Yoğun çatışmaların ardından Hindistan ve Pakistan, Hindistan ile Pakistan yönetimindeki Keşmir’i bölen Kontrol Hattı boyunca askeri eylemleri durdurmak için hâlâ kırılgan olan ateşkese varmayı kabul ettiler. ABD Başkanı Donald Trump ise bu anlaşmanın sağlanmasında kendisinin payı olduğunu iddia etti.
En son tırmanış, 22 Nisan’da Hindistan yönetimindeki Pahalgam’da gerçekleştirilen bir terör saldırısında 26 sivilin hayatını kaybetmesiyle başladı. Yeni Delhi, 6 Mayıs’ta Pakistan topraklarındaki terör kamplarını hedef almak üzere “Sindoor Harekâtı”nı ilan etti. Pakistan da buna doğal olarak karşılık verdi ve misilleme saldırıları düzenledi. 6–10 Mayıs tarihleri arasında yaşananlar ise dünyayı nükleer bir savaşa bir adım daha yaklaştırdı.
Tırmanışın seyri, özellikle her iki ordunun da füzeler, insansız hava araçları—“eylem fırsatı belirdiğinde hedef üzerinde gözlem yapıp taarruza geçebilen” dolaşan mühimmatlar da dahil—ve ilgili teknolojilere dayanmasıyla şekillendi. Bu aynı zamanda çatışmada Çin, ABD, Rus ve Fransız silah sistemlerinin bir arada kullanıldığı ilk vakaydı.
Bu ileri teknoloji silahların kullanımı, eylemleri sınırlı tutmak için teşvik edici oldu; misilleme üzerine misilleme eylemlerine ve uzun süren bir krize yol açarken, tarafları da askeri yanıtlarında kendilerini kısıtlı hissettikleri bir ortam yarattı.
Başka bir deyişle, çatışma “kısıtlama-tırmanma paradoksu”nu gözler önüne serdi. Ortaya çıkan ve yıkıcı teknolojilerin aynı anda hem kinetik harekâta hem de ihtiyatlılığa nasıl imkân tanıdığını anlamak için Hindistan ve Pakistan güçlerinin tam olarak neler kullandığını ortaya koymak önemli.
Bu göstergeler ilk olarak 2019’daki Pulwama-Balakot krizinde belirmişti; o dönemde her iki ülke de hassas güdümlü mühimmatlarda ve görüş ötesi (BVR) hava-hava füzelerinde BVR kabiliyetlerini kullanmıştı. Ancak o tarihten bugüne yeni BVR yetenekleri ve uzaktan taarruz imkânı sunan stand-off sistemler—silahların uzaktan fırlatılmasına olanak veren sistemler—uzun süredir devam eden Hindistan-Pakistan çatışmasını tehlikeli boyutlarda uç noktada tutacak şekilde dönüştürdü.
7 Mayıs’ta Hindistan’ın hava saldırıları, II. Dünya Savaşı’ndan bu yana dar bir hava sahasında iki ülke arasında muhtemelen en uzun ve en büyük hava muharebelerinden birine hızla dönüştü. Gökyüzünde yaklaşık 125 uçak olduğu bildirildi.
Hindistan; Fransız yapımı Scalp seyir füzeleri ile Hammer (yüksek manevra kabiliyetli, modüler menzilli mühimmat) bombalarını, diğer adıyla glide bombaları kullandı. Scalp füzeleri, hava platformlarından fırlatılır, bunker delici harp başlıkları taşır, 250 km’nin ötesindeki hedefleri vurabilir ve radar tespitinden kaçınmak için alçaktan uçabilir. Hammer bombaları ise farklı güdüm ve harp başlığı kitleriyle donatılabilir; yakın hava desteği ve derin taarruz operasyonları için kullanılabilir.
2019’daki gibi, Hindistan’ın İsrail yapımı SPICE (Smart Precise Impact Cost-Effective) güdümlü bombaların—özellikle GPS erişiminin olmadığı bölgelerde de çalışabilen SPICE 2000’lerin—kullanıldığı bildirildi; her mühimmat, tek bir sorti içinde ayrı bir göreve atanabiliyor.
