Dijital Çağda Modern Devletin Evrimi: Mafyanın Yeni Ekolojik Mimarisi

Dijital Çağda Modern Devletin Evrimi: Mafyanın Yeni Ekolojik Mimarisi

Bu yazı, suç örgütlerini meşrulaştırmak değil; onların sistemle kurduğu ilişkileri analiz etmek ve hukukun üstünlüğü çerçevesinde uyarılarda bulunmak amacıyla kaleme alınmıştır.
Haziran 4, 2025
konu yorum

Modern devlet yeniden inşa edilirken, yalnızca anayasal kurumlar, yasalar ve bürokratik yapılar değil; aynı zamanda tarihsel olarak bu sistemin sınırlarında varlık göstermiş, kimi zaman göz yumulmuş, kimi zaman araçsallaştırılmış olan tik yapıların da dikkatle ele alınması gerekir. Zira mafya, çoğu zaman sistemin doğrudan karşısında değil; onun zaaflarından, boşluklarından ve çelişkilerinden beslenerek varlığını sürdürmüş bir olgudur. Bu nedenle, ın koşullarında gerçek bir yeniden yapılanma hedefleniyorsa, bu tür yapılar da denetim, şeffaflık ve hukuk devleti ilkeleri doğrultusunda yeniden düşünülmelidir. Aksi takdirde, görünüşte reforme edilen bir sistemin gölgesinde, eski ilişkiler ağını sürdüren yeni nesil suç organizasyonları, hukukun üstünlüğünü ve toplumsal meşruiyeti içten içe aşındırmayı sürdürecektir.

Modern devletin inşası, salt hukuki ve siyasi bir dönüşüm değil; aynı zamanda sermayenin merkezileşmesi ve yeniden yapılandırılmasını da içeren tarihsel bir süreçtir. 18. ve 19. yüzyıllarda şekillenen bu dönüşümde, devlet yeni bir bürokratik örgütlenmeyi aşan bir rol üstlendi. Üniversiteler, ordu, istihbarat servisleri ve ticaret yollarının denetimi gibi stratejik araçlarla donatılarak, merkezi bir iktidar mekanizmasına dönüştürüldü. Bu mekanizmanın arkasındaki asli güç ise, modern anlamıyla burjuvazi (sermaye sahibi sınıf) oldu. Devletin ideolojik ve kurumsal aygıtları (eğitim, hukuk, ordu vb.) burjuva düzeninin çıkarlarına göre biçimlendirilirken; egemenlik, yasallık ve meşruiyet gibi temel kavramlar da bu sınıfın ihtiyaçları doğrultusunda yeniden tanımlandı.

Ancak her hegemonik düzen, kaçınılmaz olarak bir dışlama mekanizmasını da beraberinde getirir. Sistemin üretim ilişkileri içinde kendine yer bulamayan, resmi ekonomik kanallarla teşebbüs olanağından veya servet birikimi imkânından yoksun bırakılan geniş kitleler, zamanla alternatif geçim ve iktidar stratejileri geliştirmeye başladılar. Bu stratejiler, egemen sistemin belirlediği “meşruiyet” sınırlarının dışında filizlendiği için, devlet aygıtı tarafından sistematik biçimde kriminalize edildi ve “mafya” şemsiyesi altında kategorize edildi. Oysa mafya, salt yasa dışı faaliyetler yürüten bir örgütlenmeden ibaret değildir; aynı zamanda, hegemonik düzenden dışlananların, sistemin marjinalize ettiği aktörlerin inşa ettiği alternatif ve paralel bir iktidar aygıtıdır.

