Orta Doğu yeniden bir dönüm noktasında. İsrail’in 13 Haziran’da İran’a düzenlediği geniş kapsamlı saldırılar, artık sadece füze alışverişinden ibaret olmayan bir savaşın fitilini ateşledi. Saldırılar, nükleer tesislerin çok ötesine geçti; enerji altyapısı, elektronik üretim tesisleri, camileri yöneten ofisler ve hatta sivil alanlar hedef alındı. Bu tablo, soruyu daha yüksek sesle sormamıza neden oluyor: İsrail, gerçekten İran’da rejim değişikliği mi hedefliyor?
Hedef Sadece Nükleer Program mı, Yoksa Rejim mi?
İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklamaları açık: “Tahran semalarındaki pilotlarımız Ayetullah rejimine hayal bile edemeyecekleri darbeler indirecek.” Bu cümle, saldırıların rejimin ideolojik omurgasını hedef aldığını gösteriyor. Üstelik operasyonlar sırasında Devrim Muhafızları’nın üst düzey isimlerinin öldürülmesi, sadece askeri değil, psikolojik bir yıkım oluşturmayı amaçlıyor.
Bazı analistler hâlâ nükleer programın durdurulmasının birincil hedef olduğunu savunsa da, saldırıların çeşitliliği ve derinliği bunu aşan bir stratejiye işaret ediyor. Eski ABD Dışişleri yetkilisi Richard Nephew’un ifadesiyle bu operasyon, doğrudan rejimi zayıflatmayı hedefliyor.
Hamaney’in Liderliği Tarihî Sınavda
1989’dan bu yana İran’ın en yüksek otoritesi olan Ayetullah Ali Hamaney, şu anda belki de görevdeki en kırılgan dönemini yaşıyor. Yıllarca uyguladığı otoriter yönetim, dış politikada “direniş ekseni” stratejisi ve nükleer programdaki belirsizlik, içeride ciddi huzursuzluklar yarattı. Özellikle ekonomik krizler ve protesto dalgaları rejimi sarstı.
Şimdi Hamaney’in liderliği hem içeriden hem dışarıdan sınanıyor. Üstelik rejim içinde çözülmeye dair işaretler de var. Netanyahu’nun “İran’daki liderler çantalarını toplamış durumda” ifadesi, bu çözülmenin fark edildiğine işaret ediyor.
Rejim Değişirse Ne Olur?
İran gibi 90 milyonluk, çok etnikli ve ideolojik bir devletin rejim değişikliği yaşaması yalnızca Tahran’ı değil, bütün bölgeyi sarsar:
-
Irak ve Suriye’deki İran etkisi sona erebilir, Şii ekseni çöker.
-
Lübnan’daki Hizbullah ve Yemen’deki Husiler yalnızlaşır.
-
Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri yeni bir güvenlik boşluğuna sürüklenir.
-
Türkiye’nin önemi artar, ama sınır güvenliği açısından baskı altına girer.
-
Çin ve Rusya, Batı’ya karşı dengelerini kaybeder.
Ancak İran’da organize bir muhalefet yapısı yok. Rejim yıkılırsa, yerine ne geleceği belli değil. Etnik ve mezhepsel çatışmalar kaçınılmaz olabilir. Kısacası, rejim değişikliği bir çözüm değil; büyük bir kaosun başlangıcı da olabilir.
İsrail Yıkılabilir mi? Demir Kubbe Çökerse Ne Olur?
İran’ın misillemeleri sürüyor. Onlarca füze ve İHA İsrail topraklarına ulaştı. Bazı bölgelerde Demir Kubbe sistemi yetersiz kaldı. Peki bu sistem tamamen çökse, İsrail neyle karşı karşıya kalır?
-
Sivil kayıplar artar, halk panikler.
-
Hükümete olan güven sarsılır.
-
ABD’nin pasif kalması, İsrail’de “yalnız bırakıldık” duygusunu güçlendirir.
-
İsrail, nükleer caydırıcılığı masaya sürerek tırmanmayı artırabilir.
Ama “İsrail devleti yıkılır mı” sorusunun cevabı net: Hayır. Askerî olarak yıkılması neredeyse imkânsızdır. Ancak içeriden siyasi çözülmeler, rejim değişikliği veya uluslararası izolasyon mümkün olabilir.
Amerika Ne Yapıyor? Trump’ın Tuzak Siyaseti
Asıl büyük strateji ABD’nin yeni oyun planında gizli. Trump döneminde, İran’la Umman üzerinden yürütülen gizli diplomatik temaslar, İran’ı rehavete soktu. İsrail’in saldırmayacağı yönündeki sözlü garantiler, Tahran’ın hazırlıksız yakalanmasına neden oldu. Bu da saldırıların sadece İran’a değil, aynı zamanda İsrail’e de bir tuzak olabileceği iddialarını gündeme taşıdı.
Trump, hem İran’ı hem İsrail’i yıpratıp, “çözümün tek adresi benim” diyerek arabuluculuk kozunu oynamaya hazırlanıyor olabilir. Bu strateji, İsrail’i zayıflatarak yeniden hizaya getirme, İran’ı ise içten çökertme planının bir parçası olabilir.
Sonuç: Figüran Kim, Başrol Kim?
Bu çatışma artık sadece İran ile İsrail arasında değil. Sahada dökülen kan, küresel masa başında yapılan hesapların bir sonucu. Ve bu oyunda kim figüran, kim başrol; henüz net değil.
İran rejimi çökebilir, ama bu mutlak bir zafer değil, bir kaosun başlangıcı olabilir. İsrail yıpranabilir, ama bu devletin sonu değil, belki Netanyahu’nun sonu olur. Amerika ise sessizce izlediği bu oyunun sonunda hem arabulucu hem galip olma planını sürdürüyor.
Ve en acı gerçek şu: Bu hesapların bedelini halklar ödüyor.