Donald Trump’ın Avrupa Birliği ürünlerine %25 gümrük vergisi uygulama kararı, küresel Ticaret Savaşlarını alevlendirerek transatlantik ilişkilerde hem ekonomik hem de siyasi boyutlarda ciddi sonuçlara yol açmıştır. Farklı dillerdeki güvenilir kaynaklar (İngilizce, Almanca, Fransızca) bu gelişmeyi çeşitli açılardan değerlendirmiştir. Aşağıda, küresel ticaret savaşlarına etkileri, Avrupa’nın tepkileri, etkilenen sektörler, ekonomik sonuçlar, AB-ABD ilişkilerine yansımaları ve uzman görüşleri derli toplu ve karşılaştırmalı biçimde sunulmaktadır.
Küresel Ticaret Savaşlarına Etkisi
Trump’ın AB menşeli ürünlere %25 ek vergi getirmesi, mevcut küresel ticaret gerilimlerini daha da tırmandıran bir adım olarak değerlendirilmektedir. 2018’de Çin’e karşı uygulamaya konulan tarifelerle alevlenen ticaret savaşları, AB’nin de hedef alınmasıyla transatlantik cepheye yayılmıştır. Bruegel düşünce kuruluşundan uzmanlar, 2018’in ilk yarısında ABD’nin önce Çin’e, ardından AB’ye uyguladığı gümrük vergilerinin “küresel ölçekte ikili bir ticaret savaşının başlangıcı” olduğunu ve bunun küresel ekonomiye ile çok taraflı ticaret düzenine ciddi tehdit oluşturduğunu belirtmektedir. Karşılıklı tarifelerin artması, tedarik zincirlerinde aksamalara yol açmakta, şirketlerin küresel faaliyet kabiliyetini zedelemekte ve nihayetinde dünya ticaret hacminin daralmasına neden olmaktadır.
Örneğin, AB ve ABD arasındaki tam ölçekli bir ticaret savaşının en kötü senaryosu, her iki tarafın da büyük ekonomik kayıplar vermesi anlamına gelmektedir. Yapılan teorik çalışmalar, tek taraflı tarifelerin kısa vadede bir tarafa avantaj sağlayabileceğini; ancak karşılıklı yaptırımların sonucunda ticaretin çökmesiyle her iki tarafın da ciddi zarar göreceğini ortaya koymaktadır.
Nitekim, “ticaret savaşlarının kazananı olmaz” söylemi, farklı kaynaklar tarafından ortak bir görüş olarak dile getirilmektedir. Fransız Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire’nin uyarısı bu noktada dikkat çekicidir: “ABD ile dünya arasında bir ticaret savaşı yalnızca kaybedenler yaratır” diyerek Trump’ın hamlesine tepki göstermiştir. Benzer şekilde, AB yetkilileri de gümrük vergilerinin “iş dünyası için olumsuz, tüketiciler için daha da kötü ve küresel ticaret sistemi için zararlı” olduğunu vurgulayarak, çok taraflı serbest ticaret düzeninin bozulmasından duydukları endişeyi ifade etmişlerdir. Sonuç olarak, Trump’ın %25’lik tarife hamlesi, Çin cephesinde devam eden ticaret savaşlarını transatlantik boyuta taşıyarak küresel ticarette belirsizlik ve korumacılık dalgasını daha da artırmıştır.
