Geçtiğimiz hafta Türkiye ile Birleşik Krallık arasında imzalanan savunma iş birliği anlaşması, iki ülkenin stratejik çıkarlarının giderek daha fazla örtüşmesiyle birlikte Ankara ve Londra’nın birbirine yakınlaştığını gösteren son adım niteliğinde.
Türkiye-Birleşik Krallık Savunma Sanayii İş Birliği Konseyi Tüzüğü, iki ülke tarafından resmen imzalanarak savunma alanındaki iş birliğini resmileştirmiş ve kurumsallaştırmış oldu. Bu anlaşma, Ankara ile Londra arasında stratejik iş birliğinde yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. NATO müttefiki olan iki ülke, “değişen küresel güvenlik ortamı” ve “ortak tehditler” gerekçesiyle savunma alanındaki ilişkilerini derinleştirmenin önemine vurgu yaptı.
2023 yılında, Türkiye ve Birleşik Krallık savunma bakanları, ortak tatbikatlar ve güvenlik iş birliğini güçlendirmeyi içeren bir niyet beyanı imzalamıştı. İki ülke arasındaki derinleşen savunma ilişkilerinin bir diğer somut göstergesi ise, yaklaşık 10 milyar dolar değerinde olduğu bildirilen Eurofighter Typhoon savaş uçaklarının Türkiye’ye satışı için yürütülen müzakerelerdir.
Geçtiğimiz yaz Keir Starmer başbakanlık koltuğuna oturduğunda, özellikle İşçi Partisi iktidarının başlamasıyla birlikte Türkiye-Birleşik Krallık ilişkilerinin son on yılda kazandığı ivmeyi kaybedebileceği yönünde endişeler vardı. Ancak bu endişelerin aksine, Starmer Türkiye’nin liderliğiyle iyi bir ilişki geliştirdi. Hatta Türkiye’nin en büyük muhalefet partisinin lideri, Starmer’ı Suriye gibi bölgesel güvenlik meselelerine odaklanırken Türkiye’deki iç siyasi sorunları görmezden gelmekle eleştirdi. Starmer, göreve geldiğinden bu yana Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile telefon görüşmeleri gerçekleştirdi ve Bakü’deki COP29 ile Washington’daki NATO Zirvesi gibi uluslararası forumların oturum aralarında yüz yüze görüşmeler yaptı.
Bu durum, Londra’nın dış politikasında daha pragmatik bir yaklaşıma yöneldiğini ve Türkiye’nin Ortadoğu’daki artan öneminin farkına vardığını gösteriyor. İşçi Partisi hükümeti içinde Ankara konusunda farklı görüşler bulunsa da, Suriye, Gazze ve Ukrayna gibi bölgesel kriz alanları Birleşik Krallık’ı Türkiye ile iş birliğini önceliklendirmeye itmiş durumda. Ayrıca, Birleşik Krallık, 2020’deki Dağlık Karabağ savaşında Türkiye’nin Azerbaycan’a verdiği desteğe dair kamuya açık herhangi bir açıklama yapmaktan kaçınarak, hem Ankara hem de Bakü ile güçlü ilişkileri sürdürme isteğini ortaya koydu.
Birleşik Krallık, geçmişte Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğini desteklemişti; ancak kendi AB’den çıkışı (Brexit), Ankara ile ilişkilerini kökten dönüştürdü. Brexit, birçok açıdan, Türkiye ile savunma ve ekonomik bağları güçlendirmek için bir fırsat penceresi açtı. Bu süreçte serbest ticaret anlaşması görüşmelerinin yeniden canlandırılması da gündeme geldi.
Türkiye bugün Birleşik Krallık’ı savunma dışındaki birçok alanda da değerli bir ortak olarak görüyor; bunların başında yatırım, göç politikası ve ticaret geliyor. İki ülke arasındaki önemli ortak zeminlerden biri de yasa dışı göç meselesi. Özellikle Brexit sonrası Birleşik Krallık’ın daha katı göç politikaları çerçevesinde bu konu ön plana çıkıyor. Hatta bazı analistler, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkma kararında Türkiye’nin olası üyeliğine yönelik kaygıların da rol oynadığını, bu üyeliğin çatışma bölgelerinden Avrupa’ya artan mülteci akınlarını tetikleyebileceği endişesini taşıdığını öne sürüyor.
