelerini nasıl etkilediğine dikkat çekiyor. Ayrıca, ABD’nin olası çekilmesinin Türkiye ve bölge için ne gibi sonuçlar doğurabileceği konusunda bir değerlendirme sunuyor
Suriye’deki çatışma, başından beri özellikle ABD, Rusya, Türkiye, İran ve Körfez ülkeleri gibi dış aktörler tarafından önemli ölçüde şekillendirildi.
2015 yılında, ABD’nin DAEŞ ile mücadele koalisyonuna liderlik ederek savaşa geri dönmesi ve aynı zamanda Rusya’nın da savaşın parçaladığı bu ülkeye müdahale etmesiyle işler daha da karmaşıklaştı. DAEŞ gibi devlet dışı aktörler, iki küresel güç tarafından ana tehdit olarak görüldü. Sonuç olarak, ABD ve Rusya belirli ölçüde müdahalede bulunarak çatışmayı bir vekalet savaşına dönüştürdü. Yabancı müdahaleler sadece savaşı karmaşıklaştırmakla kalmadı, aynı zamanda küresel güçler arasında uluslararası ve bölgesel düzeyde yoğun bir rekabete yol açtı. ABD ve Rusya, rejim lehine sahadaki dengeyi değiştirerek çatışmanın baskın aktörleri haline geldi. Bu durum, büyük ölçüde Rus elitler arasındaki uyumdan kaynaklanıyordu. Öte yandan, Washington’daki elitler arasındaki bölünmeler, ABD’nin Suriye’deki yanlış politikalarına, Suriye muhalefetinin parçalanmasına ve İran-Rusya ekseninin güçlenmesine yol açtı.
Ancak, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya tam ölçekli bir saldırı başlatmasının ardından, Rusya bazı askerlerini ve silahlarını Suriye’den Ukrayna’daki cephe hatlarına kaydırmaya başladı. Bu gelişmeler, Batılı gözlemciler arasında ABD’nin bölgedeki etkisinin güçlenebileceğine dair ilk iyimserliği ateşledi. Birçok kişi, bu geri çekilmeyi en azından küresel güçler arasındaki yeni bir bölgesel rekabet dönemini engelleyecek olumlu bir gelişme olarak gördü.
Rusya’nın bu hamlesinin ardından, ABD’nin de Suriye’deki varlığını azaltabileceğine dair haberler çıktı. ABD ve Irak, 2026’ya kadar Irak’ta konuşlu Amerikan kuvvetlerinin çekilmesine başlama konusunda kısa bir süre önce bir anlaşmaya vardı. Eğer plan başarılı olursa, bu durum 2003’teki işgalin sonuçlarıyla hâlâ yüzleşen bir ülkede ABD askeri varlığının sonunu getirecek. Washington’daki yetkililer, ABD’nin Suriye’den tamamen çekileceği yönündeki haberleri reddederek, askerlerin DAEŞ’in yeniden dirilmesini önlemek amacıyla orada kalacağını söylediler. Bugün, Suriye’nin doğusunda hâlâ 900 ABD askerinin bulunduğu bildiriliyor. Bununla birlikte, ABD askerlerinin Suriye’deki varlığı, sadece DAEŞ’in yeniden dirilmesini önlemek değil, aynı zamanda ülkede askeri varlığı bulunan İran ve Rusya’nın etkisini sınırlamak amacını da taşıyor. Washington, her ikisini de Kürt müttefikleri olan Halk Savunma Birlikleri (YPG) yani Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) Suriye kolunu destekleyerek dengelemeye çalışıyor. PKK, Ankara tarafından terör örgütü olarak kabul edilmektedir.
ABD’nin YPG ile ortaklığı, Ankara tarafından ulusal bir güvenlik tehdidi olarak görülmekte ve iki ülke arasındaki ilişkilerde en tartışmalı mesele olmaya devam etmektedir. YPG’nin Suriye’de yükselmesi nedeniyle Türkiye, Rusya ve ABD’nin müdahalelerinin ardından askeri olarak müdahale etti. İlk başta Türkiye’nin operasyonları DAEŞ’e karşı koymayı hedefliyordu, ancak daha sonra YPG’yi ortadan kaldırmaya odaklandı. Bu bağlamda, Washington’ın olası çıkışının Ankara için ciddi sonuçları vardır.
Suriye çatışmasını beş önemli boyut karakterize ediyor: Birincisi, küresel bir yanıt gerektiren DAEŞ’in olası bir yeniden dirilişi. İkincisi, ülkenin en azından bir miktar istikrarını gerektirecek olan Suriye’nin bölgesel sisteme entegrasyonu. Üçüncüsü, Suriye’deki küresel güçlerin etkisinin olası bir azalması ve İran etkisinin artması. Dördüncüsü, Türkiye’nin Suriye’den askeri olarak çekilmesine bağlı olan Türkiye-Suriye normalleşmesi; ve son olarak, Suriye’de terörist grupların güçlenmesine yol açabilecek Gazze savaşı ve bunun bölgesel istikrarı daha da tehlikeye atma riski.
O halde şu soru ortaya çıkıyor: ABD’nin Suriye’den olası çekilmesine dair haberler neden şimdi ortaya çıktı? Bu, ABD’nin Irak’tan çekilme kararıyla mı, yoksa birçok kişinin zaferle sonuçlanacağını öngördüğü eski Başkan Donald Trump’ın kazanacağı ABD seçimleriyle mi ilgili? Ekim 2019 başlarında, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Trump, ABD’nin kısmi çekilmesi konusunda anlaştılar. Trump daha sonra tam bir geri çekilme emri verdi, ancak bu emir Suriye’deki petrolü güvence altına almak için son dakikada durduruldu. Kısa bir süre sonra Türkiye Barış Pınarı Harekatı’nı başlattı ve Kuzey Suriye’nin bazı bölgelerine girdi. Ancak Rusya, YPG ile Şam arasında yapılan bir anlaşmanın ardından ABD’nin bıraktığı toprakların çoğunu güvence altına aldı. Geçen hafta, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasi İşler Müsteşar Vekili John Bass ile bir toplantı yaptı. Bu toplantı, Bass’ın Türkiye’de ABD’nin YPG’ye desteği nedeniyle ABD-Türkiye ilişkilerinde tartışmalı bir dönemde büyükelçi olarak görev yaptığı önceki rolü göz önüne alındığında özellikle dikkat çekicidir.
ABD’nin Suriye savaşındaki rolü karmaşık bir hikayedir, bu nedenle olası bir çekilme de karmaşık olabilir. Kalma ya da ayrılma kararı, bölge genelinde yankılanacak stratejik bir karardır. Ankara için, ABD’nin Suriye’den gelecekte çekilmesi olumlu bir gelişme olabilir. Ancak bu gerçekleşse bile, Ankara bunun sonuçları konusunda temkinli olacaktır. ABD’nin koordinasyonsuz bir şekilde çekilmesi, Türkiye’yi birçok tehdit karşısında yalnız bırakarak ülke için ciddi riskler oluşturabilir. Bu nedenle Ankara için kritik soru, herhangi bir ayrılmanın nasıl ve ne zaman gerçekleşeceğidir.
Yazının kaynağı arabnews.com