Dünya ekonomisinin baş döndürücü bir hızla dönüştüğü bu dönemde, Avrupa Birliği’nin (AB) karşı karşıya kaldığı iki büyük güç, Rusya ve Çin. Bir tarafta Rusya’dan enerji bağımlılığı, diğer tarafta Çin’den teknoloji ithalatı. Avrupa, Rusya’nın petrol ve gazına olan bağımlılıktan kurtulmaya çalışırken, şimdi de Çin’in teknolojik üstünlüğü karşısında benzer bir bağımlılık tuzağına düşme riskiyle karşı karşıya. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen’in yakın zamanda yaptığı açıklamalar, bu gerçeği bir kez daha gözler önüne seriyor.
Danimarka’nın Başbakanı Mette Frederiksen, Rusya’dan petrol ve gaz tedarikine aşırı bağımlılık gibi bir hatanın Çin ile teknolojide tekrarlandığını vurguluyor. Avrupa’nın yıllardır süregelen enerji bağımlılığını sona erdirmek adına attığı adımlar, ekonomik zorlukları da beraberinde getirdi. Ancak şimdi, Çin’den gelen elektrikli araçlar ve diğer teknolojik ürünler söz konusu olduğunda, Avrupa bir kez daha benzer bir sorunla karşı karşıya: Teknoloji bağımlılığı. Frederiksen’in altını çizdiği gibi, bu bağımlılık, Avrupa’nın hem ekonomik hem de siyasi geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Avrupa’nın Teknolojiye Bağımlılık Korkusu
Frederiksen’in sözleri, Avrupa’nın Çin ile olan ekonomik ilişkilerine yönelik daha derin bir endişeyi yansıtıyor. Çin, son yıllarda özellikle elektrikli otomobil piyasasında küresel liderliği ele geçirdi. Çinli üreticilerin düşük maliyetli, devlet destekli elektrikli otomobilleri, Avrupa pazarında hızla yayılıyor. Bu durum, AB’nin sanayi üretimini ve rekabet gücünü tehdit eder hale geldi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in geçen yıl yaptığı açıklamada, Çin’den ithal edilen elektrikli otomobillere yönelik soruşturma başlatılacağını duyurması da bu endişenin bir yansıması.
Çin’den ithal edilen elektrikli araçların ucuz olmasının ardında devasa devlet sübvansiyonları yatıyor. Avrupa’da üretilen elektrikli otomobiller bu düşük maliyetlerle baş edemezken, AB’nin nasıl bir çözüm geliştireceği ise belirsizliğini koruyor. Vergi düzenlemeleri ya da ticari kısıtlamalar gibi önlemler, kısa vadede çözüm sunabilir. Ancak Avrupa’nın gerçek bir teknoloji stratejisi geliştirmeden bu sorunu çözmesi zor gözüküyor.
Enerji Bağımlılığından Teknoloji Bağımlılığına
Avrupa, Rusya’nın doğalgazını reddederek ABD gibi alternatif kaynaklardan enerji tedarik etmeye başladı. Ancak bu geçiş, sanayi üretim maliyetlerini artırdı ve küresel rekabette Avrupa’nın elini zayıflattı. Rusya’dan gelen ucuz doğalgazın yerini daha pahalı enerji kaynakları alınca, özellikle sanayi üretimi daha pahalı hale geldi ve Avrupa, küresel rekabetten giderek uzaklaşmaya başladı.
Rusya, Avrupa’nın enerji politikasını eleştirerek, Batı’nın kendisine zarar verdiğini savunuyor. Moskova’nın iddiasına göre, Avrupa, Rusya’dan enerji almayı bırakarak ekonomik olarak daha güçlü bir bağımlılık ilişkisine girdi. Nitekim, Avrupa’nın sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) ithalatı artarken, Fransa gibi ülkeler Rusya’dan daha fazla gaz almaya devam ediyor. Bu durum, AB’nin enerji politikalarının birbiriyle çeliştiğini gösteriyor.
Bağımlılık Döngüsünü Kırmak
Avrupa, bir yandan enerji bağımlılığını azaltmaya çalışırken, diğer yandan teknoloji bağımlılığına doğru hızla sürükleniyor. Peki bu döngü nasıl kırılacak? Danimarka Başbakanı Frederiksen’in de ifade ettiği gibi, Avrupa’nın barış dönemi tutumlarıyla hareket etme lüksü yok. Teknolojik bağımsızlık için ticaret politikalarını yeniden gözden geçirmek, yerli üretimi teşvik etmek ve inovasyonu desteklemek gerekiyor.
Ancak bu da kısa vadede büyük bir ekonomik bedel getirebilir. Elektrikli araçlar gibi yeni teknolojilerde Çin gibi devlerle rekabet edebilmek için, AB’nin güçlü bir sanayi politikası oluşturması şart. Ticari kısıtlamalar kısa vadeli çözümler sunsa da, Avrupa’nın kendi teknolojik altyapısını güçlendirmediği sürece, bir bağımlılıktan kurtulup bir diğerine düşme riski her zaman var olacak.