Fethullah Gülen’in 20 Ekim 2024’teki ölüm haberi, uzun süredir tartışmaların odağında olan FETÖ (Fetullahçı Terör Örgütü) için yeni bir dönemin kapısını araladı. Gülen’in Pensilvanya’daki kampında ağırlaşan sağlık sorunları ve akıl sağlığıyla ilgili iddialar, onun son yıllarında örgütün geleceği üzerine zaten var olan soru işaretlerini daha da derinleştirdi. Peki, Gülen’in ölümü FETÖ için ne anlama geliyor? Bu köşe yazısında, Gülen’in ölümüyle birlikte örgüt içindeki olası değişiklikleri ve Türkiye’nin terörle mücadele stratejisine etkilerini ele alacağız. (Konu Yorum Editör)
Gülen’in Ölümü Üzerine Çelişkili Açıklamalar ve İddialar
Fethullah Gülen’in ölüm haberi, hem örgüt içinde hem de uluslararası alanda yankı uyandırdı. Resmi kaynaklardan doğrulanmayan ve yalnızca yakın çevresi tarafından paylaşılan bilgiler, kamuoyunda kafa karışıklığına yol açtı. Gülen’in hastaneye kaldırılma süreci ve sağlık durumu hakkında ortaya atılan çelişkili iddialar, örgüt içindeki gizliliği ve kontrol mücadelesini bir kez daha gözler önüne serdi. Güvenlik kaynaklarına göre, Gülen’in cenazesinin defnedilme yeri ve törenin nasıl yapılacağı bile örgüt içinde şiddetli bir tartışma konusu oldu. Bu, FETÖ’nün en üst düzeyinde bile ciddi bir liderlik boşluğunun varlığını ve örgüt içinde çatışmaların sertleştiğini gösteriyor.
Özellikle Cevdet Türkyolu’nun cenaze üzerinde kontrol sağlamaya yönelik hamleleri, diğer lider kadroların tepkisine yol açtı. Gülen’in ölümü sonrası, örgüt içinde Said Nursi gibi bir figür haline getirilme çabaları, mezar yerinin gizlenmesi gibi planlar, FETÖ’nün dini ve ideolojik zeminde nasıl bir yeniden yapılanma arayışında olduğunu işaret ediyor.
FETÖ’nün Tarihsel Gelişimi ve Gülen’in Rolü
FETÖ’nün kökleri, 1970’lerde Fethullah Gülen’in önderliğinde kurulan ve “Hizmet Hareketi” olarak bilinen bir dini yapılanmaya dayanıyor. O dönemden itibaren eğitim kurumları, medya organları ve ticari ağlarla güç kazanan yapı, 1990’larda siyasi arenada da etkili olmaya başladı. Gülen’in vaaz ve konuşmaları, kendisini “hocaefendi” olarak tanımlayan geniş bir takipçi kitlesi tarafından adeta bir kurtarıcı gibi kabul edilmesine yol açtı. Bu “kurtarıcı” imajı, 15 Temmuz 2016’daki darbe girişimine kadar devam etti ve sonrasında FETÖ’nün bir terör örgütü olarak tanımlanmasıyla sarsıldı.
Örgütün hiyerarşik yapısında, Gülen’in mutlak otoritesi söz konusuydu ve emir-komuta zinciri sıkı bir şekilde korunuyordu. Ancak Gülen’in sağlık sorunlarının artması ve nihayetinde ölümü, örgüt içindeki bu mutlak otoritenin yıkılmasına ve yeni güç odaklarının ortaya çıkmasına zemin hazırladı.
Güç Mücadelesi ve Olası Liderlik Senaryoları
Gülen’in ölümüyle birlikte FETÖ’nün liderliğinin kim tarafından devralınacağı konusu, örgüt içindeki güç mücadelesinin merkezine oturdu. Suat Yıldırım, Mustafa Özcan gibi isimlerin liderliği üstlenebileceği konuşulurken, Abdullah Aymaz gibi isimler ise kendi güçlerini korumak adına örgüt içindeki dengeleri sarsabilecek hamleler yapıyor. Özellikle Avrupa’daki yapıların özerklik arayışları, örgütün gelecekte daha parçalı ve merkezi otoriteden bağımsız hareket eden bir yapıya evrilebileceği yönünde sinyaller veriyor.
FETÖ içindeki bu güç mücadelesinin sertleşmesi, yalnızca liderlik konusuyla sınırlı değil. Finansal kaynakların kontrolü ve örgütün geniş uluslararası ağı üzerinde hakimiyet sağlama çabaları, çeşitli suikast ve iç çatışmalar riskini de beraberinde getiriyor. Bu, örgütün mevcut yapısının daha da dağılabileceği ve küçük gruplara bölünerek, yerel dinamiklere göre şekillenebileceği anlamına geliyor.
Jeopolitik Yansımalar ve Türkiye’nin Terörle Mücadele Stratejisi
Gülen’in ölümünün uluslararası arenada da yankıları olacağı açık. Örgütün, ABD başta olmak üzere, çeşitli ülkelerdeki varlığı ve bu ülkelerin istihbarat servisleriyle ilişkileri, FETÖ’nün siyasi bir araç olarak kullanılmaya devam edileceğini gösteriyor. Özellikle ABD’nin, örgütün stratejik çıkarlarına hizmet eden faaliyetlerini sürdürmeye çalışacağı öngörülüyor. Gülen’in ölümünün ardından, Türkiye’nin FETÖ’ye yönelik uluslararası baskılarını artırması beklenebilir. Rusya’nın örgütü “ABD’nin aparatı” olarak nitelendirip sınır dışı etmesi gibi adımlar, diğer ülkelerin de benzer tutumlar sergilemesine neden olabilir.
FETÖ’nün Geleceği: Çözülme mi, Yeniden Yapılanma mı?
Fetullah Gülen’in ölümü, FETÖ için belirsizlikler ve çatışmalarla dolu bir dönemin başlangıcını işaret ediyor. Örgüt içindeki liderlik tartışmaları ve güç mücadeleleri, FETÖ’nün parçalanma ve çözülme sürecini hızlandırabilir. Ancak, örgütün ideolojik tabanının ve geniş uluslararası ağının, bu süreçte ayakta kalmaya çalışacağı ve yeniden yapılanma girişimlerinde bulunabileceği de unutulmamalı.
FETÖ, tarih sahnesinde bir dönem kapatırken, gelecekte nasıl bir yapı olarak karşımıza çıkacağı, örgüt içindeki çatışmaların seyrine ve uluslararası güçlerin müdahalelerine bağlı olacaktır. Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı ise, bu yeni dönemde FETÖ’nün alanını daraltacak en önemli etkenlerden biri olmayı sürdürecektir.
Sonuç olarak, Gülen’in ölümü, FETÖ içinde kaçınılmaz bir değişim sürecinin başlangıcını tetiklemiştir. Bu süreç, yalnızca örgüt içindeki dengeleri değil, aynı zamanda Türkiye’nin ve diğer ülkelerin terörle mücadele stratejilerini de doğrudan etkileyecektir. Gelecekte örgütün nasıl bir yola evrileceği ve yeni liderlik yapısının hangi dinamiklerle şekilleneceği, dikkatle izlenmesi gereken önemli gelişmeler arasında yer alıyor.