Bu ülkede çok lider geldi geçti. Kimi vesayetin gölgesinde siyaset yaptı, kimi darbelerin izini silmeden adım atamadı. Kimi statükonun çocuğuydu, kimiyse o statükoyu yıkacak cesareti hiç bulamadı. Ama bir gerçek var: Bugün Türkiye’de sistemin kodlarını gerçekten değiştirme kapasitesine sahip tek lider Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ve bu, sadece AK Parti’nin gücünden ya da halk desteğinden kaynaklanmıyor; bu, devleti yeniden kurabilecek kadar tarihsel bir rol üstlenmiş olmaktan kaynaklanıyor.
Özellikle Kürt meselesine dair konuşacaksak, artık kuru muhalefet veya kolay sloganlar dönemi bitmiştir. Bugün meseleyi hakkıyla tartışmak isteyen herkesin önce şu gerçeği teslim etmesi gerekir: “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın liderliği, Kürt meselesinde hem bir açılım iradesi hem de bir devlet dönüşümünü eşzamanlı taşıma kapasitesine sahiptir.” Bu cümle artık sadece bir tespit değil, yeni dönemin stratejik gerçekliğidir.
Birçok Kürt, haklı olarak geçmişte yaşadığı acılar nedeniyle her devlete ve her iktidara mesafeli yaklaşır. Bu, anlaşılır bir refleks. Ancak tarihsel süreçleri iyi okuyanlar bilir: Her milletin kaderinde bazı kilit eşikler ve o eşiklerde ortaya çıkan karar verici figürler vardır. Erdoğan, Türkiye için böyle bir eşiğin aktörüdür. Kemalist vesayet rejimini sarsan, askeri bürokrasiyi dizginleyen, millî iradeyi merkeze taşıyan hamleler, yalnızca sistem için değil; Kürtler için de yeni fırsat pencereleri açmıştır.
2013’teki çözüm sürecini hatırlayalım. O masa; ne CHP’nin ne MHP’nin ne de herhangi bir “muhalefet bloğu”nun cesaret edebileceği bir masaydı. O cesaret yalnızca güce değil, niyete ve stratejiye dayanıyordu. Süreç akamete uğradı, evet. Hatalar yapıldı, provokasyonlar oldu, örgütsel sabotajlar yaşandı. Ama mesele o değil artık. Mesele şu: Bugün tekrar böyle bir masa kurulacaksa –ve kurulmalıdır– onu kurabilecek siyasi irade, hâlâ Erdoğan’dadır.
Kılıçdaroğlu’nun seçilmesi halinde HDP üzerinden İçişleri Bakanı yapılmak istenen isimleri hatırlayalım. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenlik sistemine kripto yapıların sızma tehlikesini en iyi Erdoğan sezdi, gereğini de yaptı. Aynı Erdoğan, bugün “terörsüz Türkiye” vizyonuyla yeni bir toplumsal uzlaşma çağrısı yapıyor. Bu çağrının satır aralarında Kürtlere açık bir mesaj var:
“Silahı değil siyaseti seçin, örgütsel vesayeti değil halk iradesini esas alın, Kürtsüz bir Türkiye hayali değil; Kürtlerle yeniden kurulan bir Türkiye hayaline omuz verin.” Bu noktada açık konuşmak gerekirse, ben bugün DEM Partisi’nin mevcut çizgisinin bu sürece hiçbir katkı sunabileceğine inanmıyorum. Tecrübesizler, ideolojik kumpaslara hapsolmuş durumdalar. Kendi içlerinde bağlayıcı anlaşmaları ve marjinal bagajları var; tutumları katı, dilleri kısır ve CHP’ye göbekten bağlı bir refleks içindeler. Bu siyasi tabloda, Selahattin Demirtaş gibi figürlerin derhal serbest bırakılması; hem sürecin selameti hem de derli toplu, meşru bir Kürt temsilinin yeniden inşası açısından elzemdir.
Erdoğan’ın liderliği, bu yeni anayasa arayışında da belirleyicidir. Artık bu topraklarda eski anayasalarla, darbelerin şekillendirdiği rejimle yürümenin imkânı kalmamıştır. Devlet kendi içinde yeni bir mutabakata hazırlanıyor. Bu mutabakatın öznesi olabilecek tek Kürt çizgisi, meşru, sivil, silahsız ve ahlaki temsile dayalı bir çizgidir. Bu çizgiye koltuk değneği olacak değil, kurucu ortak olacak bir lider gerekir. Erdoğan, bunu yapabilecek tek siyasi figürdür.
Bu destek kayıtsız şartsız bir bağlılık değil, tarihsel rolün farkına varan bir stratejik pozisyon alışıdır. Bugün Erdoğan’ı desteklemek; devleti yeniden kurarken Kürtlerin masada olması için mücadele etmektir. Bugün Erdoğan’ın liderliğini tanımak; Kürt meselesinin çözümüne dair elini taşın altına koyan tek iradeye hürmet etmektir. Bugün Erdoğan’ı yalnız bırakmamak; Kürtlerin geleceğini, CHP tipi eski devlet düzeninin tasallutuna terk etmemek demektir.
Ve şunu da açıkça ifade etmek isterim: Ben bu cümleleri kuru bir yağcılık için kurmuyorum. Gerçekten siyasetle ilgilenen herkes, Kürt meselesi söz konusu olduğunda diğer partilerin, diğer oluşumların, diğer liderlerin hiçbir şey söylemediğini kolayca fark edecektir. Erdoğan bir şey söylüyor, bir şey deniyor, bir şey yapıyor, bir şey vaat ediyor. En azından bu konuda bir irade gösterebiliyor ve bu cesarete sahip.
Zaman her şeyi yerli yerine koyar. Tarih, asıl kıymeti sonrasında yazar. Ama bugünden şunu söyleyebiliriz: Eğer bu millet bir gün gerçekten barışacaksa, eğer bu devlet bir gün yeniden kurulacaksa ve eğer bu topraklarda Türkler ve Kürtler ortak bir geleceği birlikte inşa edecekse, bu sürecin liderliğini tarihe yazacak olan kişi Recep Tayyip Erdoğan’dır.
Gerçek liderlik; hem açılımı hem dönüşümü aynı anda taşıyabilme maharetidir.
Bugün Kürt milletine düşen, bu dönüşümün ortağı olmaktır.
Kıyametlik meseleleri değil; kurucu fırsatları konuşma vaktidir.
Çünkü bu kez hayatın içinden bir ihtimal geçiyor.
Ve bu ihtimalin adı, cesaretle yazılmış bir gelecek olabilir.