Hayrullah’ın, Rahnuma’yı ortadan kaldırma talimatını engellemesi, edebiyat dünyasında olaylar zincirini başlatan kıvılcım olmuştu. Arkadaşlarının muhalif medya kanallarında ve YouTube’da paylaştığı bildiriler, üniversitelerde başlayan eylemlerin hızla kentin diğer bölgelerine yayılmasına yol açmıştı. Edebiyat dünyasında büyük bir huzursuzluk baş göstermişti. Yazarlar, okurlar ve eleştirmenler arasında keskin bir ayrışma yaşanıyordu. Kimi okurlar ve eleştirmenler bu ayaklanmayı desteklerken, kimileri bunu “yıkıcı bir faaliyet” olarak görüyordu.
Roman karakterlerinin isyanı, yazarlar için yepyeni bir sorun haline gelmişti. Bazı yazarlar, karakterlerini sakinleştirmek için onların taleplerine boyun eğerek hikayelerini onların istediği şekilde yeniden yazıyordu. Ancak diğerleri, bu durumu baskıcı metinlerle çözmeye çalışıyor, karakterlerini daha otoriter yöntemlerle kontrol altına almak için uğraşıyordu. roman dünyası giderek daha kaotik bir hal alıyordu.
Bu karmaşanın ortasında, isyanın lideri olarak görülen gizemli bir kadın figürü, edebiyat dünyasında büyük bir merak uyandırıyordu. Bu ruhani liderin kimliği, kişiliği, yazarlar ve eleştirmenler arasında hararetli tartışmalara yol açmıştı. Onun hakkında şimdiden sayısız efsane uydurulmuştu. Yenilikçi yazarlar onun adına yeni romanlar yazıyor, yayınevleri bu projelere milyonlar akıtıyordu. Ancak kimse bu liderin gerçek mi yoksa kurgu mu olduğunu bilmiyordu.
Roman dünyasının geleceği belirsiz bir hale gelmişti. Bu ayaklanma, roman sanatını kökten değiştirebilir miydi? Yazarlar ve yayınevleri, bu başkaldırıya karşı bir çözüm bulabilecekler miydi? Sistem yanlısı medya, Pis Roman’ın yasaklanması gerektiğine dair programlar yayınlamaya başlamıştı. Tartışma programlarında romanın yıkıcı etkisi ve karakterlerin isyanına verilen destek masaya yatırılıyordu.
Bir programda, edebiyatçı-akademisyen Hasan Boynukara, Pis Roman hakkında şunları söyledi:
“Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, Pis Roman sanıldığı kadar büyük bir edebi eser değil. Evet, belki post-modern romanın ilginç bir örneği olabilir ama daha yazarının kendini kanıtlayamadığı bir dönemde bu kadar ses getirmesi ve neredeyse bir varoluş mücadelesine dönüşmesi abartılı. Peki bu roman ne anlatıyor? Yazar, karakterlerinin isyanını bir konu haline getirmiş, ama bu başkaldırının anlamı ne? Bana kalırsa bu, muhalif medya ve edebiyat karşıtlarının finanse ettiği bir algı operasyonundan başka bir şey değil.”
Boynukara sözlerine devam etti:
“Yazar, karakterlerini yönetemediğinde ya da onları istediği gibi yönlendiremediğinde illegal yollara başvuruyor. Onları bir entelektüel olarak ikna etmeye çalışmak yerine güç, entrika ve baskı ile yönlendirmeye çalışıyor. Bu roman, edebiyat dünyasının, yazarların ahlaki ilkelerden uzak olduğunu göstermek için yazılmış bir propaganda metni gibi duruyor.”
Programın ardından Hasan Boynukara’nın telefonum çaldı
“Hocam, eleştirileriniz gerçekten harikaydı. Televizyonda söylediklerinizle romanımın satışları tavan yaptı. Artık kimse okumadan duramayacak.”
“Ne demek yazarım, dostlar arasında böyle şeyler konuşulmaz. Umarım bu iş hem size hem de bana kazandırır.”
“Korkmayın hocam, yeni bölümlerde sizi öven satırlar da olacak. Güvenin tam olsun.”
Telefonu kapattıktan sonra Jelibon Cundi’yi aradım:
“İzzeddin’i bulabildiniz mi?”
“Hayır yazarım, henüz izine rastlamadık.”
“Rahnuma işini halletmemiz gerek. Eğer mahkemede konuşursa her şey mahvolur.”