Avrupa Birliği ve Üye Ülkelerin Tepkileri
Trump’ın AB’ye yönelik tarifeleri, Avrupalı liderler ve kurumlar tarafından sert bir tepkiyle karşılandı. Avrupa Komisyonu, kararın duyurulmasının hemen ardından “karşılık vermekte tereddüt etmeyeceklerini” ifade ederek eşdeğer misillemeler hazırlığında olduklarını sinyal vermiştir. Nitekim, AB, Trump’ın 2018’de uyguladığı çelik (%25) ve alüminyum (%10) tarifelerine üç hafta içinde orantılı misilleme önlemleri almış; 22 Haziran 2018’de motosiklet, kot pantolon, viski gibi sembolik Amerikan ürünlerine %25 vergi getirerek 2,8 milyar avroluk ABD ihracatını hedeflemiştir. Bu adım, hem ekonomik dengeyi sağlama hem de siyasi mesaj verme amacı taşımaktadır. Ayrıca Brüksel, ABD’nin tek taraflı hamlesini Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) taşıyarak hukuki itirazda bulunmuş ve DTÖ kuralları çerçevesinde üç yıl sonrasında devreye sokulmak üzere ilave önlem listeleri hazırlamıştır. Böylece AB, Trump yönetiminin hamlelerine hem hukuki zeminde (DTÖ nezdinde) hem de sahada misilleme tarifeleriyle yanıt vereceğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
Üye ülkeler bazında da sert söylemler ve diplomatik girişimler gözlemlendi. Fransa, Trump’ın kararını “üzücü ve haksız” olarak nitelendirip ulusal sanayinin olumsuz etkileneceğini belirtmiştir. Fransız Bakan Le Maire, ABD’nin çelik ve alüminyum tarifesi kararının Avrupa’daki çelik fabrikalarının faaliyetlerini olumsuz yönde etkileyeceğini ifade ederek AB çapında koordinasyon için adım atmıştır. Almanya’da ise özellikle otomotiv sektörü hedef alındığı için endişeler büyüktü. Dönemin Şansölyesi Angela Merkel, olası bir ticaret savaşını önleme gayretiyle Trump ile doğrudan temas kurmuş; Mart 2018’de Trump’ı telefonla arayarak gümrük vergisi krizine diplomatik bir çözüm arayışında bulunmuştur.
Almanya Ekonomi Bakanı da ABD tarifelerinin “uluslararası ticaret kurallarına aykırı” olduğunu belirterek AB düzeyinde ortak bir tepki çağrısında bulunmuştur. Öte yandan, AB içindeki birlik vurgulanmış; üye ülkeler, bölünmeden ortak hareket ederek ABD’ye karşı tek ses olmalarının önemine dikkat çekmiştir. Örneğin, İtalya ve İspanya gibi ülkeler, doğrudan daha az etkilenmelerine rağmen prensipte dayanışma göstererek misilleme listesine katılmıştır. Sonuç olarak, Trump’ın hamlesine karşı AB tarafı, hem misilleme hem de müzakere kartlarını aynı anda masaya koyan kararlı bir diplomatik ve ekonomik cephe oluşturmuştur. Fransız basını, AB yetkililerinin “Amerikalılar tarifeleri uygularsa aynı şekilde karşılık vereceğiz” şeklindeki kararlılığını aktarmıştır. Bu tepkiler, AB’nin kendi pazarını ve küresel ticaret düzenini koruma konusundaki kararlılığını gözler önüne sermektedir.
Etkilenen Sektörler ve Ekonomik Sonuçlar
Trump’ın %25’lik ek gümrük vergisi tehdidi ve uygulamaları en çok otomotiv sektöründe hissedilmiştir. ABD, özellikle Avrupa’nın ihracat lokomotifi olan otomobilleri hedef aldığı için, olası tarifelerin yürürlüğe girmesi halinde Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya orantısız bir şekilde zarar görecektir. Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün simülasyonlarına göre, %25’lik ek vergi uygulaması, AB’nin ABD’ye yaptığı ihracatta ilk yıldan itibaren ortalama %15-17 oranında bir düşüşe yol açacak; Almanya’nın ABD’ye ihracatı ise %20’ye varan oranda azalacaktır. Bu durum, Almanya’nın toplam ihracatında %1,5’lik bir kayıp anlamına gelirken, özellikle Alman otomotiv endüstrisinin üretiminin yaklaşık %4 oranında daralabileceği öngörülmektedir.
Alman ekonomistler, ek tarifelerin on binlerce istihdamı riske atacağını hesaplamaktadır. Örneğin, Köln merkezli Alman Ekonomi Enstitüsü (IW), olası bir ticaret savaşı senaryosunda Almanya’da dört yıl içerisinde 150.000’e kadar istihdam kaybı yaşanabileceğini belirtmiştir. Dolayısıyla Avrupa’da otomotivden makineye, çelikten kimyaya pek çok sanayi kolu, bu gümrük duvarlarının etkisinden zarar görme riskindedir.
