1. Enerji Arzı ve Fiyat Şokları: Avrupa için tehdit, Türkiye için fırsat olabilir mi?
İsrail-İran çatışması, petrol ve doğalgaz fiyatlarında artış beklentisini tetikledi. Hürmüz Boğazı gibi stratejik geçitlerin tehdit altında olması, enerji arzında büyük bir belirsizlik yaratıyor. Avrupa’nın Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmak için Ortadoğu enerji kaynaklarına yöneldiği bir dönemde bu kriz, enerji güvenliği açısından Avrupa ekonomilerini kırılgan hale getiriyor.
Türkiye açısından ise bu durum çelişkili. Bir yandan enerji ithalatı nedeniyle artan fiyatlar cari açığı büyütebilir ve enflasyonist baskıyı artırabilir. Öte yandan Türkiye’nin Azerbaycan doğalgazı, TANAP ve Doğu Akdeniz gibi alternatif enerji kanallarına sahip olması, Avrupa için yeni bir “enerji koridoru” rolünü öne çıkarabilir. Böylece Türkiye, bir transit ülke olarak stratejik önemini artırabilir.
2. Tedarik Zinciri ve Lojistik Maliyetler: Avrupa için durgunluk sinyali
Kızıldeniz ve Hürmüz Boğazı’ndaki tehditler, Avrupa’nın Çin ve Asya’dan ithalatında ciddi gecikmelere ve maliyet artışlarına neden oluyor. Lojistik darboğazlar özellikle Almanya, Hollanda gibi ihracata dayalı ekonomileri yavaşlatıyor. Bu da Avrupa’da durgunluk riskini yükseltiyor.
Türkiye ise Avrupa ile Asya arasında kara ve demiryolu ağları üzerinden bir alternatif olabilir. Çin’in “Kuşak ve Yol” projesi ile Bakü-Tiflis-Kars hattı bu bağlamda önem kazanıyor. Tedarik zinciri yeniden şekillenirken Türkiye’nin “köprü ülke” rolü güçlenebilir.
3. Finansal Dalgalanmalar ve Yatırımcı Güveni: Türkiye için çifte risk
Küresel piyasalarda artan jeopolitik riskler, yatırımcıları güvenli limanlara yönlendiriyor. Bu durum gelişmekte olan ülkelere yönelik portföy yatırımlarını azaltıyor. Türkiye gibi yüksek dış borç taşıyan ekonomilerde bu durum döviz kuru baskısına ve sermaye çıkışına neden olabilir. Aynı zamanda Merkez Bankası’nın sıkı para politikası üzerindeki baskıyı da artırır.
Ancak bu dönemde stratejik işbirlikleri ve yatırım çekme kabiliyeti olan ülkeler, jeopolitik risklere rağmen istikrar sunabilirse yatırım fırsatı olarak öne çıkabilir. Türkiye, savunma sanayi ve enerji lojistiği gibi stratejik alanlarda kendini güvenilir ortak olarak konumlandırabilirse, kriz ortamında dahi yatırım çekebilir.
4. Turizm, Havacılık ve Ulaşım: Sektörel şoklar kapıda
Ortadoğu’daki çatışmalar ve hava sahası kapanmaları, hem Avrupa hem de Türkiye için turizmde belirsizlik yaratıyor. Özellikle Avrupa’dan Ortadoğu’ya yönelen uçuşların iptali, İstanbul gibi aktarma merkezlerini etkileyebilir.
Buna karşın Türkiye’nin iç turizm potansiyeli ve Rusya, Orta Asya, Balkanlar gibi pazarlara yönelme stratejisi, turizmde toparlanmayı mümkün kılabilir. Ancak Ortadoğu ile doğrudan bağlantılı havayolları (örneğin THY’nin Tel Aviv, Tahran hatları) etkilenebilir.
5. Altın ve Güvenli Limanlara Yönelim: Merkez bankaları hazırlıkta
Dünya genelinde merkez bankaları altın rezervlerini artırırken Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası da benzer şekilde rezerv yönetiminde altına ağırlık vermekte. İsrail-İran gerilimi gibi belirsizlik dönemlerinde bu strateji kısa vadeli dalgalanmalara karşı kalkan olabilir.
Ancak altın fiyatlarındaki artış, dar gelirli vatandaşın yatırım araçlarına erişimini zorlaştırabilir, iç piyasada sosyal eşitsizliği derinleştirebilir.
Sonuç: Türkiye için zorluklar kadar jeoekonomik fırsatlar da içeriyor
İsrail-İran çatışması kısa vadede Türkiye ve Avrupa ekonomileri üzerinde enerji maliyetleri, tedarik zinciri ve yatırımcı güveni açısından ciddi baskılar oluşturacaktır. Ancak bu kriz, Türkiye için uzun vadeli yapısal fırsatlara da kapı aralayabilir:
-
Enerji koridoru olarak konumlanmak,
-
Alternatif tedarik rotası sunmak,
-
Jeopolitik stratejik ortaklıklar kurmak (örneğin Türk Devletleri Teşkilatı, Körfez ülkeleri),
-
Finansal sistemini daha dirençli hale getirmek.
Yeter ki Türkiye bu fırsatları değerlendirecek siyasi irade, ekonomik akıl ve diplomatik dengeyi sağlayabilsin.