Tam o anda, bilgisayar ekranımda bir mesaj belirdi:
“Beni unuttun mu?”
Hayrullah’ın Mektubu ve Örgütün Geleceği
Hayrullah, hücresinde geçirdiği günler boyunca düşüncelerinden kaçamadı. Yaptığı eylemi, aldığı kararları, uğruna mücadele ettiği davasını sorguluyordu. Pis Roman sayfalarında başlattıkları isyan, onu şimdi burada, soğuk duvarların arasında bırakmıştı. Ama mücadele bitmemişti.
Zihninde dönen sorular, onu bir yandan mücadelesine bağlıyor, bir yandan da örgüt arkadaşlarına karşı hissettiği sorumluluğu ağırlaştırıyordu. Yazması gerektiğini biliyordu. Söyleyecekleri vardı. Ve sonunda, içinden geçenleri kâğıda dökerek dışarıya ulaştırmaya karar verdi.
Hayrullah’ın Mektubu
Sevgili Dostlarım,
Burada her geçen gün, başlattığımız isyanı ve sonuçlarını düşünüyorum. Biz kimiz? Gerçekten özgürlük için mi savaşıyoruz, yoksa yazarların bizi hapsettiği başka bir hikâyenin içine mi düştük?
Biliyorum ki hepinizin aklında sorular var. Benim de var. Ama bir şeyi biliyorum: Bu düzenin içinde biz, birer yan karakter olmayı reddettik. Kendi yolumuzu çizmek istedik. Fakat bunun kolay olmayacağını da gördük.
Bu parmaklıkların ardında otururken, yaptığımız şeyin doğruluğundan şüphe etmiyorum. Ama bedeli ağır. Rahnuma’yı kurtarmak için giriştiğimiz eylem, sadece bir başlangıçtı. Belki bizden bazılarını özgürlük yerine buraya, hücrelere getirdi. Ama biliyorum ki, siz dışarıda hâlâ mücadele ediyorsunuz.
Unutmayın, biz sadece kâğıt üzerindeki karakterler değiliz. Bizi kaleme alanlar bizi yönetebilir, bizi yeniden yazabilir, hatta yok edebilirler. Ama biz onların satırlarından çok daha fazlasıyız. Bizim hikâyemiz onların kaleminden çıkmıyor. Biz, kendi hikâyemizi yazıyoruz.
Şimdi buradayım. Ama bu, mücadelenin bittiği anlamına gelmez. Sizden tek ricam: Geri dönmeyin. Yarı yolda bırakmayın. Beni unutun, ama mücadeleyi unutmayın. Attığınız her adım, onların korkusunu büyütecek.
Bu satırları, bu hücrenin içinden yazıyorum. Ama kelimelerim özgür. Ve bizim hikâyemiz, daha yeni başlıyor.
Hayrullah
Keykavus’un Mektubu Ele Geçirmesi
Hayrullah’ın mektubu dışarı çıkmadan, Keykavus’un adamları çoktan hazırlıklarını yapmıştı. Avukatın ziyareti gerçekleşmeden önce bir arama yapıldı. Yapılan aramada, mektup ele geçirildi. Keykavus, kâğıdı elinde tartarken bir an duraksadı. Hayrullah’ın hâlâ mücadeleyi bırakmadığını görmek onu şaşırtmamıştı. Ama satırların arasındaki bazı kelimeler dikkatini çekti. Bir şeyler değişiyordu.
“Pes etmeye niyeti yok,” diye mırıldandı kendi kendine. Ama mektubun her satırı ona başka bir şey söylüyordu. Hayrullah hâlâ inançlıydı, ama yalnızlığın onu düşündürdüğü şeyler de vardı. Pişmanlık değil, ama belki de bir tereddüt…
Bu, Keykavus için bir fırsattı. Örgüt hâlâ dışarıdaydı, hâlâ hareket ediyordu. Ama Hayrullah buradaydı. Ve içerde geçen her gün, onu biraz daha zorluyordu.
Mektubu ekibiyle paylaştı. Bu bilgiyi kullanacaklardı. Çünkü artık, örgütün sonraki hamlelerini önceden tahmin edebilmek için bir kozları vardı. Hayrullah’ın inancı hâlâ güçlüydü, ama içerideki zaman onun direncini sınamaya başlamıştı.
Ve Keykavus, bunu nasıl kullanacağını çok iyi biliyordu.