PKK’nin silah bırakması, ne onların zaferi ne de süreci destekleyenlerin yenilgisi. Bu, öncelikle ölmemesi ve öldürmemesi gereken insanların hayata dönmesiyle ilgili bir meseledir. Ancak bu süreci eleştirenlerin pozisyonlarına bir bakmak gerekiyor. Bugüne kadar Kürtler için hiçbir sorumluluk almamış, taşın altına elini koymamış, uzaktan nutuk çekenlerin şimdi PKK’yi ve bu süreci, silah bıraktığı için itibarsızlaştırmaya çalışması; ironik, rahatsız edici ve hatta terbiyesizce bir tutumdan başka bir şey değildir.
Yıllardır kahvehanelerde oturanlar, televizyon başında maç izleyenler, iddia oynayanlar, paralarını beş yıldızlı otellere, kumar masalarına, Kıbrıs’taki gece kulüplerine harcayanlar, birdenbire “ihanet” edebiyatına sarılıyor. Bugüne kadar bu insanlar için ölüme gönderilen gençlerin geri dönüşüne sevinmek yerine, onları hâlâ eleştirmek hangi vicdana sığar?
Daha da önemlisi, bu eleştirileri yapanlar gerçekten Kürt milletinin geleceği için ne öneriyor? PKK silah bırakmasın mı? Silahlı insanlar dağlarda sonsuza kadar mı gezsin? Savaş bitmesin, ölüm devam mı etsin?
Bu noktada bir şeyi netleştirmek istiyorum: Benim dünya görüşüm, ideolojik bakış açım ve siyasi çizgim asla PKK ve onun destekçileriyle aynı değil. Ama onların silah bırakmasını destekliyorum. Çünkü en başta, bu onların iyiliğine, Kürt milletinin iyiliğine, herkesin iyiliğine bir adımdır.
Şimdi bu süreci eleştirenler, biraz kendilerine baksınlar. Bir ömür boyu ne ektiniz de şimdi biçmeye kalkıyorsunuz? Kürtlerin kaderini sadece dağlardaki savaşçılar mı belirlemeliydi? Asıl mesele, bundan sonra ne yapılacağıdır.
Ölümler biterken, yeni bir hayat başlamalı. Ve bu hayatın içinde, kahve köşelerinden ahkâm kesenlerin değil; çalışan, üreten, bilinçlenen bir Kürt toplumunun olması gerekiyor. Hadlerini bilmeyenler, önce bu gerçekleri görmek zorundadır.
BÖLGESEL DİNAMİKLER VE KÜRTLERİN GELECEĞİ
Rojava’daki süreç ise Türkiye özelinden tamamen bağımsız bir durumdur. Orada ne olacağına oradaki halk ve örgütlü yapılar karar verecektir. Bizim doğrudan müdahale etme şansımızın olmadığı, ABD, uluslararası güçler ve bölgesel dengelerin belirlediği bir süreçtir.
Ancak orada da barış, huzur ve adil bir hukuk düzeni inşa edilmelidir. Rojava’nın, Suriye’nin geri kalanıyla bir anlaşma ve siyasi çözüm sürecine girmesi – ki bence statü geliştirmesi – oradaki insanların lehine olacaktır. Çatışmaların ve dış müdahalelerin ötesinde, kalıcı bir barış ve sistem inşa edilmelidir.
Fakat şu açık: Türkiye’de artık Kürtler adına terör faaliyeti yürütmenin hiçbir anlamı ve mantığı kalmamıştır. Bütün Kürt siyasi liderleri, önderleri, iş insanları ve özellikle büyük sermaye sahipleri, artık bu ikiyüzlülüğü bırakmalıdır.
Kürt milletinin nasıl yeniden toparlanıp hayata katkı sunan, ekonomik ve siyasi anlamda güçlü bir toplum hâline gelebileceğini düşünmek zorundalar. Bu sorumluluktan kaçmak büyük bir vebaldir ve açıkça bir rezilliktir. Artık şikâyet değil, sorumluluk alma zamanıdır.
Not: Öcalan ve Demirtaş gibileri hapiste! Serbest kalırlarsa eleştirilerimiz “ok” değil, mızrak gibi olacaktır!