Mafya, özellikle 20. yüzyıl başlarında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki İtalyan göçmen toplulukları içinde tezahür ederek, siyasi ve sosyal bir güç odağı haline geldi. Bu yapı, salt yasa dışı ticari faaliyetlerle sınırlı kalmadı; belirli coğrafi bölgelerin fiili kontrolünü ele geçirmek, yerel halk üzerinde sosyal otorite tesis etmek ve kendine özgü kültürel kodlar geliştirmek suretiyle, “paralel devlet” benzeri bir model inşa etti. Zaman içinde bu örgütlü yapı, kriminal karakterinin ötesine geçerek, istihbarat servislerinin, polis aygıtlarının ve siyasi iktidarların manipülasyon, denetim veya operasyonel iş birliği için kullandığı araçsal bir alana dönüştürüldü. Dolayısıyla, başlangıçta sistem dışı bir fenomen olarak görülen bu yapı, bizzat egemen sistemin karanlıkta kalan stratejik bir aparatı haline getirildi. Burjuvazi, kurduğu hegemonik düzene mafyayı eklemleyerek; onu denetim altına aldı, araçsallaştırdı ve ihtiyaç duyduğu koşullarda dönüşüme uğrattı.

Devlet bürokrasisi, burjuvazi karşısındaki konumunu ve ayrıcalıklarını korumak adına, mafyayla sistemli bir iş birliği ilişkisi geliştirmiştir. Siyaset kanalıyla kurulan bu bağlar, yasa dışı yöntemlerle hukukun araçsallaştırılmasını ve görünürde bir meşruiyet zemininin inşasını beraberinde getirdi. Bu süreç, mafyaya dokunulmazlık kazandırarak onu devletin “gölge aparatı” haline getirdi. Böylece, “” veya “ gibi kolektif algıların üretilmesiyle, örgütsüz toplum kesimleri karşısında mafya, hem bir sığınak hem de bir sosyal kontrol mekanizması olarak işlev gördü. Gayriresmi kamusal alanlar (kahvehaneler, birahaneler vb.), mafyanın fiili denetimi altına alınarak, işçi sınıfının marjinalleşmiş, örgütsüz ve mesleksiz kesimleri gibi potansiyel direnç odaklarının gözetimi ve yönetimi, güvenlik bürokrasisi tarafından dolaylı olarak mafyaya devredildi. Sonuç olarak, devlet bürokrasisi mafyayı yönlendirirken, mafya da bu gayriresmi mekanlar üzerinden toplumsal tabanın disiplin altına alınmasını sağlayarak, iktidarın tabana yayılan bir uzantısına dönüştü.

Böylece,  aygıtı, sınıflar arasında radikal bir ayrışmayı kurumsallaştırırken, burjuvaziye dokunulmazlık kazandırdı ve sermayenin sınıfsal konsolidasyonunu sağlayarak el değiştirmesini sistematik biçimde zorlaştırdı. Bu süreçte, siyasi erkin ve bürokrasinin aktörleri, devlet örgütlenmesi üzerinden elde ettikleri imtiyazlı konumu; rant aktarım mekanizmaları, ihale sistemleri veya regülasyon manipülasyonları aracılığıyla, burjuva sermayesinin yeniden üretim sürecine dolaylı olarak eklemlenmek için kullandılar. Bu simbiyotik ilişki, esasen burjuvazinin aktif rızasıyla şekillendi; zira hegemonik sınıf, yasal kurumların koruyuculuğu (“legal sistem”) ile yasa dışı kanalların esnek kullanımı (“illegal sistem”) arasında kurduğu bu çift taraflı hegemonya aygıtı sayesinde, düzeninin sürekliliğini ve kırılganlıklarını yönetme kapasitesini güvence altına aldı.

Ancak 21. yüzyıl eşiğinde, tıpkı devlet aygıtının ve sermaye birikim rejimlerinin dönüşüm geçirmesi gibi, mafyanın örgütlü yapısı da radikal bir metamorfoza uğradı. Dijitalleşmenin, küresel ağların yoğunlaşmasının ve bilgi ekonomisinin egemen üretim biçimi haline gelmesinin tetiklediği bu süreçte, mafya yeni operasyonel alanlar keşfetti. Artık silahlı fiziksel şiddetle coğrafi tahakküm kurmak yerine; siber suç konsorsiyumları, kripto-varlık tabanlı kara para aklama sistemleri, derin ağ (deep web) pazar ekonomileri ve veri gaspı operasyonları gibi düşük görünürlüklü ancak küresel etki gücü yüksek yöntemler benimsendi. Bu dönüşüm, mafyayı salt bir “şiddet örgütü” olmaktan çıkararak; dijital zekâ tabanlı algoritmik manipülasyon, yazılım tabanlı dolandırıcılık sistemleri ve kitlesel veri sömürüsü üzerinden iktidar kuran, siber-uzamda örgütlenmiş bir neo-paralel devlet formuna evriltmiştir.