Çelik ve alüminyum sektörleri de Trump’ın tarifelerinden doğrudan etkilenmiştir. 2018’de uygulanan %25 çelik ve %10 alüminyum tarifeleri, Avrupalı çelik üreticilerini önemli bir pazardan mahrum bırakmıştır. Fransız hükümeti, bu vergilerin çelik fiyatlarını artırarak Avrupa’daki çelik imalatçılarını zor durumda bırakacağını açıklamıştır. AB’li çelik üreticileri, iç pazarda arz fazlası ve düşen fiyatlarla mücadele ederken; ABD’li çelik kullanıcıları (otomotiv, beyaz eşya vb. sektörler) daha yüksek hammadde maliyetleriyle karşı karşıya kalmıştır. Yani, bir sektöre koruma sağlanırken, onu girdi olarak kullanan diğer sektörler zarar görmüştür.
Tarım ve gıda ürünleri de dolaylı olarak etkilenmiştir. Trump’ın AB’ye yönelik tarife hamlesi, özellikle AB’nin misillemeleriyle Amerikan tarım ve gıda sektöründe yankı bulmuştur. AB’nin misilleme listesinde yer alan Amerikan viskisi (bourbon) bunun çarpıcı bir örneğidir. ABD’nin çelik vergilerine yanıt olarak AB’nin koyduğu %25’lik ek vergi, Amerikan viski ihracatını AB pazarında %20 oranında düşürmüştür (2018’de 552 milyon dolar olan ihracat, 2021’de yaklaşık 440 milyon dolara gerilemiştir).
Benzer şekilde, ABD’den ithal edilen soyafasulyesi ve diğer tarım ürünleri de AB’nin potansiyel hedefleri arasında yer almıştır. Öte yandan, Trump’ın tarifeleri, AB’nin gıda ihracatçılarını da endişelendirmiştir; zira ABD, Avrupa’nın peynir, şarap, zeytinyağı gibi ürünlerine de misilleme amaçlı vergi getirmeyi gündeme almıştı. Nitekim 2019’da ABD, DTÖ’nün Airbus davasındaki kararının ardından Avrupa’dan şarap, peynir gibi ürünlere %25 vergi uygulamaya başlamış; bu durum, özellikle Fransa, İtalya ve İspanya gibi ülkelerin gıda-içecek ihracatçılarına olumsuz yansımıştır.
Tüketiciler ve fiyatlar cephesinde de önemli sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ek gümrük vergileri, ithal ürünlerin fiyatlarını yükselttiğinden hem ABD’de hem de Avrupa’da tüketicilerin cebine yansımıştır. Özellikle ABD’li tüketiciler, Avrupa’dan gelen otomobiller, yiyecek-içecekler veya sanayi ürünleri için daha fazla ödeme yapmak durumunda kalabilir. Kiel Enstitüsü, ABD’de tüketici fiyatlarının %1,5’e kadar artabileceğini ve bunun genel enflasyonu körükleyebileceğini öngörmektedir. Çünkü tarife yalnızca nihai malları değil, üretimde kullanılan ara malları da pahalılaştırarak ABD’li imalatçıların maliyetlerini artırmaktadır.
Bu durum, Amerikan iç pazarında rekabetçiliğin azalmasına ve üretici firmaların kar marjlarının düşmesine yol açabilir. Örneğin, ithal Avrupa otomobil parçalarının pahalanması, ABD’de üretilen araçların maliyetlerini yükselterek fiyatların artmasına ve dolayısıyla satışların olumsuz etkilenmesine neden olacaktır. Sonuç olarak, Trump’ın tarifeleri, AB tarafında belirli ihracat sektörlerinde kayıplara yol açarken, ABD’de de hem endüstriye hem tüketicilere ek maliyet yükleyen zincirleme ekonomik etkilere neden olmuştur. Global piyasalarda belirsizlik artmış, yatırımlar ertelenmiş ve borsalarda dalgalanmalar gözlemlenmiştir.
AB-ABD İlişkilerine Etkisi
Transatlantik ilişkiler, Trump dönemindeki bu gergin ticaret gündeminden derin izler taşıdı. ABD ile AB arasındaki uzun süredir kurulmuş ittifak, ticari çatışmalar nedeniyle sarsılmış ve Avrupa, en yakın müttefiki olan ABD’nin böylesine agresif bir tutumunu “kurulu ittifaka yönelik bir tehdit” olarak değerlendirmiştir. İkili ilişkilerde güven zedelendi; Avrupa liderleri, ABD’nin güvenilir bir ortak olup olmadığını sorgulamaya başlamış, özellikle Trump’ın ticareti ulusal güvenlik söylemiyle ilişkilendirerek müttefiklerine tarifeler dayatması, NATO ve diğer işbirliği alanlarındaki dayanışma ruhunu olumsuz etkilemiştir. Örneğin, Trump’ın AB’yi “ABD’yi sömürmek için kurulmuş” bir blok olarak niteleyen açıklamaları, ticaret açığı konusunu siyasi platformlara taşımış ve müttefikler arasındaki siyasi güveni aşındırarak kamusal algıda karşı tarafı suçlayıcı söylemleri körüklemiştir.