Ayrıca, Hindistan’ın Rusya ile ortak geliştirdiği ve kara, deniz veya havadan fırlatılabilen; “at ve unut” prensibiyle işleyen ve yakalanması zor bir silah olan BrahMos süpersonik seyir füzesini de ateşlediği aktarıldı; Pakistan ise bazılarını etkisiz hâle getirdiğini öne sürdü.
İntihar insansız hava araçları (İHA) olarak ise İsrail yapımı Harpy ve Harop’un kullanıldığı; bu uzun menzilli “dolaşan mühimmatların” dokuz saate kadar havada kalabildiği belirtildi. Otonom ve yarı otonom kabiliyetlere sahip bu ileri teknoloji İHA’lar, çok sayıda fırlatılabiliyor. Pakistan, Hindistan’dan gelen en az 77 drone’u “hard kill” ve GPS karıştırma yoluyla “soft kill” yöntemleriyle düşürdüğünü açıkladı; ancak bazı Harop’ların Pakistan hava savunmasını aşmayı başardığı bildirildi.
Pakistan, 7 Mayıs’taki ilk Hint hava saldırılarını püskürterek savunma kabiliyetini sergiledi ve 10 Mayıs’a gelindiğinde misilleme olarak 26 farklı şehre drone saldırıları düzenliyordu. Manşetlere konu olan gelişme ise Çin yapımı J-10C “Vigorous Dragon” savaş uçaklarının, yaklaşık 140 km menzile sahip olduğu düşünülen PL-15E hava-hava füzeleriyle donatılarak göreve çıkması ve bu uçakların Hindistan’ın Fransız yapımı Rafale jeti düşürdüğü iddiasıydı.
Pakistan ordusu ayrıca yerli orta menzilli Fateh füzelerini ve Çin yapımı CM-400AKG füzelerini ateşlediğini açıkladı. CM-400AKG’lerin, Hindistan’ın S-400 füze savunma sistemine ait iki bataryayı imha ettiği öne sürüldü; Yeni Delhi bu iddiayı reddetti. Bazı raporlarda Pakistan’ın Türk yapımı Songar dronunu devreye soktuğu ve dolaşan mühimmatların hem keşif hem de hedefe yönelik saldırılar için kullanıldığı belirtiliyor; ancak bu sistemlerin markası resmî olarak açıklanmadı.
Bu süreçte Hindistan’ın, Pakistan’ın siber komutanlığının saldırılarına da maruz kaldığı; enerji santralleri ve trafo merkezleri gibi kritik altyapı tesislerinin hedef alındığı düşünülüyor. Bu siber saldırıların etkisi veya amacı hâlâ belirsiz kalırken, Hint yetkililer, 22 Nisan’daki Pahalgam saldırısından bu yana kritik altyapı web sitelerine bir milyondan fazla siber saldırı girişiminde bulunulduğunu, bunlardan yalnızca 150’sinin başarılı olduğunu belirtiyor.
Hindistan’ın ilk saldırısından Pakistan’ın misillemesine kadar eylemler günlere yayılmış gibi görünse de, toplamda sadece birkaç saat sürdü. Buna rağmen, böylesine kısa zaman dilimleri bile, ortaya çıkan ve yıkıcı teknolojilerin hasar vermek için ne denli hızlı, yoğun ateş gücüyle ve geniş çapta kullanıldığını göstermeye yetti.
Görüş ötesi platformlar, insansız hava araçları, füzeler ve dolaşan mühimmatlar gibi kabiliyetler, orduların personeli doğrudan çatışmaya sokmadan harekât yapmasını mümkün kılıyor. Ancak bu aynı zamanda nükleer güç sahibi iki düşman arasında bir çatışmanın neredeyse hiç zaman kaybetmeden tırmanmasına da olanak sağladı.
Ortaya çıkan askeri teknoloji her iki orduya yalnızca daha büyük etkinlik kazandırmakla kalmadı. Aynı zamanda Hindistan ve Pakistan’ın tehdit algılarını şekillendirdi, tırmanma dinamiklerini çarpıttı ve kırmızı çizgileri yeniden tanımladı. Tüm bunların ötesinde, iki ülke arasındaki herhangi bir krizin nasıl kontrolden çıkabileceği konusunda kapsamlı bir yeniden düşünmeyi zorunlu kılıyor.
Kaynak link: https://www.scmp.com