Oysa günümüzde hâlâ “mafya” denildiğinde, kolektif hafıza büyük ölçüde The Godfather, Scarface ya da Goodfellas gibi sinemasal mitolojilerin etkisi altındadır. Bu yapımların inşa ettiği estetik çerçeve; şiddeti onurlu bir itiraz, suç örgütlerini sadakat ve aile bağıyla kutsanmış yapılara dönüştürerek, mafyayı romantize eden bir temsil düzeni yaratmıştır. Karizmatik lider figürleri, “şerefe” dayalı iç hukuk sistemleri ve geleneksel hiyerarşiler etrafında şekillenen bu imgeler, seyirciye bir tür nostaljik düzen hissi sunar. Oysa bu görsel anlatılar, mafyanın tarihsel-toplumsal dönüşümünü, özellikle de geç kapitalizmin dijital fazıyla kurduğu simbiyotik ve çoğu zaman sistemle iç içe geçmiş ilişkisini neredeyse tamamen görünmez kılar.

Bugünün mafyası artık ne trenchcoat giyen sigara dumanlı liderlerle ne de mahalle arası çatışmalarla sınırlıdır. 21. yüzyıl mafyası; veri sömürüsü, dijital şantaj, sahte kimlik ağları, siber fidyecilik, yapay zekâ destekli manipülasyon ve gözetim mekanizmaları üzerinden işler. Yani artık mafya, sokakların değil; ekranların, sunucuların, dağıtık blokzincir ağlarının ve gölge yazılım protokollerinin derinliklerinde konumlanmaktadır. Suç, kod halini almış; şiddet, artık fiziksel değil, sayısal bir tahakküm biçimi olarak tezahür etmektedir.

Bu nedenle, “mafya” kavramını sadece sosyolojik ya da kriminal bağlamlarda değil, aynı zamanda epistemolojik düzeyde yeniden ele almak zorunludur. Çünkü artık sadece bir suç örgütünden değil; küresel kapitalizmin karanlık mantığını yansıtan, esnek ve sınır aşan bir güç formundan söz ediyoruz. Kodlanan, gizlenen ve dağıtılan yeni suç biçimleri; mafyayı yalnızca bir tehdide değil, aynı zamanda çağımızın dijital düzeninde yer etmiş bir organizasyonel modele dönüştürmektedir.

Mafya artık sadece yasal boşluklarda değil, aynı zamanda bilgi rejimlerinin karanlık noktalarında, önyargılı algoritmaların yön verdiği sistemsel çarpıtmaların tam ortasında yaşamaktadır. Bu yeni mafya biçimi, neoliberal çağın görünmeyen ama düzenleyen eli gibidir: Yasa dışı ama işlevsel, görünmez ama etkilidir. Dolayısıyla mafyayı anlamak, çağımızın dijital devlet-toplum-iktidar ilişkilerini anlamanın da zorunlu bir bileşeni haline gelmiştir.

Terör Örgütlerinin Tasfiyesi ve Mafyalaşmanın Yeni Boyutları

Peki, “terör örgütü” olarak sınıflandırılan yapılar ile mafya arasındaki ilişki nasıl kavramsallaştırılabilir? Bu soru, özellikle bölgemizdeki siyasal-askerî karmaşalar bağlamında giderek daha kritik bir önem kazanıyor. Bugün Ortadoğu, Kafkaslar ve Afrika’nın birçok bölgesinde faaliyet gösteren silahlı örgütlerin yalnızca ideolojik motivasyonlarla değil, aynı zamanda ekonomik ve coğrafi hâkimiyetle de varlıklarını sürdürdükleri açıkça görülmektedir. Bu yapıların gelir kaynaklarına bakıldığında—uyuşturucu kaçakçılığı, insan ticareti, silah sevkiyatı, sınır kontrolleri ve vergi benzeri haraç mekanizmaları—klasik mafya pratikleriyle son derece örtüştüğü görülür. Dolayısıyla bu örgütler, birçok durumda ideolojik söylemlerle meşrulaştırılmış ama işleyişi tamamen mafyatik olan hibrit yapılara dönüşmektedir.