Bunun sonucunda AB, ABD’ye stratejik bağımlılığı azaltma yönünde adımlar atmaya başlamıştır. Bruegel uzmanları, Trump yönetiminin hamlelerinin Avrupa’ya, küresel kural bazlı ticaret sistemini korumak için daha aktif rol alma sorumluluğu yüklediğini belirtmektedir. Gerçekten de AB, bir yandan misillemelerle çıkarlarını korurken diğer yandan DTÖ’yü ayakta tutma ve reforme etme çabalarına liderlik etmiştir.
Ayrıca, yeni ticaret ortaklıkları geliştirmeye hız verildi; örneğin, 2018’de Japonya ile imzalanan büyük serbest ticaret anlaşması (JEFTA) ve 2019’da Mercosur anlaşmasının siyasi olarak sonuçlandırılması gibi adımlar, ABD ile gerginleşen ticaret ilişkilerinin etkisini azaltma stratejisinin bir parçası olarak görülebilir. “stratejik otonomi” kavramı, AB söyleminde giderek daha fazla yer bulmaya başlamış; yani Avrupa’nın kritik sektörlerde (teknoloji, enerji, savunma ve ticaret alanında) ABD’ye olan aşırı bağımlılığını gözden geçirmesi gerektiği düşüncesi güç kazanmıştır. Transatlantik ilişkiler tamamen kopmasa da, ticaret savaşlarının yarattığı gerilim, ABD-AB ilişkilerinde kalıcı izler bırakmıştır. Uzman Julian Hinz’in de belirttiği gibi, bu tarifeler “transatlantik ekonomik ilişkileri zedelemenin yanı sıra ABD’li tüketici ve üreticilere de maliyet bindirerek aslında her iki tarafa zarar verir.” Dolayısıyla, Trump dönemindeki ticaret politikaları, müttefikler arasında bile ekonomik çıkar çatışmalarının siyasi güvensizliğe dönüşebileceğini açıkça göstermiştir.
Öte yandan, diplomatik diyalog kanalları tamamen kapanmamıştır. 2018 Temmuz ayında AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, Washington’da Trump ile görüşerek otomotiv tarifelerinin askıya alınması ve karşılıklı müzakere için zemin aramış, bu görüşmenin ardından bir süreliğine tansiyon düşse de (örneğin “sıfır gümrük” hedefli sınırlı bir AB-ABD ticaret anlaşması görüşmeleri başlamış) somut uzun vadeli bir çözüm sağlanamamıştır. Trump’ın görev süresi sonunda tarifelerin bir kısmı (özellikle çelik ve alüminyum) hâlâ yürürlükte kalmış; AB-ABD arasında tam anlamıyla bir güven tazelenmesi ancak Trump sonrası dönemde mümkün olabilmiştir. Sonuç itibariyle, Trump’ın gümrük vergisi hamlesi, Atlantik ötesi ilişkilerde tamir ihtiyacı doğuran bir stres testi işlevi görmüş; taraflar arasındaki ekonomik çıkar ayrılıklarının siyasi ilişkilere doğrudan etki edebileceğini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.
Uzman Görüşleri ve Analizler
Ekonomi çevreleri ve uzmanlar, Trump’ın %25’lik gümrük vergisi adımını genel olarak olumsuz değerlendiriyor. Hem akademik kurumların modellemeleri hem de düşünce kuruluşlarının raporları, bu tür tarifelerin uygulayan ülkeye olduğu kadar hedef ülkeye de zarar vereceği konusunda hemfikir. Örneğin, Kiel Enstitüsü’nün kapsamlı simülasyonuna göre böyle bir tarife, AB ekonomisini ilk yılda %0,4 oranında küçültürken, ABD ekonomisini %0,17 oranında daraltacaktır. Enstitü, AB’nin misilleme uygulaması halinde ABD’deki zararın iki katına çıkabileceğini ve AB’nin maliyetinin de biraz daha artacağını öngörmektedir.
