Son dönemde uluslararası arenada yaşanan gelişmeler, Rusya-NATO ilişkilerini kritik bir noktaya taşıdı. Savaşın eşiğine gelindiği söylentileri, yeni silah teknolojilerinin kullanımı ve siyasi liderlerin açıklamaları üzerinden daha da alevleniyor. Peki, gerçekten bir dünya savaşı kapımızda mı? Bu sorunun yanıtını ararken, silah teknolojilerinden jeopolitik dengelere kadar birçok başlığı ele almak gerekiyor.
Yeni Nesil Silahlar ve Stratejik Dengeler
Rusya’nın yeni balistik ve seyir füzeleri denemeleri ile ilgili açıklamaları, bölgedeki gerilimi artıran önemli unsurlardan biri. Putin, “Bu silahları durdurabilecek hiçbir savunma mekanizması yok,” diyerek dünyaya açık bir mesaj veriyor. Özellikle süpersonik hızlara ulaşan ve atmosfer dışından hedefine ulaşan balistik füzeler, askeri stratejilerde yeni bir dönemi işaret ediyor.
Öte yandan, Ukrayna’nın İngiltere ve ABD gibi müttefiklerinden aldığı füze sistemleri, Rusya’nın topraklarına yönelik tehdit algısını artırmış durumda. İngiltere yapımı Storm Shadow füzelerinin menzili 300 kilometreye kadar çıkabiliyor ve bu, savaşın Ukrayna sınırlarını aşabileceği endişesini doğuruyor. Bu tür silahlar, jeopolitik bir kart olarak kullanılabilir mi? Sorunun yanıtı, savaşın seyrini değiştirebilecek kadar kritik.
3. Dünya Savaşı Söylemleri
Rusya’nın, NATO ülkelerinin Ukrayna’ya sağladığı askeri desteği, bir “kırmızı çizgi” olarak gördüğü biliniyor. Ancak burada önemli olan, bu çizginin ne zaman ve nasıl aşılacağı. Putin’in, “Taktik nükleer silah kullanabiliriz,” açıklaması, bu gerilimin sadece bir bölgesel çatışma ile sınırlı kalmayabileceğini gösteriyor. Ancak, nükleer caydırıcılığın hâlâ etkin bir şekilde işlediği ve bu tür bir adımın dünya liderleri tarafından engellenebileceği görüşü ağırlık kazanıyor.
Avrupa’nın Zor Durumu
Bu süreçte, en büyük bedeli ödeyen tarafın Avrupa Birliği olduğu söylenebilir. ABD, Ukrayna krizinde Avrupa’yı savaşın mali ve insani yükünü üstlenmeye zorlayarak, kendi askerlerini bu denklemden uzak tutmayı başardı. Özellikle Almanya ve Polonya gibi ülkeler, artan askeri harcamalar ve güvenlik endişeleriyle başa çıkmaya çalışıyor. Eski ABD Başkanı Trump’ın NATO’ya yönelik “Savunma harcamalarınızı artırın” baskısı, bugün Biden yönetiminde %4,5 seviyelerine ulaşmış durumda. Bu durum, Avrupa’nın ekonomik kaynaklarının savaş endüstrisine yönlendirilmesine neden oluyor.
Çin’in Sessiz Gücü
Çin ise bu kaos ortamında sessizliğini koruyarak ekonomik ve stratejik hedeflerine odaklanıyor. Kuşak ve Yol Projesi ile dünya ekonomisinde önemli bir ağırlık merkezi haline gelen Çin, mevcut çatışmanın dışında kalarak kendi nüfuz alanlarını güçlendirme peşinde. Ancak, Çin’in uzun vadede bu denklemin dışında kalamayacağı ve ABD ile stratejik rekabetin derinleşeceği düşünülüyor.
Nükleer Tehdit ve Sağduyu
Tüm bu tablo içinde, asıl soru şu: Dünya gerçekten nükleer bir savaşa mı sürükleniyor? Uzmanlara göre, nükleer caydırıcılık sistemleri ve liderler arasındaki diplomatik kanallar bu riski minimize ediyor. Ancak, tarafların savaşı sona erdirmek için gerçek bir siyasi irade göstermemesi halinde, bölgesel çatışmaların küresel bir felakete dönüşme ihtimali hâlâ masada.
Sonuç olarak, Rusya-NATO gerilimi, bir satranç oyununa benzetilebilir. Her hamlenin, sadece bölgesel değil, küresel etkileri olabilir. Bu noktada, sağduyunun egemen olacağına dair inanç, dünyanın kaderini belirleyecek en önemli umut kaynağı.