Terörle mücadele adı altında gerçekleştirilen tasfiye operasyonları, yüzeyde bir güvenlik başarısı gibi görünse de, boşalan güç alanlarının kimler tarafından doldurulduğu meselesi genellikle göz ardı edilir. Tasfiye edilen her örgütün ardında kalan boşluk, yerel ya da küresel düzeyde başka bir mafya yapısının iştahını kabartır. Böylece terörle mücadele süreci, çoğu zaman sistemin kendi iç dengelerinde patolojik bozulmalara yol açan yeni suç mimarilerinin ortaya çıkmasına neden olur. Bu durum, güvenlik bürokrasisinin de dahil olduğu, devlet-dışı aktörlerle kurulan pragmatik ittifakların ne denli kırılgan ve çift taraflı riskler barındırdığını bir kez daha gözler önüne serer.

Tüm bu yapısal dönüşümler içinde sorulması gereken esas soru ise şudur: Mafya dönüşürken, onunla birlikte ahlak, etik ve siyaset gibi temel kategoriler de dönüşüyor mu? Eğer mafya artık dijital çağın aktörü hâline geldiyse, onun yalnızca yöntemlerinin değil, meşruiyet ve değer anlayışlarının da yeniden tanımlanması gerekir. Zira her mafya örgütlenmesi, yalnızca bir suç yapısı değil; aynı zamanda kendi içsel kültürü, dayanışma kodları ve normatif düzeni olan bir “alternatif ahlak sistemi”dir. Omertà gibi suskunluk yasalarından, hiyerarşik sadakat ve “onurlu suç” imgelerine kadar mafya, daima bir etik çerçeveyle kendini var etmiştir.

Ancak bu etik, 21. yüzyılın şeffaflık, gözetim, hız ve veri üzerinden kurulan dijital rejimleriyle çelişmektedir. Yeni mafya artık ne mahalleye bakan “baba”dır, ne de halkın adalet talebine alternatif sunan bir “sosyal düzen sağlayıcı”. Bugünün mafyası, algoritmaların karanlığında hareket eden, yüzsüz, sessiz ama yıkıcı bir ağdır. Dolayısıyla sormak gerekir: Bu dijital mafya, kendini hangi ahlaki norm üzerinden tanımlayacak? Kendi içinde bir “kod” oluşturacak mı, yoksa sistemin ürettiği gri bölgelerde ahlaksızlık ile rasyonalizm arasında bir geçişkenlik mi kuracak?

Sonuçta mafya, sadece dışlanmışların güce erişme biçimi değil; aynı zamanda sistemin ürettiği değer krizinin de bir yansımasıdır. Dolayısıyla yeni çağın mafyası, yeni bir etikle mi kendini tanımlayacak; yoksa zaten çökmekte olan mevcut ahlak sisteminin içinde anonimleşerek mi varlığını sürdürecek? İşte esas mesele budur.

Latest from Hayati Esen

Tarihsel Kökler ve Temelsizlik: Cumhuriyet’in Devrimci Ruhu ile Kopuş
Önceki Hikaye

Tarihsel Kökler ve Temelsizlik: Cumhuriyet’in Devrimci Ruhu ile Kopuş

Donald Trump ile Elon Musk Arasındaki Gerilim: Amerikan Sisteminde Büyük Bir Kriz mi Başlıyor?
Sonraki Hikaye

Donald Trump ile Elon Musk Arasındaki Gerilim: Amerikan Sisteminde Büyük Bir Kriz mi Başlıyor?

Git

Don't Miss