Uzman Julian Hinz, bu tarz tarifelerin ABD’de üretim girdilerini pahalılaştırarak enflasyonu körükleyeceğini ve rekabet gücünü aşındıracağını ifade ediyor. “Bu tarifeler, transatlantik ekonomik ilişkileri zedelemenin yanı sıra Amerikan iş dünyasını ve tüketicisini de zorlayacaktır” şeklindeki değerlendirmesi, bu politikaların ters tepebileceğine işaret ediyor. Benzer şekilde, Oxford Economics ve ABN Amro gibi kurumların analizlerinde, %25’lik otomobil tarifesinin Avrupa’nın otomotiv üssü Almanya’ya sert darbe vuracağı, Euro Bölgesi ihracatını ciddi şekilde aşağı çekeceği ve ekonomik durgunluk riskini artıracağı öngörülmüştür.
İngiliz ekonomistler de bu tarifelerin sonuçlarını “ekonomik şok” olarak nitelendirmiştir. Örneğin, The Guardian, Alman düşünce kuruluşlarının verilerine dayanarak, AB büyümesinin düşeceğini ve enflasyonun yükseleceğini vurgulamıştır.
Avrupalı analistler, AB’nin bu süreçte sergilediği tutumu da tartışma konusu yapmıştır. Bruegel’den Maria Demertzis ve arkadaşları, AB’nin başka çaresi olmadığını, ABD’nin ekonomik saldırganlığına karşı misillemenin en iyi zarar kontrolü yolu olduğunu savunmuştur. Onlara göre, AB hem ekonomik çıkarlarını korumalı hem de küresel çok taraflı ticaret sisteminin devamlılığı için karşılık vermelidir; aynı zamanda dünya ticaret kurallarının güncellenmesi ve ABD’nin dile getirdiği bazı adaletsizliklerin giderilmesi için yapıcı bir rol üstlenmelidir.
Öte yandan, daha ılımlı bir yaklaşım savunan görüşler de vardı. Örneğin, Foreign Policy dergisinde yer alan bir analizde, AB’nin misilleme ile aynı zehre başvurmaktansa stratejik sabır göstermesinin uzun vadede daha faydalı olabileceği öne sürülmüştür. Bu yaklaşıma göre, misilleme tarifeleri de Avrupa’ya ekonomik zarar vereceğinden, karşılıklı gerginliği tırmandırmak yerine diyaloğa alan açmak daha akılcı olabilirdi. Ancak bu bakış açısı, Avrupa’daki ana akım politikada yeterince destek bulamamıştır; çünkü misilleme yapmamanın “zayıflık” olarak algılanacağı ve Trump’ın daha fazla cesaretlendirebileceği endişesi hakimdi.
Amerikalı ekonomi analistleri de Trump’ın ticaret politikalarını eleştirmiştir. Peterson Uluslararası Ekonomi Enstitüsü (PIIE) uzmanları, 2018’de başlatılan tarife furyasının ABD’de ortalama bir hanehalkına yıllık 1200 dolara varan ek maliyet getirdiğini hesaplamışlardır. Vergi politikası araştırmaları yapan Tax Foundation ise, Trump dönemi tarifelerinin uzun vadede ABD GSYH’sini yaklaşık %0,2 oranında azaltacağını öngörmüştür.
Bu bulgular, “kendi ayağına kurşun sıkma” benzetmesini doğrular nitelikte olup, tarifelerin korumayı amaçladığı iç ekonomiye de zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Nitekim, Kentucky gibi ihracatının büyük bölümünü AB pazarına dayandıran eyaletlerdeki siyasetçiler (örneğin bourbon viskisi üretimiyle ünlü Kentucky’nin temsilcileri), Trump’ın adımlarının kendi bölgelerinde “yüz milyonlarca dolarlık kayba” yol açtığını dile getirmiştir.