Sonuç olarak, hem Türkiye hem de Birleşik Krallık, AB’nin zayıflaması, derinleşen mülteci krizi ve artan Rus tehdidi gibi benzer zorluklarla karşı karşıya. Her iki ülke de Rusya’nın Suriye ve Ukrayna’daki eylemlerine karşı çıkıyor. Ancak Ankara, Moskova ile ilişkilerinde dikkatli bir denge politikası izliyor ve bazı konulardaki iş birliklerini ayrı tutmayı başarıyor. Bu duruma örnek olarak Türkiye’nin Rus yapımı S-400 hava savunma sistemini satın alması gösterilebilir. Bu hamle, savunma alanında Ankara’nın NATO müttefikleriyle değil de Rusya ile yakınlaşmasını tercih etmeyen Londra’da endişe yaratmıştı.
Amerika faktörü de göz ardı edilemez. NATO, son yıllarda Amerika’nın odak noktasını Avrupa’dan Pasifik’e kaydırması, Washington’un Rusya’ya yönelik yaklaşımı ve ittifak üyelerinin zayıflayan askeri kapasitesi nedeniyle ciddi zorluklarla karşı karşıya. Bu nedenle Birleşik Krallık, Türkiye ile derinleşen ilişkilerinin merkezine savunma iş birliğini yerleştirmiş durumda.
Bunun yanı sıra, Türkiye’nin Ortadoğu’da artan rolü — ki bu bölge Birleşik Krallık’ın stratejik çıkarlarının yoğunlaştığı bir coğrafyadır — ilişkilerin güçlenmesinin bir diğer temel dinamiğidir. Türkiye ve Birleşik Krallık’ın benzer endişeleri paylaştığı en acil meselelerden biri ise Gazze’de süregelen savaştır. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy, geçtiğimiz günlerde ilk kez, İngiltere’nin Fransa ve Suudi Arabistan’la birlikte bir Filistin devletinin tanınması konusunda çalıştığını ve bu konunun Haziran ayında yapılacak kritik bir BM toplantısı öncesinde gündemde olduğunu açıkladı. Ayrıca, geçtiğimiz ay İngiltere ile Filistin Yönetimi arasında stratejik iş birliğini içeren bir mutabakat zaptı imzalandı. Bu belge, Gazze’nin geleceğiyle ilgili Arap ve Filistinli inisiyatiflerle uyumlu ortak planlamaları da kapsıyor.
Bölgesel güçlerle yakınlaşma stratejisinin bir parçası olarak, İngiltere Savunma Bakanı John Healey geçtiğimiz Kasım ayında hem Suudi Arabistan’a hem de Türkiye’ye ziyaretlerde bulundu. Görüşmelerde bölgesel güvenlik ve savunma iş birliğinin derinleştirilmesi ele alındı. Türkiye ve Suudi Arabistan gibi aktörlerle bağların güçlendirilmesi, İngiltere’nin Ortadoğu’daki nüfuzunu koruması veya yeniden tesis etmesi için önemli bir fırsat sunuyor.
Suriye de bu ortak çıkar alanlarından biri. Mart ayında üst düzey Türk ve İngiliz diplomatlar arasında yapılan görüşmelerde, özellikle Suriye’ye yönelik mali akışın yeniden başlatılmasına odaklanılarak, yaptırımların koşulsuz olarak kaldırılması konusu gündeme geldi.
Sonuç olarak, Ankara ile Londra arasındaki yakınlaşma her iki taraf için de kazan-kazan mantığına dayanıyor; çünkü iki ülkenin ulusal çıkarları, siyasi farklılıklarının önüne geçiyor. Türkiye açısından Birleşik Krallık, Avrupa Birliği’nin siyasi koşullarına bağlı olmayan bir NATO müttefikiyle iş birliği yapma olanağı sunuyor. İngiltere içinse Türkiye, bölgedeki ekonomik ve siyasi hedeflerine ulaşmak için kritik bir geçit görevi görüyor.
Kaynak link: arabnews.com