Günümüzde ülkemizde süregelen çatışmalar ve siyasi gerilimler, Barışa ulaşmanın ne denli zorlu olduğunu bizlere hatırlatıyor. Terör eylemlerine son verilmesi çağrısının yankıları, ancak kapsamlı ve tüm kesimleri içine alan bir diyalogla mümkün olabilir. Bu bağlamda, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, terörün lağvedilmesi yönünde attığı adımın, zorlu süreçlere rağmen barış ve uzlaşı umudunu yeşerttiğini söylemek yanlış olmaz.
PKK’nın lideri Abdullah Öcalan, aylardır beklenen çağrıyı yaparak, örgütün kendini feshetmesi ve tüm grupların silah bırakması gerektiğini açıkladı. Öcalan’ın bu çağrısı, sadece terörün son bulması değil; aynı zamanda devlet, toplum ve tüm siyasi aktörlerin yeniden yapılanarak demokratik bir çerçevede buluşmasının gerekliliğini de gözler önüne seriyor. Özellikle Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de TBMM Grubu Toplantısı’nda Öcalan’a hitaben “Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” demesi, umut ışığı olarak değerlendirilebilecek sözlerdi. Bu umut, DEM Parti heyetinin İmralı ziyareti ve sonrasında Taksim’de yapılan çağrı okumasıyla taçlandı.
Öcalan, üç sayfalık metninde, terörün tarihi, ideolojik arka planı ve Kürt-Türk ilişkilerinin bin yıllık geçmişi üzerinden günümüze uzanan derin bir perspektif sunuyor. Metinde, 20. asrın yoğun şiddet yüzyılı olarak tanımlanan dönem ve bu yüzyılın içinde reel-sosyalizmin izleri, terör örgütlerinin oluşumuna zemin hazırlayan faktörler olarak vurgulanıyor. Aynı zamanda, Kürt ve Türk toplumlarının ortak tarihine, kardeşlik ve iş birliği ruhuna dikkat çekilmesi, milli ve demokratik bir uzlaşının gerekliliğine işaret ediyor.
Öcalan’ın çağrısında, “Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir” ifadesi, ülkemizin geleceğine dair umut dolu bir vizyon sunuyor. Demokratik siyaset kanallarının kapatılmasının, radikal ve aşırı milliyetçi yaklaşımların terörün tohumunu attığı gerçeği, bu çağrıyla birlikte yeniden gündeme taşınıyor. Silah bırakmanın, sadece askeri bir hamle değil; aynı zamanda toplumsal ve siyasi yapının yeniden inşası için elzem olduğu vurgulanıyor.
Bu süreçte, Sırrı Süreyya Önder’in “Anadolu türküsündeki gibi halimiz, taş olsaydım erirdim, toprak oldum dayandım…” şeklindeki ifadeleri, yaşanan acıların ve zorlukların altını çizerken, aynı zamanda yeni bir baharın umutlarını da yansıtıyor. İmralı’da gerçekleşen görüşmelerin ardından, barışa ve demokratik uzlaşıya duyulan ihtiyaç, tüm siyasi partilerin ve toplum kesimlerinin ortak iradesiyle inşa edilebilir.
Sonuç olarak, terörün sona erdirilmesi ve PKK’nın kendini feshetmesi çağrısı, sadece bir terörle mücadele değil; aynı zamanda çağdaş, demokratik ve kardeşçe bir toplum yapısının inşası için atılmış cesur bir adımdır. Siyasi aktörlerin, geçmişin acı tecrübelerinden ders çıkararak ortak yaşam kültürünü yeniden inşa etmeleri, ülkemizin geleceği için en büyük teminat olacaktır.
Barışın ve demokratik uzlaşının hüküm sürdüğü bir gelecek umuduyla, tüm kesimlere çağrımız; silahlar bırakılmalı, diyalog kapıları aralanmalı ve tarihsel yaralar birlikte sarılmalıdır.