Siyasi analizler cephesinde ise, Trump’ın hamlesinin bir pazarlık taktiği olabileceği yorumları yapılmıştır. Almanya’daki Tübingen Üniversitesi’nden Prof. Gabriel Felbermayr gibi bazı uzmanlar, Trump’ın AB’yi taviz vermeye zorlamak amacıyla yüksek tarifeleri bir blöf veya baskı unsuru olarak kullandığını, son anda vazgeçebileceğini öne sürmüşlerdir. Nitekim Trump, geçmişte Çin ve Meksika örneklerinde yüksek tarife tehditleriyle masaya oturup, son anda anlaşma yapma taktiklerini kullanmıştı. T-online’da yer alan bir değerlendirme, Trump’ın sürekli değişen tarihler ve yüzdeler açıklamasının da bu stratejinin bir parçası olabileceğini, “ne istediğinin tam anlaşılamadığını” belirtmektedir. Ancak uzmanlar, bu belirsizliğin bile ekonomik zarara yol açtığını vurgulamaktadır. Kiel Enstitüsü’ne göre, politika belirsizliği ve öngörülemezlik, yatırımları yavaşlatıp tedarik zincirlerini aksatarak büyümeyi baltalayabilir. Yani, uygulanmasa bile böyle tehditlerin gündemde olması iş dünyasında planlama zorluklarına ve ek maliyetlere neden olmaktadır.
Sonuç olarak, İngilizce, Almanca ve Fransızca kaynakların hemen hepsi, Trump’ın AB’ye %25 gümrük vergisi getirmesini ekonomik açıdan verimsiz ve siyasi açıdan sakıncalı bulmaktadır. Bu adım, küresel ticaret savaşlarını alevlendirerek dünya ekonomisine zarar vermiş, AB’nin sert karşı adımlarını tetiklemiş, birçok sektörü olumsuz etkileyerek şirketleri ve istihdamı riske atmış, müttefikler arasındaki güveni sarsmıştır. Ortaya çıkan genel kanı, ticaret politikalarında tek taraflı korumacılık yerine, diyaloğa ve kurallara dayalı çözümlerin aranması gerektiği yönündedir. AB, Trump’ın hamlesine karşı birlik içinde tepki verip hem misilleme hem de reform çağrısıyla pozisyon alırken, uzmanlar uzun vadede yapıcı diplomasinin önemine dikkat çekmektedir. Bu süreç, uluslararası ticaretin ne denli karşılıklı bağımlı olduğunu ve siyaset ile ekonominin küresel arenada nasıl iç içe geçtiğini gösteren çarpıcı bir örnek olarak tarihe geçmiştir.
Kaynaklar:
Demertzis, M. ve Fredriksson, G. (2018). “The EU Response to US Trade Tariffs”, Intereconomics, 53(5): AB’nin misilleme adımları ve çoktaraflı ticaret sistemi vurgusu.
Kiel Dünya Ekonomisi Enstitüsü (2025). “Trump’s Tariff Threats on EU Could Trigger Economic Turmoil”: %25 tarifenin modellemeyle öngörülen makroekonomik etkileri.
T-online Haber (Frederike Holewik, 27 Şubat 2025). “Trump droht EU mit 25 Prozent – Zehntausende Jobs in Gefahr”: Almanya’da ihracat ve istihdam üzerindeki etkiler (IW araştırması).
Le Maire, B. (Fransa Ekonomi Bakanı) açıklaması (Le Monde, 9 Mart 2018): Trump’ın çelik/alüminyum vergilerine ilişkin “ticaret savaşında herkes kaybeder” uyarısı.
McGarvey, M. (ABD Kongre Üyesi) (10 Şubat 2025). “How EU’s retaliatory tariff impacted American whiskey exports…”: AB misillemesinin Amerikan viskisine etkisi
MCGARVEY.HOUSE.GOV
Reuters Haber (18 Şubat 2025). “Trump says he will introduce 25% tariffs on autos…”: Trump’ın ikinci dönemindeki tarife planları ve 2018-19 sürecine dair arka plan.
Foreign Policy (27 Şubat 2025). “In Trump’s Tariff War With Europe, the EU Should Not Retaliate”: Tarifeler konusunda alternatif strateji tartışması.
Guardian Haber (27 Şubat 2025). Trump’ın %25 tarife tehdidinin “ekonomik kargaşa” yaratabileceğine dair analiz (Alman düşünce kuruluşu verileriyle) RFI – Radio France Internationale (26 Şubat 2025). ABD tarifelerine karşı AB’nin “aynı şekilde karşılık vereceği” yönündeki haberi.
CNBC Haber (27 Şubat 2025). Trump’ın “AB bize yıllardır kazık attı” söylemiyle %25 tarife tehdidi ve ekonomistlerin tüketici fiyatları uyarıları (Not: CNBC içeriği Guardian ve Kiel analizlerine benzer verilere yer vermiştir.)