Savaşın Gölgesinde Diplomasi – İran, ABD ve Dünya Dengeleri

Savaşın Gölgesinde Diplomasi – İran, ABD ve Dünya Dengeleri

Mart 31, 2025
konu yorum

Ortadoğu’da bir kıvılcımın küresel yangına dönüşme potansiyeli hiç bu kadar belirgin olmamıştı. ABD ile İran arasında yaşanan son gerilim, yalnızca iki ülkeyi değil, dünyanın ekonomik ve jeopolitik dengesini de tehdit eder nitelikte. Üstelik bu kez konu sadece bir nükleer başlık değil; mesele, büyük güçlerin yeni dünya düzeni üzerindeki pozisyonlarını yeniden tanımlama çabası.

Son Birleşmiş Milletler Nükleer Gözlemci Raporu’na göre, İran nükleer bomba yapabilecek düzeyde uranyum zenginleştirmiş durumda. Bu bilgi, her ne kadar teknik olarak doğrulansa da, İran’ın gerçekten bir üretip üretmediğine dair net bir kanıt sunmuyor. Buna rağmen, ABD ve İsrail’in açıklamalarında artan tehditkâr tonun temelini bu rapor oluşturuyor.

İran ise sessiz değil; ama cevabını doğrudan değil, vekil güçler aracılığıyla veriyor. Hizbullah, Husi milisleri, hatta Hamas… İran’ın “dolaylı misilleme” stratejisi, doğrudan bir savaş başlatmamakla birlikte bölgesel istikrarsızlığı derinleştiriyor. Hamas liderlerinin ve İran’a yakın isimlerin art arda hedef alınması, İran’a karşı sessiz bir kuşatma mı var sorusunu beraberinde getiriyor.

Peki bu sürecin sonunda bir ABD–İran savaşı çıkar mı? Olası ama yakın değil. Daha çok vekâlet savaşlarıyla, milis gruplar ve bölgesel gerilimler üzerinden yürütülen bir bilek güreşi söz konusu. Bu mücadelede, doğrudan sıcak çatışma yerine, bölgesel çatışmaları kaşıyan bir strateji izleniyor. Özellikle ’ın sert açıklamaları, İran’a değil, Körfez ülkeleri ve İsrail gibi ABD’nin bölgedeki geleneksel müttefiklerine bir güvence mesajı niteliğinde: “Kaos her an kapınızda olabilir, yanımda kalın.”

Fakat bu denge her an bozulabilir. İran’a yapılacak olası bir saldırı, sadece İran’ın petrol ve doğalgaz üretimini değil, bölgedeki enerji hatlarını da hedef haline getirebilir. Dünya, bir enerji kalp krizi geçirebilir. Bu yalnızca ekonomik bir çöküşü değil, aynı zamanda diplomatik bir zincirleme reaksiyonu da tetikler.

Öte yandan Batı dünyası da kendi içinde çalkantılı. , Trump’ın gümrük vergileriyle yürüttüğü ticaret savaşına karşı nasıl bir tutum alacağını bilemez halde. AB, birlik içinde cevap vereceğini söylüyor ama gerçekte tam bir birlikten söz etmek mümkün mü? Güney Kıbrıs gibi siyasi blokaj araçlarına sahip ülkeler birliğin adımlarını kilitliyor. Stratejik bir yönelimle gibi aktörleri sürece dahil etmeyi reddeden AB, şimdi Trump’ın kurduğu denklemin pasif bileşeni haline geldi.

Trump ne kazandı bu politikadan? Aslında çok az. Tehdit, baskı, yaptırım… Ama sonuç? Büyük kazanımlar değil, büyük belirsizlikler. Bugün artık ABD’nin küresel liderliğini sorgulayan yalnızca düşmanları değil, müttefikleri de. Tayvan, Japonya, Körfez ülkeleri… Hepsi şu soruyu soruyor: “ABD’ye ne kadar güvenebiliriz?”

Bu noktada Türkiye’nin pozisyonu ise dikkat çekici. Rusya ile yakınlığı, stratejik konumu ve Trump’ın Türkiye’ye özel muameleleri, Ankara’yı bu denklemin dışında tutmuyor ama farklı bir yerde konumlandırıyor. ABD’nin Rusya yaptırımlarından kısmen muaf tutulan Türkiye, bu gerilimli süreci fırsata çevirebilecek az sayıda ülkeden biri olabilir.

Sonuç olarak; dünyanın yeni güç dengeleri kurulurken, her adım bir satranç hamlesi kadar önemli. Trump’ın söylemi ile gerçeği arasındaki fark, ABD’nin sadece dış politikada değil, iç politikada da ciddi bir güven bunalımı yaşadığını gösteriyor. İran, ABD, Avrupa ve hatta Rusya – her biri bu satranç tahtasında vezir olmak isterken, oyunun sonunda hepimiz piyon kalabiliriz. Ve unutmamak gerekir: kaybettiğinde, savaş yalnızca devletleri değil, halkları da yutmaya başlar.

Latest from Yorum

Edebiyatın Dünya Siyaseti Üzerindeki Etkisi Kemal Tahir
Önceki Hikaye

Edebiyatın Dünya Siyaseti Üzerindeki Etkisi Kemal Tahir

Ermenistan Avrupa’ya El Uzatıyor: Moskova Vedalaşmaya İzin Vermiyor
Sonraki Hikaye

Ermenistan Avrupa’ya El Uzatıyor: Moskova Vedalaşmaya İzin Vermiyor

Git

Don't Miss