Son dönemde Türkiye ile ABD arasında yaşanan gerilimlerin ardından, iki ülke ilişkilerinde beklenmedik bir hareketlilik göze çarpıyor. ABD Başkanı Donald Trump’ın Orta Doğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un, 16 Mart’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesini “muhteşem” ve “dönüşümsel” olarak nitelendirmesi, ilişkilerde yeni bir sayfanın açılabileceğine dair umutları artırdı. Peki bu yakınlaşma, kalıcı bir stratejik dönüşümün habercisi mi, yoksa geçici bir diplomatik nefes molası mı?
F-35 Krizi ve CAATSA yaptırımları: İlişkilerin Kırılma Noktası
Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemleri satın alması, ABD ile ilişkilerde son yılların en sert krizine yol açmıştı. Washington, Ankara’yı F-35 programından çıkarmış ve CAATSA yaptırımları uygulamıştı. Türkiye’nin bu kararı ulusal güvenlik endişeleriyle savunması, NATO müttefikleri arasında da tartışmalara neden olmuştu. Ancak Fox News’ın son haberine göre, Trump’ın Erdoğan ile görüşmesinin ardından F-35 satışlarının yeniden başlatılması ve yaptırımların kaldırılması gündemde. Haberde, Türkiye’nin S-400’leri “çalışamaz hale getirmesi” durumunda bu adımın atılabileceği vurgulanıyor. Ancak bu koşulun Ankara tarafından ne ölçüde kabul göreceği belirsizliğini koruyor. Zira Türkiye, S-400’lerin egemenlik meselesi olduğunu sık sık dile getirmişti.
Liderler Arasındaki Kişisel Kimya: Diplomasinin Yeni Dinamiği
Trump’ın Erdoğan’a duyduğu kişisel saygı, ilişkilerin yeniden ısınmasında kritik bir rol oynuyor gibi görünüyor. Witkoff’un, “İki lider arasında özel bir ilişki var” vurgusu ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın “karşılıklı saygı” ifadeleri, diplomaside lider kimyasının önemini hatırlatıyor. Trump’ın 2020 seçimleri sonrası Erdoğan’ı “dostum” olarak tanımlaması da bu bağlamda dikkat çekici. Ancak kişisel ilişkilerin, yapısal sorunların üstesinden gelmekte yeterli olup olmayacağı tartışmalı. Nitekim S-400’ler gibi teknik bir anlaşmazlık, salt siyasi iradeyle çözülebilecek mi?
Bölgesel Dengeler ve NATO’nun Geleceği
Türkiye’nin ABD için stratejik önemi inkâr edilemez. NATO’nun güney kanadındaki konumu, Suriye’deki askeri varlığı ve Karadeniz’deki etkisi, Washington’ın Ankara ile ilişkilerini onarmak istemesinde etkili. Öte yandan, Türkiye’nin Rusya ile geliştirdiği enerji ve savunma iş birlikleri, Batı ittifakı içinde endişelere yol açıyor. F-35’lerin geri dönüşü, Türkiye’yi yeniden NATO savunma ekosistemine entegre edebilir. Ancak bu hamle, Moskova’nın nasıl bir tepki vereceği sorusunu da beraberinde getiriyor.
Zorlu Süreç: Yol Haritası ve Engeller
Trump’ın F-35 satışına sıcak bakması, Kongre’den geçecek mi? CAATSA yaptırımlarının kaldırılması için Demokratların ve bazı Cumhuriyetçilerin direnci bilinen bir gerçek. Ayrıca, Türkiye’nin S-400’leri devre dışı bırakma fikri, Ankara’da nasıl karşılanır? Türk savunma çevreleri, bu tür bir adımı “teknik olarak imkânsız” veya “egemenliğe müdahale” olarak görebilir. Tüm bu sorular, iyimser açıklamaların ötesinde somut adımlar gerektiğini gösteriyor.
İlişkilerde Gerçekçi Bir İyimserlik
Türkiye-ABD ilişkilerindeki son gelişmeler, tarafların birbirine olan ihtiyacını hatırlatıyor. Ancak, kişisel dostluklar ve iyi niyet mesajları, yıllardır biriken güven sorunlarını ortadan kaldırmaya yetmeyecek. Kalıcı bir çözüm için S-400/F-35 düğümünün açılması, Suriye’deki politikaların uyumlaştırılması ve ekonomik iş birliği kanallarının canlandırılması şart. Diplomasi, ancak bu tür somut adımlarla “dönüşümsel” bir nitelik kazanabilir. Şimdilik, ihtiyatlı bir iyimserlik, gerçekçi olan yaklaşım gibi görünüyor.