Cumartesi sabahı, İsrail Ordusunun Arapça sözcüsü tarafından sosyal medyada, Gazze’nin kuzeyindeki ‘D5’ bölgesinde yaşayan insanlara güney bölgelere gitmeleri için bir uyarı mesajı yayınlandı. Bu uyarı, İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) tarafından Gazze haritasına yerleştirilen bir kareyi işaret eden bir talimat içeriyor. IDF’nin haritalarına göre ‘D5’ bloğu birkaç düzine küçük bölgeye ayrılmış durumda. Ancak bu mesaj, İsrail’in Gazze’ye yönelik sürekli saldırıları ve sivilleri zorla yerinden etme politikalarının bir parçası olarak değerlendirilebilir.
Mesajda, “IDF, terör örgütlerine karşı büyük bir güçle operasyonlar yürütüyor ve bunu uzun bir süre boyunca sürdürecek” ifadelerine yer verildi. İsrail’in, “büyük güçle” yürüttüğünü belirttiği bu operasyonlar, sivilleri de hedef alıyor ve Gazze’nin büyük bir bölümünü tahrip etmeye devam ediyor. İsrail’in bu saldırıları, askeri operasyonların ötesine geçerek sivil halkın yaşamını sürdürebileceği yerleri sistematik bir şekilde yok ediyor. Sivillere, “Salahaddin Yolu üzerinden insani bölgeye acilen tahliye edilmeleri” gerektiği söylense de, bu tahliye süreçleri büyük insani krizlere yol açıyor. Gazze’nin güneyinde, insani bölgelerin dahi güvende olmadığı ve saldırılara maruz kaldığı biliniyor.
Bu uyarıya eklenen harita, Gazze’nin güneyine doğru bir okla yönlendirme yapıyor. Ancak, bu yönlendirme, Gazze’nin neredeyse her köşesinin saldırı altında olduğu gerçeğini göz ardı ediyor. İnsanların yaşadığı yerlere geri dönme ihtimali sunulmazken, Gazze’nin kuzeyi İsrail’in yıllardır süren saldırılarının hedefi olmuş durumda. İsrail’in kullandığı dil, operasyonların uzun süre devam edeceğini vurguluyor ve sivillerin geri dönmesini engellemek için güç kullanmaya devam edeceğini ima ediyor. Bu tür operasyonların, Filistinli sivillere yönelik kolektif bir cezalandırma olarak görülmesi kaçınılmaz.
İsrail’in belirlediği “insani bölge”, el-Mavasi, eskiden tarım alanı olan bir bölgeydi ancak şu anda aşırı kalabalık ve güvenli değil. BBC Verify’ın raporlarına göre, bu bölge bile İsrail’in hava saldırılarına maruz kaldı. Bu durum, İsrail’in Gazze’de sivillerin sığınabilecekleri güvenli bölgeler bırakmadığını ve insanların nereye giderlerse gitsinler saldırıya uğrayabileceğini gösteriyor.
Öte yandan, Hamas kuzey Gazze’deki 400.000 kişiye, bu bölgeyi terk etmemeleri yönünde mesajlar gönderiyor. Hamas’a göre, güney de kuzey kadar tehlikeli ve insanlara geri dönme şansı tanınmayacak. Bu mesajlar, Gazze’deki sivillerin iki ateş arasında kaldığını, hem İsrail’in yoğun saldırılarından hem de Hamas’ın baskısından kaçamadıklarını gösteriyor.
İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü bu askeri strateji, sivillerin yerlerinden edilmesini hedefleyen uzun vadeli bir politika izlediğini açıkça ortaya koyuyor. Gazze’nin kuzeyindeki insanlar, yoğun bombardımanlara ve saldırılara rağmen evlerini terk etmiyor. Birçok kişi, savunmasız aile bireylerini geride bırakmamak için kalırken, diğerleri Hamas ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle suçlanma korkusu taşıyor. İsrail, bu insanları Hamas’la ilişkili görüyor, ancak uluslararası hukuk, bu tür sivil nüfusu otomatik olarak savaşçı olarak kabul etmiyor.
Gazze’de İsrail’in kontrolsüz şiddeti karşısında, birçok sivil hayatta kalabilmek için kuzeyde farklı yerlere geçerek hayatta kalmaya çalışıyor. Bu hareketler, IDF’nin operasyonlarına karşı bir hayatta kalma stratejisi olarak görülüyor, ancak İsrail bu hareketleri engellemeye çalışıyor. Sivilleri sadece Salahaddin Yolu üzerinden güney yönüne sürerek, kuzey Gazze’de bir boşluk yaratmaya çalışıyor.
İsrail’in Gazze’ye giriş izni vermemesi, oradaki olayların bağımsız gözlemciler tarafından doğrulanmasını engelliyor. Filistinli gazeteciler hâlâ büyük bir risk altında cesurca çalışmaya devam ediyor. Gazze’de en az 128 medya çalışanı hayatını kaybetti ve İsrail’in yeniden saldırıya geçmesiyle birlikte, panik içindeki ailelerin kaçış görüntüleri yayılmaya devam ediyor. Filistinli gazeteciler, yerinden edilen insanların dramını dünyaya duyurmaya çalışırken, İsrail’in basına getirdiği sınırlamalar bu krizin boyutlarını gizlemeyi amaçlıyor.
Gazze’deki bu insani kriz, uluslararası hukuka ve insancıl değerlere aykırı bir şekilde sürdürülüyor. İsrail, sivillere tahliye için birkaç dakika gibi kısa süreler tanırken, kaçan sivillerin güvende olmadığı gerçeği göz ardı ediliyor. İnsanlar, bombardımanlar ve suikastlarla kuşatılmış durumda, bu durum da bölgedeki krizin sadece askeri değil, insani bir felakete dönüşmesine yol açıyor.
İsrail ordusu, uluslararası insani hukuk kurallarına uyduğunu savunsa da, Gazze’deki sivillerin yaşadığı ağır kayıplar ve yaralanmalar bunun aksini gösteriyor. Gazze’de çalışan insani yardım kuruluşları, hastanelerin elektrik üretmek için kullandığı jeneratörlerin yakıtının tükenmek üzere olduğunu ve bu yüzden birçok yaralının hayatta kalma şansının azaldığını rapor ediyor. Bazı hastaneler ise doğrudan İsrail tarafından saldırıya uğradıklarını bildiriyor. İsrail’in Gazze’yi sistematik olarak hedef almasının ardında, “Generallerin Planı” adı verilen bir stratejinin uygulandığına dair şüpheler artıyor. Bu plan, kuzey Gazze’nin tamamen boşaltılmasını ve burada yaşayan sivillerin ya teslim olmaya ya da açlığa mahkum edilmesini öngörüyor.
İsrail’deki aşırı sağcı yetkililer, kuzey Gazze’yi Filistinlilerden temizleyerek Yahudi yerleşimcileri yerleştirme niyetini açıkça dile getiriyorlar. Bu politika, İsrail’in sadece askeri bir zafer peşinde olmadığını, aynı zamanda Gazze’nin demografik yapısını da değiştirmeye yönelik uzun vadeli bir planı olduğunu ortaya koyuyor. Maliye Bakanı Bezalel Smotrich’in “Yerleşim olmayan yerde güvenlik de yoktur” şeklindeki açıklaması, İsrail’in bu saldırgan politikalarının altını çiziyor.